44. Bölüm Herşeyin nedenleri

442 17 2
                                    

...Bu koku bu kokuu? Cem? Gözlerimi yavaş yavaş araladım. Neredeydim?? Yüzüm Cem'in yüzüne bir santim kala durmuş gibiydi. Nefesini dudaklarıma üflüyordu, gözleri kapalıydı. Kafamı yana çevirdiğimde nerede olduğumuzu anladım. Burası yazlık evdi. Salondaki koltukta sanırım uyuya kalmıştık. Hafiften kıpırdanıp koltukta doğruldum. Gece saat kaçtı bilmiyordum ama hava bayağı soğuktu. Koltuktan kalkıp üzerime birşey almak için yukarı kata çıkıcakken üzerimde o elbiseyi görünce şaşırdım. Bu beyaz elbiseydi. O yarışmada Damla'nın beni depoya kişitlediğinden dolayı kirlenmiş olan elbiseydi. Hala kirliydi. Bunu ne zaman giymiştim ne yapmıştım hiçbirşey hatırlamıyordum. Yavaş adımlarla merdivenden çıkmaya başladım. Evin içini bir mumdan başka birşey aydınlatmıyordu. Son merdivene adımımı atmışken arkamdan duyduğum bir sesle donakaldım. Bir bağırma sesi. Ses kimden gelmişti biliyordum. Cem?!! Koşarak geri merdivenlerden indim ve salona girdim. Berk elinde kanlı bir bıçakla kahkaha atıyordu Cem ise koltukta kanlar içinde yatıyordu. Gözlerim büyürken bir çığlık attım ve Cem'in yanına koştum. O şokun içerisindeyken çığlık atıp birandan da ağlıyordum. Arkamı dönüp Berk'e bakıcakken orada olmadığını gördüm. Nereye gitmişti?!
"Maviş."
Cem'in güçsüz ve zor nefes alırmışçasına çıkan sesi kulaklarımı doldurdu. Ona döndüm ve elimi dudaklarına bastırdım.
"Konuşma sak-"
Sözümü kesti.
"Seni herşeye rağmen seviyorum. Beni bırakma."
Kelimeleri kalbimi ikiye ayırırken onun suratına baktım. Gözleri yavaş yavaş kapandı ve koltukta hareketsiz kaldı. Bir çığlık daha atıp ona sarıldım. Ağlıyamıyordum sesim çıkmamaya başlamıştı. Her bir hıçkırığım boğazımı parçalıyordu. Ağlamalarımın arasında Cem'in kokusunu sanki son kezmiş gibi içime çektim. Gidemezdi. Ölemezdi. İmdaaat! Hayır ya ölemezdi...
"Hayel?!"
Gözlerim aniden açıldı ve yataktan aniden doğruldum. Asıl şimdi neredeydim? Tamam burası benim odam, benim yatağım, ben ve Yağmur. Yatağıma oturmuş endişeli gözlerle bana bakıyordu. Terden gebermiş gibi bir halim vardı. Ellerimle gözümü avuşturup yataktan kalktım.
"İyi misin?! Birşeyler söyleyip ağlıyor gibiydin. Biz Cihangir ile koltukta uyuyakalmışız sabah senin sesinle uyandık. Çok terlemişsin."
Başımı sallayıp derin derin nefes aldım. Tamam sakin ol hepsi rüyaymış. Cem gayet iyi. Ah kimi kandırıyorum Cem dün beni evinden kovmuştu! Onu bugünde kesin görmem ve kendimi affettirmem gerekiyordu.
Kapıda elinde suyla gelen Cihangir'e döndüm ve elinden suyu alıp içtim. Buz gibi su içimi ferahlatmıştı. Suyu içtikten sonra çalışma masama koydum. Cihangir bana sarıldı.
"Sakin ol geçti sadece kabus görmüşsün. Şimdi daha iyisin değil mi?"
Başımı iki yana salladım. İyi değildim. Dün gece olanları unutamazdım! Cem benden nefret ediyordu, Beni evinden kovmuştu, Bana kötü davranmıştı. Daha birçokşey sayabilirdim ama bu kadarı beni öldürmeye yetebilirdi! Cihangir kollarını benden çekti ve acı bir gülümsemeyle içeri gitti. O gider gitmez Yağmur bana gelip sarıldı.
"Herşey geçicek. Sen merak etme bunların hepsi biticek bugün. Cem'i görmeye git. Ona güzel birşey hazırla. Onu tanıyoruz seni affeder. Hayel ne olur üzülme."
Bende ona sarıldım. Kabusun içinden çıkmıştım allahtan. Beynim birbirine girmişti. Dün en son Cem'in evinden çıktıktan sonra bir ölü gibiydim. O beni kovmuştu,Benden nefret etmişti ve buda beni öldürmüştü. Derin derin nefes alarak Yağmur'a baktım.
"Evet biliyorum. Cem beni affedicek."
Koşar adımlarla banyoya gittim. Ilık bir duş belkide kendime getirirdi beni. Aynadan kendime baktığımda berbattan daha berbat ve acınası bir durumda olduğumu farkettim. Gözlerim şişmiş ve akan majyajımın hafif izleri vardı. Sakin olarak üstümdekileri çıkardım ve duşa girdim. Su vücudumdan geçerken sanki heryeri yakıyordu. Suyu elime doldurup yüzümüde yıkadım. Cem beni affederdi değil mi? Dün öğrendiğim şeyle zaten onun bana neden kızdığını öğrenmiştim. Berk beni kandırmıştı ve cidden Cem oraya gelmeseydi neler yapabilirdi düşünemiyorum. Nasıl Berk'in bu oyununa inanmıştım? Üstelik Emre falan hikayeymiş.
Yaklaşık beş dakika sonra duştan çıktımve üstümü giyindim. Hâla banyonun içinde ıslak saçlarıma aynadan bakıyordum. Sonunda kararlı birşekilde banyodan dışarı çıktım. Yağmur ve Cihangir nerede diye odama doğru gidiyorken biranda karşımda gördüğüm kişiyle ağzım açık kaldı. Ah inanmıyorum yaklaşık bir haftadır onu görmüyordum!
"Doruk?!"
Odamın aralık kapısından görünüyordu. Oda beni gördüğünde hafifçe gülümseyerek kapıyı açtı ve orada durdu. Gözünden çok yorgun olduğu belli oluyordu. Gerçi dün baygındı.
Hiç düşünmeden koşup boynuna atladım. Oda kollarını belime sardı. Çocuğa ne yapmışlardı kim bilir. Bu oyunun tek mutlu olduğum yönü Doruk iyiydi ve buradaydı.
"B-ben çok korkmuştum. Sana birşey yapmadılar değil mi?"
Başını iki yana salladı.
"Seni çok özlemişim. Bunların hiçbiri senin yüzünden değil Hayel. Herşeyi öğrendim orada kaldığım süre boyunca. Bence Cem'den biran önce uzak durmalısın."
Cem'den uzak durmak mı? Çok yabancı bir soru ve imkansız.
"Cem'in yüzünden de değil k-"
Sözümü kesti.
"Sanırım hâla anlamamışsın. Cem sana göre biri değil görmüyor musun? Beladan belaya sürükledi seni. Belki çok ağladın,çok üzüldün, zarar gördün ve bunların hepsi onun saçma sapan kapanmamış olan belalı hesapları için. Herkes ona zarar vermek için seni kullanıcak ama onun umrunda olmuycak!"
Dedikleri doğru değildi. Cem her ne olursa olsun beni umursardı. Bunlar onun yüzünden olabilirdi ama onunda bir suçu yoktu.
"Bunları sonra konuşsak Doruk cidden seni özlemişim he-"
Sözümü kesti hemde ikinci kez.
"Ne dersem diyeyim anlamıyıcaksın Hayel! Annemi görmeye gitmem gerek tam bir haftadır Cihangir'de kaldığımı sanıyor."
Daha konuşmama izin vermeden kapıdan çıkıp gitti. Ne oldu şimdi? Bana sinirliydi bildiğin! Kollarımı göğsümde birleştirip bende sinirlice mutfağa girdim. Cihangir çantasını sırtına takmış tam ben girerken oda mutfaktan çıkıyordu.
"Benimde Doeuk ile gitmem gerek mecbur annesine kanıt lazımmış. Şimdilik görüşürüz. Sakın kendini üzme."
Başımı sallayıp hafiften gülümsemeye çalıştım. O çıktıktan sonra mutfakta oturup dalıp gitmiş olan Yağmur'a baktım.
"Anlamıyorum ya cidden! Offf! Neyse ya şimdi Cem'e çorba yapıcağım. Bu arada Rüzgar nerede?"
Ben dolaptan malzemeleri almaya başladığımda Yağmur daldığı yerden gözünü alıp bana baktı.
"Aradım evindeymiş sonra gelip beni alıcak galiba konuşmamız gerektiğini söyledi. Kesin beni azarlıycak kötü şeyler olucak. Hep böyle olur zaten. Halbuki ben onun iyiliği için o kadar yalan söylemiştim şimdi belki bana sinirlenip çekip gidebilir. Çekip giderse ne yaparım? Benden ayrılırsa? "
Onun sorunun bir benzeri bendeydi ama daha değişiği. Bende Cem'i korumak için bu oyuna girmiştim ama sonucu Berk'in beni kandırması , Cem'in yaralanması , Doruk'un kaçırıldıktan sonra bana kızgın olmasından başka birşeyle sonuçlanmamıştı!
Çorbayı yapmaya başladım. Yağmur'da şuan çok üzgündü. Ona moral vermek için "Sana küsmez merak etme. Birşey olmaz." Dedim ama bildmiyordum. Şuan kafam çok başka yerdeydi. Her salise Cem'i düşünüyordum.
"Sende benimle gelsen. Orada beklersin. Hatta giderken çorbayı Cem'e bırakırsın."
Yağmur'u yalnız bırakmamak için başımı salladım. Cem bu çorbayı severdi umarım ama iyi gelirdi galiba. Çorbayı karıştırmaya devam ederken bir yandanda kendi kafamdan hayaller kuruyordum. Herşey harika olabilirdi tekrardan. Buna inanıyordum. Onu seviyordum ve burada herşeyi toparlayabilirdim.
Çorbayı karıştırma ve diğer işlemlerinide bitirince tabağa koydum. Yağmur'da benim dolabımdan bir elbise giyinip yanıma geldi. Rüzgar'dan ayrılıcak gibi hissediyordu çünkü Rüzgar'da ona acayip kızmıştı. Hepimiz darbe yemiştik duvarlarımıza. Cem ve ben, Yağmur ve Rüzgar belki Özgür ve İdil'de. Odama gidip kapalı olan telefonumu açtım. İdil demişken beni aramış olabilirdi çünkü dün apar topar annemlerin yalnız kaldığını ve acilen onlara gitmesini söylemiştim. Gelmek üzere olabilirlerdi. Bizi evde bulamazlarsa telaşlanırlardı da.
Telefonum açıldığında tahmin ettiğim gibi yığınla cevapsız arama ve mesaj vardı hepsine girip bakmak çok işime gelmiyordu ama baktım.
Kimden: İdil
Neler oluyor? Annen gayet iyi ve Özgür sürekli birşeyle oluyor diyip duruyor.
Diğer tüm mesajlar ve cevapsız aramalar tabikii meraklı İdil'den di. Hemen ona cevap vermezsem meraktan ölebilme ihtimali var yani.
Yağmur beni beklemesin diye acele edip İdil'i aradım. İki ,üç çalışta açtı.
"Hayel??"
"Selam ne yapıyorsunuz?"
Sesim cidden ölü gibi çıkıyordu. Beni hiç tanımayan biti bile sesimi duysa beni zombilerin arasına davet ederdi.
"Ne demek ne yapıyorsunuz?! Asıl neler oluyor?? Dün annenlere gitmem konusunda o kadar ısrar ettin ve bende gittim ama hiçbirşey yoktu gayet iyilerdi. Ordan Özgür'ün evine geçtik. Özgür anlamadığım birşekilde tuhaf! Sinirli,üzgün,morali bozuk ve sürekli birşeyler karıştırıyorlar diyip duruyor! Hemen neler olduğunu anlatırmısın? Partiden nasıl gittiğini bile göremedik."
Bir an canım telefonu kulağımdan uzaklaştırıp dinlememek istedi ama malesef.
"Olan birşey yok aslında. Sadece Cem biraz hastalandı ve bizde Yağmur,Cihangir, Rüzgar beraber eve döndük. Sen ne zaman eve geliceksin?"
Önce biraz duraksadı ama sonra cevap verdi.
"Birazdan Özgür beni bırakır."
Tama deyip telefonu kapattım. Yağmur ile gidip herhalde Cihangir'in lokantasında beklerdim. Montumu üzerime giyinip kapıda bekleyen Yağmur'un yanına gittim. Eline Cem için hazırladığım çorbayı almıştı.
"İdil ile konuştum. Özgür onu buraya bırakıcakmış."
Başını salladı ve ayakkabılarını giydi. Off umarım Cem kapıyı açar yani. Açmazsa cidden eve camdan bile girebilirim.
"Sen Cem'e bırak çorbayı, o sırada bende Rüzgar'ın yanına gidiyim. Sende bence işini bitirdikten sonra Cihangir ve Doruk'un yanına geç."
Bende tamam dedim. Doruk ile konuşmam gerekiyordu ayrıca. Bana fena kızmıştı oda! Herkes bana karşı durumda neredeyse.
Yağmur ile vedalaştıktan sonra o asansörle aşağıya indi bende merdivenlerden inip Cem'in kapısının önünde durdum. Saçımı hafiften geriye atıp derin derin nefes alırken kapı hiçbeklemediğim birşekilde açıldı. Hemde ben daha zili çalmamıştım ki! Cem kulağında olan telefonla kapıyı sertçe açmıştı. Ben şaşkınlıktan gözlerimi büyütürken oda kulağında olan telefonu hafiften çekti ve bana anlamayan gözlerle baktı. Dün geceki gibiydi gözleri kızarık, saçları dağınık ve sanki hiç uyumamış gibiydi.
"Bana ne ondan ayrıca bilmiyorum gitsin bok yesin lan! Beni aranaya cesaret etmen tuhaf cidden Sanem. Git gerçek oğlunu sokaklarda ara ne hali varsa görsün. Bu numarayıda sil."
Deikleriyle telefonu sinirlice kapatması ve sinirlice cebine atması bir oldu. Ben hâlâ ona şaşkınca bakıyordum çünkü bunu beklemiyordum. Boş gözlerle bana bakıp kollarını göğsünde birleştirdi ve kaşlarını yukarıya 'ne var?' Anlamında kaldırdı. Kendimi toparlayıp içeriye hafiften göz gezdirdim.
"Şey b-ben çorba yapmıştım belki iyi gelir diye."
Gözlerini benimkilerden kaçırıp yana baktı birkaç saniyeliğine ve düşünüyor gibiydi sanki. Kaşında gece yapıştırdığım yara bandı vardı.
"Teşekkürler ama aç değilim."
Ah bence açtı! Tek başına bu halde ne yapabilirdi ki? Başımı iki yana salladım ve onu kenara hafiften ittirip hızlıca eve girdim. O bana arkamdan şaşkınca bakarken gayet rahat birşekilde tabağı tezgaha koydum ve kaşık aldım. Hepsini masaya koyduktan sonra ona döndüm. Bana gözleriyle sanki birşey söylemek istermiş gibi bakıyordu. Tam birşey diyicekti ki cebindeki telefon çalmaya başladı. Bunu görünce sinirlice açtı.
"Ne var lan ne!!? Yok oğlunu görmedim diyorum!"
Karşı tarafı dinledi. Ben ise kaşlarımı çatmıştım. Kiminle konuşuyordu?
"Eğer ona zarar verdiysem mi?! Lan benim senin oğlunla bir işim olmaz tamam mı Sanem hanım! Hepiniz geberin!!!!"
Sözleriyle resmen nefret saçıyordu. Sanem? Sanem Hanım?? Doruk'un annesi! Yani Cem'in de annesi! Cem'i aramıştı! Ağzım açık kalırken sadece ona bakıyordum. Cem sinirlice telefonu tekrar kapatıp yere fırlattı. Detayıda atlamayalım demekki Doruk hâlâ eve gitmemişti!
Bana sinirlice dönerek "Aç değilim. Zaten evden çıkıyordum tamam mı? Şimdi lanet olsun ama beni rahat bırakabilir misin?!" Dedi.
Tamam hayır içinden falan ağlamak yok! Kendini affetirmen gerek o yüzden sakin ol.
"Bu halde bence dışarı çıkmamalısın. Çorbadan iç en azından çok daha iyi olursun."
Kolundan tutup sandalyeye otutturdum. Sormak istiyordum o annen miydi diye ama soramıyordum. Bana zaten sinirliydi iyice sinirlenebilirdi. Çorbaya bakmaya başlayınca içmek istemediğini düşündüm.
"Hadi ama!" Demem ve kaşığı elime alıp tam Cem'in ağzına götürücekken Cem'in sandalyeden kalkması bir oldu. Şaşkınca ona bakarken kaşığı geri bıraktım.
"Bana bebekmişim gibi davranma Hayel! İşlerim var artık gitmelisin."
Kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Ne işleri?"
Soruma karşılık odasına doğru gitti ve bende arkasından koşarak gittim. Odasına gittiğinde arkasını dönüp bana dik dik baktı.
"Senin anlayamıyacağın türden tamam mı?!"
Başımı iki yana salladım. Dün hemen gittiğim gibi bugün gitmeyecektim yani.
"Gitmiyeceğim! Çorbadan içiceksin! İşin falan da yok ayrıca! Hem neden ben anlayamazmışım ha?!"
Gözlerini devirdi.
"Şuan gitmen için son uyarımı yapıyorum."
Bende gözlerimi devirdim. Son uyarıymış! Kendimi affetirmek için elimden ne geliyorsa yapıcaktım bu küçük tehdit umrumda falan değildi!
"Gitmiyorum!"
Sesim inatçı çıkmıştı ama o umursamadı.
"Sen bilirsin ben uyardım. Sonra kendin çıkmak isteme."
Kolumdan sertçe çekti ve odada beni uzağa doğru itti. Yatağa doğru oturur pozisyonda düşerken Cem odanın kapısını hızlıca kapatıp kitledi. Ne yapıyor diye ona bakarken cebinden çıkardığı şeyle gözlerim büyüdü. Sigara paketi? İçinden bir tane aldı ve masadaki çakmakla yaktı.
"N-ne yapıyorsun sen?!"
Gözleri keskin birşekilde bana bakıyordu. Sanki birşeyler anlatmaya çalışıyordu ama kendinden emin gibiydi. Sigaran içmeye başladığında şimdiden dumanı beni rahatsız etmişti. Herkes alarjimin olduğunu biliyor değil mi?
Sigara ağzındayken üzerindeki T-shirt'ü tek hareketle çıkartıp yana fırlattı ve yatağa doğru gelip beni itti. Yatakta yatar pozisyona gelirken oda ellerini yatakla benim arama yerleştirdi. Şaşkınlıktan konuşamıyordum bile! Hâlâ sigara ağzındayken bana bakıyordu. Gözleri içinden öfke, şiddet, korku ,kaygı, endişe herşeyi içeriyordu. Tek eliyle ellerimi birleştirip yatakta yukarıya yerleştirdi.
"Cem! Ne yapıyorsun?!"
Boşta kalan eliyle sigarayı ağzından çekti ve dumanını yana üfledi. Cidden bu hiç iyi değildi!
"Benim alarjim olduğunu biliyorsun! Şuan ne yapıyorsun?!"
Suratındaki ciddi ifadeyi bozmayıp bir kere daha sigarayı içine çektikten sonra boynuma dumanı üfledi.
"Sende bunun bir alarji değil bir korku olduğunu biliyorsun. Bencede korkmalısın."
Duman boynumdan yana doğru süzülürken dediklerini düşündüm. Kesin olarak bir alarji tehşisi konulmamıştı sanırım ama annem hep böyle derdi. Daha öncede dediğim gibi babamın sigarasından dolayıydı. Bazen bayılıyor, bazen öksürüyordum ama dedikleri doğru olabilirdi. Belki babam sigarayı bırakması için böyle davranmıştım ve küçüklükten kalan birşeydi. Sadece sondaki cümleyi anlamamıştım 'bencede korkmalısın.' Derken ne demek istemişti?
Tekrar içine çekti ve bu sefer suratıma üsleyince öksürmeye başladım. Allahtan çok öksürmüyordum.
"Şu sigarayı bırak!! Çabuk!"
İşin garip tarafı o sigara kullanmıyordu! Yada belki ben öyle sanıyordum. Ellerimi ondan kurtarmaya çalışıp harket ettim. Oda buna karşılık sigarayı söndürüp kenara attı. Rahst bir nefes alarak kalkıcaktım ki bunu engelleyip yatakta beni yukarıya doğru kaydırdı. Ne yapıyor diye anlamsız birşekilde bakarken elleriyle T-shirt'ümü tuttu ve sıyırmaya başlayınca gözlerim yerinden çıkıcakmış gibi olup onun sıyırmaya başladığı T-shirt'ü indirmeye çalıştım ama o sıyırdı ve üstümden çıkarıp yere attı. Şaşkınlıktan ağzım açılırken küçük bir çığlık atmıştım. Artık üstümde sadece iç çamaşırım vardı!
"S-sen! Cem ne ya-"
Sözümü burunlarımız birbirine değicek kadar yakınıma geldiğinden dolayı kesildi.
"Sana demiştim işlerimden anlamazsın diye. Şimdi beni rahatsız etme."
Derin derin nefes alıyordum çünkü cidden şuan çok korkmaya başlamıştım. Cem'e ne olmuştu? Bu benim tanıdığım Cem olamazdı! Daha fazlasını yapamazdı değil mi? Şuan kokrtuğumdan dolayı herşeyi düşünüp onun üstümden kalkması için itekledim. Tuhaf gözlerle üzerimden kalkıp odanın kilitli kapısını açtı. Artık gitmekiydim çünkü ciddiydi. Yere fırlattığı T-shirt"ümü alıp üxerime giydim ve koşar adımlarla evden çıktım. O hızla tekrar ve tekrar koşarak apartmandan çıktım. Şimdi lokantaya gidicektim. Ah Tanrım cidden inanamıyorum! Cem birşey falan mı içmişti? Kendi gibi davranmamıştı. Bana zarar vermeye çalışıcak gibiydi ama yapmamıştı belkide yapamamıştı. Neden böyleydi?! Birden canavar olmuş gibi en nefret ettiğim şeyi yapmıştı. Üstelik karşısında iç çamaşırlarımla kalmıştım! Tuhaftı hemde fazlasıyla.
Lokantaya girdiğimde ilk masada Cihangir ve Doruk'u gördüm. Yanlarına hiç sormadan gidip oturdum.
"Ne oldu Hayel?"
Cihangir'in sorusuna derin bir nefes alarak cevap verdim. Yada bende onun üzerine soru sordum.
"Cem sigara kullanıyor muydu?!"
İkiside birbirine bakıp tek kaşlarını kaldırdılar.
"Hayır da niye sordun?"
İşte bak! O zaman benim gördüğüm neydi. Bana yapmıştı bunu. Gözünde zaten endişe ve kaygı görmüştüm sanki.
"Az önce yanındaydım ve bana pek kullanmıyormuş gibi gelmedi."
Sözümü bitirmemle Doruk ayağa kalktı.
"Az önce yanında mıydın?!! Yoksa senin yanında sigara mı içti?!"
Yutkundum. Tamam ya sakin diyiceğim de hep kendimi böyle rahatlamaktan bıktım ne kadar berbat bir gün!
"Şey bak birşey olmadı zatende ben bilmiyordum. Çok tuhaf davranıyor."
Cihangir Doruk konuşmadan söze atladı.
"Seni kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor."
Cihangir'in sözü üzerinde Doruk geri oturdu ve sinirlice bana baktı.
"Çalışması iyi! Bence Hayel sende ondan uzak durmaya çalışmalısın!"
Doruk'un biranda Cem'e böyle öfke beslemesi doğaldı aslında çünkü onun ve benim yüzünden kaçırılmıştı. Gerçi bir gerçek vardı Cem'in şuana kadar ona öfkesinin aynısını ona yapmaya çalışıyordu
"Ona bu kadar sinirlenmemelisin. Hâlâ beni korumak için çabalıyor."
Doruk sinirli bir şekilde hafiften gülüp bana baktı.
"Ya sen ciddi misin? Seni beladan belaya sürüklüyor dediğim gibi sabah."
Gözlerimi onlardan kaçırıp camdan dışarı baktım. Doruk Cihangir'e başıyla bir işaret verip ayağa kalktı ve tuvalete doğru gitti. Bende konuyu azıcık dağıtmak için Cihangir'e döndüm.
"Yağmur'dan haber var mı?"
Oda daldığı yerden gözünü kaçırıp bana baktı.
"En son Rüzgar buraya gelip onu aldı. Yağmur çok endişeli ama galiba Rüzgar onunla sadece konuşup tembih edicek."
Başımı salladım. Biraz daha konuştuktan sonra Doruk yanımıza geri geldi.
"Artık emin ol belalardan kurtuldun."
Doruk'un dediği şeyle anlamamış gibi ona baktım. Cidden ne diyordu?
"Cem senin on metre bile yanına yaklaşmıyacak."
Gözlerim büyütken ona 'ne?!' Der gibi baktım.
"Ne?! Nasıl?!"
Ayağa kalkıp kaşlarımı çattım.
"Biraz önce onunla konuştum. Dediği tek şey 'sadece Hayel'in iyiliği için ondan uzak duracağım tamam mı?' Oldu ve söz verdi. Yani artık rahatsın."
Dedikleri kalbime cidden bir buçak gibi saplanırlen onun tuvalette Cem ile konuştuğunu anladım. Elimi alnıma yapıştırdım. Lanet olsun!
"Ona ne dedin?!!"
Doruk soruma şaşırmışcasına bana baktı.
"Hayel'den uzak dur dedim."
Ah cidden inanamıyorum! Cem'in tüm yaptıkları, sigara gösterisi falan benden uzak durmak içindi kesinlikle artık bunu anlamıştım! Doruk bunu nasıl diyebilirdi! Ben burada barışalım beni affetsin diye uğraşırken o iyice Cem'i benden uzaklaştırmaya çalışıyordu!
"Sen bunu nasıl yaparsın?!!!"
Dediğim şeyi önce anlamaya çalıştı sonra ise anlamamış birşekilde baktı.
"Hayel o sana zarar vericekti! Görmüyor musun? Beni kaçırdılar ,seni tehdit ettiler ve seni kandırdılar! "
Dedikleri doğruydu ama bundan Cem'in haberi yoktu. Eğer haberi olsaydı engel olurdu bunların hepsine. Ona söylemememin nedenide Doruk'tu zaten! Doruk'un kaçırılmasıydı!
"Biliyorum ama bunlardan haberi yoktu. Ona söyleseydim seni öldürebilirlerdi bile! Zaten eğer söyleseydim bunların hepsine engel olurdu, beni korurdu!"
Doruk gözlerini devirdi.
"Bana onu savunmayı keser misin? Resmen onun yüzünden ikimizde tehlikeye girdik ama bundan sonra birşey olmuyacak."
Bu sefer bende sinirlice nefesimi dışarı verip gözlerimi devirdim.
"Hiçbirşey olmayacağını nereden biliyorsun?!"
Ellerini saçlarına geçirip derin derin nefes aldı.
"Çünkü onların tek istedikleri Ayaz'ın yapmaya çalıştığı gibi Cem'i sinirlendirmek ve senden uzak durmasını sağlamak değil mi?!"
Ah işte cidden burasını bilmiyordu. Benim gibi oda kanmıştı onlara. Onların istediği ben ve Cem'in bol bol ağlaması zarar görmesiydi!
"Değil!! Onların istediği ben ve Cem'in bol bol ağlaması!"
Tüm bu konuşmamızı Cihangir şaşkınca izliyordu. Tam Doruk birşey diyicekti ki gözleri benden ayrılıp arkaya gitti. Arkada biri mi var diye bende bakıcakken tiz bir kadın sesi kulaklarımı doldurdu.
"Doruk?!!"
Arkamı yavaş yavaş döndüm ve üzerinde beyaz elbisesi olan,sarı saçlarını salık bırakmış bir kadın gördüm. Birini çok andırıyordu. Sanki daha çok önceden görmüşüm gibi.
"Anne."
Doruk'un anne demesiyle gözlerim bilmem kaçıncı kez pörtledi ve kadına bakakaldım. Gözümün önünden film şeridi gibi yazlık eve Cem ile gidişimiz ve benim oradaki fotoğraflara gizlice baktığım geçti. Bu o fotoğraftaki sarışın kadındı! Cem'in annesi ve Doruk'un üvey annesi! Tıpkı Cem'e benziyordu.
"Tatlım seni çok merak ettim. Aramadığım kimse kalmadı! Neyseki Cihangir arkadaşının evindeymişsin hâlâ. Keşke haber verseydin iki gün daha kalıyorum diye."
Gözleri beni bulunca hafiften zorla gülümsedi. Yani zorla gülümsediği o kadar belliydi ki anlatamam!
"Arkadaşınla beni tanıştırmayacak mısın?"
Doruk önüme geçip bir bana birde annesine baktı. Ihımm yani üvey annesine.
"Şeyy anne Hayel, Hayel annem Sanem Hanım."
Kadın gülümseyerek elini uzattı bende zorla emi uzatıp sıktım.
"Tanıştığımıza memnun oldum Sanem Hanım."
Aslına bakarsanız hep bu anı beklemiştim. Bu kadının gerçekten nasıl biri olduğunu merak ediyordum. Şuan Doruk'a iyi davranıyordu ama biraz önce Cem ile telefonda konuşurken böyle biri değil gibiydi. Hem Cem'in anlattığına göre böyle davranıp sonra içinden biranda canavar çıkan biri galiba.
"Bende Hayelciğim."
Nefesini hafifçe dışarı verip Doruk'a döndü.
"Hayel arkadaşını ve Cihangir arkadaşını birara bizim eve çağır. Kusura bakmayın ama bizim artık gitmemiz gerek. Cidden tanıştığımıza çok sevindim Hayelciğim , Doeuk hep bahsediyordu senden. Hoşçakalın."
Doruk daha birşey diyemeden kolundan tutup sürükledi ve lokantadan çıkarıp arabasına bindirdi. Şöförleri ile son sürat gittiler. Bende Cihangir ile vedalaşıp geri apartmana doğru gittim. Yol boyunca Cem'in benden uzaklaşma çabalarını düşündüm. Sigaraya mı başlamıştı bu yüzden?! Off off. Yapmadığı şeyler yapıcaktı. Benim ondan nefeet etmemi sağlamaya çalışıyordu ama bu olmuycaktı çünkü cidden artık o bulamadığım adını koyamadığım hissi karanlıktan çıkarmıştım. Onu seviyordum!
Eve girer girmez anahtarı kenara fırlatıp montumu çıkardım ve askılığa astım. Evde kimse yoktu. İdil birazdan geliyorum demişti ama onun birazdanı bu oluyordu galiba. Telefonumu çıkartıp mesaj yazdım.
Kime: İdil
Nerede kaldın? Ben acıktım ve yemeye başlayacağım.
İki üç dakika sonra cevap geldi.
Kimden: İdil
Trafik var. Sana yanımda bir süpriz getiriyorum :D
Gözlerimi devirdim ve mutfağa koştum. Cideen acıkmıştım. Sanırım mutsuzluk, umutsuzluk ve sinir miğdeme bulanmıştı. Hem açtım hemde miğdem bulanıyordu. Geçenlerde yaptığım ama yarısını yemediğim makarnayı dolaptan çıkardım ve yemeye başladım. Cem ben gittikten sonra kim bilir ne yaptı? Belki mesaj atabilirim böylece benim ondan vazgeçmeyeceğimi anlar ve benden uzaklaşmaya çalışmaktan vazgeçer.
Kendimden emin birşekilde telefonu elime aldım ve mesaj yazdım.
Kime: Kendini beğenmiş
Beni kendinden uzaklaştırmaya falan çalışma. Senin sigara içmediğini biliyorum.
Makarnanın tadını alamıyordum remen! Yediğim yiyeceklerin tadını alamıyordum! Ölmek bu olsa gerek. Telefonum masada titreyince açıp mesaja heyecanla baktım.
Kimden: Kendini beğenmiş
Bana mesaj atma.
Bu kadar net olamazdı herhalde. Hayatımda böyle bitşey görmedim. Offf! 'Bono mosoj yozmo' bu ne demek ya? Cidden benden uzaklaşmaya çalışıyordu ve Doruk sağolsun onu iyice benden uzaklaştırmaya teşvik etmişti. Makarnayı çatalıma dolayıp ağzıma attım. Cem'in benden uxaklaşmasını nasıl engelleyecektim biliyordum. Tekrar bir mesaj yazıp gönderdim.
Kime: Kendini beğenmiş
Sana mesaj atıcağım.
Göndermem ile yeni mesajın bana gelmesi bir oldu.
Kimden: Kendini beğenmiş
Bugün yaptıklarımı unutmuşsun galiba. Artık istesende bana mesaj göndermezsin veya görmeye de gelemezsin. Hoşçakal.
Mesaja kaşlarımı çattım. Artık istesemde bana mesaj gönderemzsin ne demek?!
Kime: Kendini beğenmiş
Nasıl yani? Gönderebilirim hatta görmeye falan da gelebilirim.
Telefonunun ekranını kilitleyip makarnamı yemeye döndüm. Yaklaşık beş dakika geçmişti ama mesajıma cevap vermemişti. Makarnayı bitirip tecgaha koydum ve odama geçtim. Cem'in bana aldığı mavi renkli ayıcık hâlâ o günden beri yatağımın üzerindeydi. Ayıcığa hafif bir tebessümle baktıktan sonra yatağa yayıldım. O yılbaşı günü harikaydı. Hiç unutamıycaktım.
Aklıma yarına olan fizik ödevim gelince yüzümdeki gülümseme söndü. Oflayarak kitaplığımdan fizik kitabımı aldım ve ödev olan sayfayı yapmaya başladım. Sanki hayatımız hiç önemsiz sadece fizik üzerine kurulmuş. Baksana başıma neler geliyor ama hâlâ fizik ödevini yapmaya çalışıyorum!
Henüz üç soru yapabilmişken yataktaki telefonum çalmaya başladı. Arayan Yağmur'du. Telefonu hızlıca açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim kanka?"
"Alo Hayel?"
Sesi heyecanlı geliyordu.
"Ne konuştunuz Rüzgar ile?"
"Kavga falan etmedik öncelikle. Tahmin ettiğim gibi olmadı. Sadece bana fazla kızgındı ve küs gibi davrandı. Sanırım ona güzel birşeyler hazırlayıp beni affetmesini sağlıycam."
Ah keşke bende güzel birşey hazırlasamda Cem beni affetse. İmkansız. Baksana kovuyor ve konuşmak bile istemiyor.
"Harika." Dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak.
"Sen ne yapıyorsun. Cem ile konuştun mu?"
Elimdeki kalemi kitabın arasına bırakıp surat astım.
"Aslına bakars-"
Kapı zili sözümü kesti. Telefonu kulağımdan ayırıp oraya baktım. Galiba İdil gelmişti.
" Ya kanka yarin seninle okulda konuşsak olur mu? Şimdi İdil geldi on saat onunla konuşucağım çok meraklı. Hoşçakal."
Telefonu kapatıp yatağa forlattım. Bugün dünün etkisinden az çok kurtulmuş gibiydim ama sabah Cem'in yaptıkları çok çok çok kötüydü. Beni kendinden uzaklaştırmak için kötü yolu seçmişti. Kapıyı açtığımda karşımda İdil ve Selin duruyordu! Gözlerim Selin'i görünce büyürken bir çığlık attım.
"Selin!!"
Kahkaha atarak kucağıma atladı ve sarıldı bende ona sarıldım. Ah cidden onuda acayip özlemiştimm.
"Hem oda seni çok özlemişti hemde Derin arkadaşını görmek istediği için geldi. Orada cidden çok sıkılmış ama sanırım Derin'i de göremeden gidicek baksana valizler falan."
Selin'i yere bırakıp kapıyı kapattım ve İdil'e döndüm.
"Ne valizi?"
İdil üstündeki ceketi çıkarttı ve bana 'bilmiyor musun?' Der gibi baktı.
"Cem taşınıyor mu yoksa?!"
Ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Valiz mi? Cem ve taşınmak mı?
"Özgür abi bizi bırakıp gittikten sonra apartmanın önünde elinde valiziyle Cem abiyi gördük. Arabasına gidiyordu. Derin burada kalıcak değil mi?"
Selin söze karışınca kafamda şimşekler çakmaya başladı! Cem gidiyor muydu?!
"Ne?!"
İdil bilmediğime şaşırmış gibi baktı.
"Bana neler olduğunu anlatıcak mısın Hayel?"
İdil'in son dediğini takmadan odama koştum ve camdan dışarı baktım. Hava iyice kararmıştı. E doğal tabii saat dokuz du. Gözlerim Cem'i aradı ve sonunda buldu. Oha cidden elindeki valizini arabasına yerleştiriyordu. Nasıl yani?! Kesin Doruk'un dediklerini ciddiye alıp benden iyice uzaklaşmak istiyordu! Buna izin veremezdim. Hayır nereye gidiyordu ki?!
Üzerimdeki pijamaları hiç sayarak sandalyemde asılı olan montumu üzerime geçirip İdil'in yanına gittim.
"Ben hemen dönerim. Söz sana herşeyi anlatacağım!"
Daha konuşmalarına fırsat vermeden ayakkabılarımı giyip son süratle evden çıktım. Lanet olası asansör çok yavaştı ve onu bekleyemezdim! Merdivenden düşmemem için dualar eşliğinde sağ salim inmeye başladım. Çok sakarım bilirsiniz. Tamam bunları düşünüyorum iyi hoş ama şu bir gerçekti Cem beni affetmeyecekti ve beni bırakıp gidicekti şuan! Ağlamamak için kendimi zor tutuyor avuçlarımı tırnaklıyordum.
Sonunda apartmandan çıktığımda havanın cidden çok rüzgarlı olduğunu farkettim. Üzerimdeki montun düğmelerini iliklemeye çalışırken bir yandan da Cem'in arabasının olduğu yere koşuyordum.
Onun arabasının orda görünce derin birşekilde nefesimi sışarı verdim. Henüz gitmemişti. Arkasından koşarak yanına geldim.
"Gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?"
Sesimi dıymasıyla elini bagajdan çekti ve ağır ağır bana döndü. Gözleri sabahkinden daha kızarıktı.
"Burada ne işin var?"
Haksızlıktı. Soruma karşılık soru sormuştu. Şuan bunu düşünüyor olmam tuhaftı çünkü sesi buzdan daha soğuk geliyordu kulağıma.
"Gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?"
Tekrar aynı soruyu sormuştum çünkü başka birşey söyleyemiyordum. Konuştuğum fırsatta canım yanıcak gibiydim.
"Herkesin dediği doğru. Senin başını belaya soktum. O Berk denen piç adam ben buradan gidene kadar ve senden uzaklaşana kadar senin bakiretinin peşinde olucak. Artık bence sende benden uzak dursan iyi olur."
Boğazımda vir yumru oluşurken onu yoketmek istercesine sertçe yutkundum.
"Hayır. Senden uzak falan duramam ben tamam mı?!! Artık şunu söylemekten vazgeç. Sabah senin beni affetmen için herşeyi yaptım ve sende benim senden uzak durmam için herşeyi yaptın! Gidemezsin!!"
Göz yaşlarımı daha fazla tutamayacığımı bişiyordum ama tırnaklarımı avuç içime batırarak bu şekilde durabiliyordum. Canımın ne kadar yandığı umrumda değildi zaten artık hissetmiyordum hiçbirşeyi. Eğer Cem gidersede hissetmiyecektim. Bir ölüden farksız olucaktım.
"Hayel daha fazla burada durmamalısın hava soğuk."
Beni dinlemiyor muydu? Tam gözlerinin içine baktım. Hayır dinliyordu ama sanki kendini gitmek için zorluyordu. Gözlerinde anlamsız birşekilde kaygı vardı. Öylece beklediğimi ve ona baktığımı görünce nefesini dışarı vererek araba bagajını kapattı.
"Bir daha geri gelmeyecek misin?! Böylece gidicek misin?!!"
Geri geliceğini biliyordum. Şuan sadece Berk'i benden uzak tutmak içindi. Cevap vermeden sadece bana baktı. Gözleri koyulaşmıştı sanki. Bugün onu tanıyamıyordum çünkü rn nefret ettiğim şeyleri yapmaya çalışmıştı ondan uzak durmam için. Şunuda bilmeliydi artık çok geçti ondan uzak falan duramazdım.
"Artık eskisi gibi olmayacağım Hayel. Hem benim yüzümden Berk senin peşine düştü. Daha bilmediğin ve zarar götüceğin o kadar çok şey var ama sen farkında değilsin."
Evet belkide farkında değildim ama umursamıyordum.
"Sen değişemezsin ki. Sen her zaman o kendini beğenmiş Cem olarak kalırsın. Bugün yaptıklarını benim senden uzaklaşmam için yaptığını biliyorum! Ayrıca diğer şeyler umrumda değil asıl sen şuan bana bunları diyerek zarar veriyor, canımı acıtıyorsun!"
Dediklerimle gözlerini sıkıca kapatıp geri açtı.
"O zaman beni unutmayı dene."
Anlamıyor muydu yoksa anlamıyor gibi mi davranıyordu? Artık göz yaşlarımı tutmaktan yorulmuştum.
"Sevdiğin, değer verdiğin birini asla unutamazsın!"
Sözlerimle beraber gözlerimden bir damla yaş aktı. Tutmaktan yorulmuştum demiştim. Cem bana son kez imalı birşekilde bakıp arabaya bindi. Hayır ya cidden şuan saçmalıyordu! Ben zarar görmezdim, kendimi korurdum birşekilde ama Cem giderse geri gelmeyebilirdi. Hiç düşünmeden o arabayı hareket ettirmeden önce koşarak arabaya bindim. Bana ne yapıyorsun der gibi baktı. Bende yanaklarımdan süzülen göz yaşlarını sildim ve derin bir nefes aldım.
"Bensiz hiçbiryere gitmiyorsun."
Gözlerini devirdi ve arabayı çalıştırdı.
"İnmiyor musun yani maviş?"
Maviş demiştii! Oh be bu iyi bir gelişmenin alarmı.
"Hayır."
Aniden arabayı çalıştırıp son sürat gitmeye başlayınca çığlık atıp kemere sarıldım. Allahım bu kadar hızlı gitmek zorunda mıydı?!
"Peki nereye gidiyoruz?"
Apartmandan giderek uzaklaşıyorduk ve cidden çok hızlıydı. İdil merak etmesin diye telefonumu çıkartıp ona mesaj attım.
"Off maviş offf hiç bıkmıyacaksın değil mi?"
Kaşlarımı çatıp ona baktım.
"Neyden??"
Hafiften sırıttı.
"Meraklı, inatçı ve başbelası olmaktan."
Bende hafiften gülümsedim. Sanki biraz affetmiş gibiydi değil mi? Ha birde asıl düşünmem gereken birşey var yani nereye gidiyorduk? Bunu hiç düşünmeden arabaya bindiğim için kendime kızmıyordum,pişman değildim çünkü Cem için herşeyi yapabilirdim. Berk veya diğer tüm herşey umrumda değildi. Ne kadar zarar görürsem göreyim birşekilde düzelirdi ama Cem'i kaybedersem geri kazanamazdım. Ona tam aşık olmuşken kaybetmek, unutmak çok saçma olurdu. Beynimde çıksa kalbimden çıkmıyor, kalbimden çıksa beynimden çıkmıyordu. Nedeni ise sadece ona aşık olmam, onu sevmem, ona değer vermemdi. Aslına bakarsan bu yaşadıklarımız herşeyin nedenleri;
Ona aşık olmam.
Onu sevmem.
Ona değer vermem.
Yada tam tersi....
Bana aşık olması.
Beni sevmesi.
Bana değer vermesi.

RÜYAWhere stories live. Discover now