42. Bölüm Benim ilacım sensin...

625 17 1
                                    

Offff matematik offf! Hayattan ne anlarsınki sen? Hayattan birşey anlamıyorsun diye sana eziyet olsun amaçlı özellikle hayatı soruyormuyum sana? Hayır sormuyorum. O zaman sende benim anlamadım ilgilenmediğim "x" leri falan bana sorma! Koskoca matematik olarak kendi bulamadığın şeyleri bana satıyorsun! Bana ne senin aradığın ama bulamadığın x'den?! Birde sanki hayatımda o bilmeyen x'den başka sorun yokmuş gibi soruyorsunya karmaşık birşekilde! Benim yaşadığım sorunların yarısını sen yaşasan emin ol bulamadığın x'ler umrumda olmadan camdan atlarsın matematik! Cam hafif kalır yada gider uçurumdan atlarsın! Git atla istemiyorum seni matematik! Böyle zor sorucaksan git! Ha birde giderken yanında şu manyak Hocayla salak x'i de götür. Hem tarih hem sen ömrümü yediniz cidden. Tarih için de şunu söylüyorum belki yolda giderken görürsün diye geçmiş geçmişte kalır ben geleceğime bakıyorum.
Şimdi bu ne diyor iyice kendi çapında pisikopatlaşmış görmeyeli diyeceksiniz. Biraz doğru olsada neyse. Yani kolay soru sorsa şu hoca. Bune böyle ya! Sınıftaki kıvırcık saçlı gözlüklü adını hatırlamadığım inek kız dışında herkes birbirine mal mal bakışlar atıyorlardı. Biz nerden bilelim bugün süpriz sınav olucağını? Hemde matematik sınavı! Ne günahımız vardı bizim? Oysa sabah harika başlamıştı! Cem ve Rüzgar Yağmur'un evine gelip bizi almışlardı. Önce Cem ve ben evime gidip okul kıyafetlerini giydim. İdil veya Özgür yoktu. Büyük ihtimal ikiside Özgür'ün evine gitmişlerdir diye düşünmüştüm sabah erkenden. Sonra okula geldik. Daha henüz böyle bir sınavdan haberimiz yoktu tabiki. Her zamanki gibi Cem ile yan yana oturmuştuk. Yağmur ve Rüzgar'da arkamızda. Tam lanet hoca içeri gircekken Damla ve Doğa sınıfa geldi. Normal yerlerine oturdular ama Damla'nın bakışları normal değildi. İşte bundan sonra o lanet hoca sınıfa girdi ve aniden pis pis sırıtarak bize süpriz sınav yapıcağını söyledi. Gözünde sanki bütün herkesi tek tek bıçaklamak istermiş gibi bir ifade vardı. Sanki pamuk prensese o zehirli elmayı veren cadıya benziyordu! Kağıtları dağıttı ve işte son halimiz herkes birbirinden kopya çekmek için her arıyordu ama biraz zordu lanet hoca sınıftadolaşıyor ve her saniyede bir herkesi kontrol ediyordu!
"Hayel? Ne oldu canımın içi? Kağıt seni herkes gibi beğenmedi galiba. Bu iş güzellikle olucak iş değil. Bu matematik güzelliğe bakmaz herhalde! Bütün gün boyunca orda oturup Cem'in sana ay çok güzelsin demesiyle bu sınavdan yüz alamazsın! Oturup çalışsaydın Cem ile öpüşme provaları yapıcağına!"
Hoca'nın sözleriyle gözüm daldığı yerden ayrılıp şaşkınca etrafa bakındı. Bana resmen sürtük demişti! Zaten yarışmadan sonraki ilk okul günümdü zaten yarışma dündü! Ne harika! Herkes geldiğimden beri bana bakıp saçma sapan şeyler söylüyorlardı. Cem ile gelmem iyice herkesin diline düşürmüştü. Hocalar bile böyle diyorsa!
Yanaklarım domates tarlasına döndü. Ne diyecektim ki şimdi? Saçmalık! Bütün sınıfta hafif kıkırdamalar ve fısıldaşmalar oluştu. Bu açıkcası beni biraz sinirlendirdi.
"Pardon Hocam ama ben bu okulda güzelliğimle dikkat çekmek isteyen biri değilim."
Gayet sakin birşekilde söylemiştim. Bunu dememle daha fazla kıkırdamalar oluştu.
"Pek öyle görünmüyo tatlım. Yarışmada yaptığın şey ayakta alkışlansada bana kalırsa iyrençlikten başka birşey değildi. Keşke sınavda sana matematik değilde yapabildiğin şeyler olarak biriyle öpüşmeyi mi verseydim?"
Gerçekten bu hocadan nefret ediyorum! Herkes nefret ediyor aslında. Okulun en katı, en gıcık, en herşeye burnunu sokan, en küfüreden ve en berbat hocası! Bana şuan dediği şeyler beynimde biranlık patlama yaşatırken kaşlarımı çattım.
"Siz bana sürtük mü demeye çalışıyorsunuz? Ben sürtük falan değilim!"
Sonunda söylemenin mutluluğuyla büve kızgınlıkla hocaya bakıyordum ki arkadan gelen başka erkeksi bir ses bunu bozdu.
"Bize bunu kanıtlamak için gece bana gelmeye ne dersin?"
Nee?! Sert bir bakış atmak için arkamı döndüm ama Cem benim kolumdan hafifce tutup sandalyemde kendine doğru çekti.
"Sen bana gelmeye ne dersin lan?"
Şuan Cem'in dediği şeyle suratımdaki zafer gülümsemesini anlatamam. Koruyucu meleğim Cem falan. Yinede sert bir bakış atığ önüme döndüm.
"Sen hiç konuşma Cem bey. Ne kadar akıllı bir çocuk olduğunu biliyorum. Hep bu kızı yanında olduğun için oldu. Yakışıklı olduğun kadar da akıllısın."
Hoca cidden Cem'e yavşıyor mu diye düşünmedim değil yani. Gözlerimi devirip tekrar kağıda odaklandım. Şu lanet gün bitsede kurtulsam şu lanet hocadan.
Sınıf sessizliğe yeniden gömüldü. Zaten şuan yapabiliceğimiz tek şey buydu. Daha ilk soruda takılmıştım! Ya 'A' yada 'D' şıkkı ama hangisi? Onun kare kökünün bunun yarısının şunun dörtte birini ben ne yapıyım? Off off. Gıcık,manyak,pisikopat,salak,saçma,lanet hoca!
"O sorunun cevabı 'D' şıkkı mavişim."
Cem'e yandan bir bakış attım. Sence sana kanar mıyım ben? Bu soruyu Cem Üstüner yapıcakta ben görüceğim. İmkansız. Ben bile yapamıyorken ondan hayatta beklemeyin. Gözlerimi devirerek tekrar soruya odaklanmaya çalıştım.
"Sen bilirsin ama öyle sonra Cem'i dinlemedim diye üzülme bebeğim."
Doğru bilemezdi herhaldee. Boşverip tekrar ve tekrar odaklanmaya çalıştım ama tekrar ve tekrar olmadıı!
Hadi Hayel kendini topla! Ne yapıyorsun sen? Hiç bu aoruları çözemeyecek kız mıydın?! Yaparaın sen hadi! Bak sadece konsantire ol. Sadece dikkatini topla. Soruyu tekrar ve tekrar oku yaparsın yapıcaksın.
İç ses: kendini motive edişin harika!
İç ses yardım et gözünü seviyim şu soruyu yapıver. Olmuyor işte. Onun kare kökünü alıyorum iki ile çarpıyorum otuz ekliyorum olmuyo. Belkide yanlış sayının kara kökünü alıyorum? Onu bile bilemiyorum!
"Hayel son üç dakika kalmış. İkinci sorunun cevabını versene."
Yağmur'un sesiyle daha çok strese girdim. Ne yapıcağım?! Offf.
"Yağmur o soruyu bende bulamadım uğraşıyorum yok olmuyo. Diğer sorularda pert zaten."
Oda ofladı. Kim oflamazki bu durumda. Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde Cem'e baktım. Alttan elindeki küçük kağıda bakıyordu. Gözlerim hafiften büyüdü ve alttan onu cimcikledim. Oda inleyerek bana sert bir bakış attı.
"Cem! Kopya mı çekiyordun?"
Hüç rahatsızlık duymadan kağıda bakmaya devam etti.
"Evet. Ne olmuş?"
Gözlerimi devirdim. Bir yandan da öğretmene bakıyordum.
"Afedersin ama bu sınavın olucağını nereden biliyordun da kopya hazırladın?"
Cem kısa süreliğine bana değişik bir bakış atıp sınav kağıdına birşeyler yazdı.
"Her zaman bir kopyam olur bebeğim."
Oflayarak o lanet soruya döndüm. Üç dakika gitmişti zaten off!
"Hala o soru için mi uğraşıyorsun yoksa? Sana dedim cevabı 'D' diye."
Bir D şıkkına baktım birde Cem'e. İşaretlesem mi? Tek kaşımı kaldırıp tekrar Cem'e baktım. Tam kalemi alıp cesaretle işaretliycekken zil çaldı. Anında hocanın o cırtlak sesi sınıfı doldurdu.
"Kalemi kağıdı bırakın!"
Direk toplamaya başladı ama ben saniyesinde hocadan daha hızlıca işaretledim. Umarım Cem doğru kopya çekmiştir. İnşallah!
kağıdı önümden aldı ve o iğrenç hoca sırıtışı yaptı. Hiç değil se birde 2. Soruyu kurtardım.
Hoca sınıftan çıkar çıkmaz Yağmur yanıma uçtu.
"Bize gelicek misin bugün baby?"
Gülümsedim ve sıranın altındaki kitapları çantama yerleştirdim.
"Bugün eve gitmem gerek. İdil ile konuşucam. Özgür tehlikeside va-"
Daha sözümü tamamlayamadan öküz Cem lafa daldı.
"Özgür tehlikenize sıçayım."
İkimizde bir kahkaha attık. Demek bizi dinliyodu pislikk.
"Tamam o zaman aşk ben kaçar."
Yağmur'a öpücük attım ve Yağmur sırtına çantasını alıp gitti. Bugün oda Rüzgar ile gitmiyicekti herhalde. Rüzgar ve Cem'in işi vardı. Bende çantama son kitabı koydum. Umarım bu matematik sınavından iyi bir not alırım yahu. Acaba montumu giysem mi amaçlı cama baktığımda acayip rüzgar olduğunu gördüm. Sesi burdan duyuluyordu. Hemen montumu üzerime geçirdim. Son olarak masadan telefonumu alıp cebime koyucakken telefonun elimde titremesiyle bakışlarımı ekrana çevirdim. Bir yeni mesaj diyordu. Kim okul çıkışı mesaj atarki. Hmm... Cihangir,İdil,Özgür,Yağmur ve Cem. Cem şuan yanımda olduğuna göre o ihtimali kaldır. İdil'de ben eve gelene kadar yüzyüze konuşmadan halletmez meseleyi. Özgür'ün son Cem ile halimizden sonra benim suratıma bakıcağını sanmıyorum onu kaldır. Yağmur'da yeni gitti ama olabilir.
İç ses: bunları düşüneceğine salak açsaydınya!
İçimden iç sese oflayarak telefonun tuş kilidini girdim. Tanımadığım bir numaraydı. Bende kayıtlı değildi. Hemen mesaja tıkladım.
Kimden:...
Okulun önündeki lokantaya gel küçük prenses. Seni orada bekliyorum. Bu numarayıda kaydetsen iyi olur,son zamanlarda işine yarayabilir. Ben Emre.
Son cümleyle gözlerim kocaman açıldı! 'Ben Emre.' Ne?! Emre? Ciddi misin telefon? Şaka mı bu? Hah o tehlikeli buluşmamız bugüne mi alınmıştı? Benden o lokantaya gitmemi istiyordu! Benim çalıştığım ama şuan ara verdiğim lokanta!
"Servisler gitti maviş. Bu rüzgardada eve yürüyerek gitme. Ben seni eve bırakırım. Zaten bende eve uğruycam birşey almam gerek."
Cem'in dediğini mesajın şokuyla zar zor anlamıştım. Cem ile beraber Emre'nin attığı mesajı umursamadan eve gidersem ne olurdu?
İç ses: sadece Doruk ölebilir onun dışında birşey yok.
Off evet Dorukk! Zaten cidden Doruk onların elindeyken ben nasıl bu kadar rahat olabiliyorum anlamıyorum! Kaç gündür o okulada gelmemiştir. Hayır Doruk için en azından Emre'nin yanına gitmem gerekiyorr...
"Yok şey benim zaten marketede uğramam gerek sağol." Dedim ve bakışlarımı Cem'e çevirdim.
Cem bakışlarıyla sanki 'ne saçmalıyorsun?' Dedi. Ben ise daha fazla burada durup korkudan ve heyecandan kalp krizi geçirmiyim diye düşünüp koşar adımlarla sınıftan çıktım. Hala telefon elimde açık duruyordu. Daha hızlı adımlar atarak okuldan çıktım. Bahçede dalgın birşekilde ilerlerken kapıda duran Cihangir'i yeni farkettim. Orada durmuş en yakın arkadaşlarından biri olan Mert denen bir çocukla konuşuyordu. Benim oraya doğru geldiğimi görünce arkadaşına bekle işareti verip yanıma doğru koştu. Tam önümde durdu ve benim adımlarımıda durdurdu. Birşey olmuş gibi duruyordu.
"Selam."
"Selam."
İlk selamı ben demiştim. Oda gergince söylemişti. Tuhaf duruyordu. Onu dün yarışmadan sonra görmemiştim.
"Nasıl gidiyor."
Sorusuna karşılık yere baktım.
"İyi herşey güzel sayılır."
Ensesini kaşıdı ve nefesini dışarı üfledi.
"Hayel?"
Sanki birşey söylemek istiyormuş ama söyleyemiyormuş gibiydi.
"Birşey mi oldu Ciho?"
Tekrar nefesini dışarı üfledi.
"Bak aslında bunu sana neden sordum bilmiyorum ama bugün yine Doruk yine gelmedi. Yarışmaya katılan ve kazanan okul bir parti düzenleyecek üç gün sonra ama o yok. Okul başkanımız sonuçta."
Gözlerim kaskatı kesilirken sadece onun gözlerine bakabildim. Doruk yoktu ve bu benim suçumdu! Hepsi benim suçumdu. Cem'e başta yalan söylemem onları kandırmam, şimdi ise Doruk'un onların elinde olması! Oysa Doruk onları tanımıyor bile.
Saçımı kulağımın arkasına attım ve kendime Emre'nin atmış olduğu mesajı hatırlattım. Biran önce gitmem gerekiyordu. Oraya gidip eve sağ salim dönene kadar nefesimi tutucaktım!
"Bilmiyorum. Şey benim gitmem gerek. Akşam konuşsak olmaz mı?"
Cihangir derin bir iç çekip başını salladı. Bende son derece sakin kalmaya çalışarak el salladım ve rüzgar'a karşı okuldan çıktım. Cidden hava çok garipti. Heran yağmur yağıcak gibi. Telefonum elimde tekrar titrediğinde korkuyla ekran kilidini açtım. Yine aynı numaraydı. Ah Tanrım bugün ölmezsem bence gayet şanslı biriyim demektir.
Kimden:...
Cihangir'in dediği gibi bence parti düzenlenecek ama Doruk yok. Doruk için ne yapsakki o zaman.
Adımlarım yavaşlarken kaldırımda aniden durdum. Cihangir'in benimle konuştuğunu nereden biliyordu? Cihangir'in bana ne dediğini nereden biliyordu? Ve en önemli soru işte Cihangir'i nereden tanıyordu?!
Beni izliyordu! Herşeyimi biliyordu! Ah ben ne yapmıştım? Cem'in yanında gezmem onun beni öpmesi veya benim ona beslediğim tuhaf his yüzünden herkes bana cephe almıştı. Önce Damla, sonra Ayaz, şimdi ise Berk ve çetesi mi?
Ağlama sesi çıkartıp sakin olmak için derin bir nefes aldım. Sakin olmalısın. Herkes etrafta hiçbirşey yok sakin ol. Tekrar yürümeye başladım.
İki dakika sonra lokanta karşımdaydı. Öylece kaldırımda durmuş elimde telrfonla lokantaya bakıyordum. Artık cidden Emre ile konuşmam gerekiyordu çünkü kafamda Doruk'un şuan ne yaptığı sorusu yankılanıyor içim içimi yiyiyordu. Bu soruları halletmem gerekiyordu. Tek başıma olsa bile. Yavaş yavaş adımlarla lokantaya girdim. Bir iki müşteri oturuyordu ama onların hiçbiri Emre değildi. İçeriye birazdaha çekinerek girdim. Mutfağa bir göz attığımda o gizemli kızın yine orada olduğunu gördüm ama şuan onu takamıyacak kadar gergin,stresli ve korkuluydum.
"Vayyy gelmişsin küçük prenses."
Arkamda duyduğum ses biranda hafiften yerimde sıçramama neden oldu. O kadar gerilmişim ki artık. İki saniye sonra önümde Emre belirdi. Üzerinde deri ceket vardı ve saçları dağınık gözleri hafif şişti. Ona gözlerimi büyüterek baktım ve sertçe yutkundum.
"Sen iyisin değil mi prenses? Bir gerginlik korku seziyorum. Bak Doruk'un hayatı ellerinde acaba ondan mı?"
Şuan ağzına bir tane vurma isteğini kapatmak o kadar zor oldu ki!! Resmen ağzını burnunu dağıtmak gibi bir yapabiliceğim olsa yaparım.
"Benden ne istiyorsun çabuk söyle."
Gözlerini devirdi ve pis pis sırıtmaya başladı.
"Burada mı konuşucağız yani? Peki."
Kolumdan hafif sürükleyerek en öndeki masaya oturmamı işaret etti. Bende sakin kalmaya çalışarak yavaş yavaş oturdum. Oda önümdeki sandalyeye oturdu. Sanki dalga geçer gibi havası vardı! Bu oldukça sinir bozucu. Biran önce şunlardsn kurtulmak için gidip camdan atlayabilirm offf!
"Emre ne istiyorsunuz benden veya Doruk'tan!?"
Beni sanki umursamıyormuş gibi eliyle garsona işaret verdi. Garson yanımıza geldiğinde ona bir limonata istediğini söyledi ve geri gönderdi. Yüzünde cidden alaycı bir tavır vardı ve bu beni çok daha sinirlendiriyorduu!
"Limonata seversin değil mi?"
Nefesimi tekrar dışarı üfledim. Oldukça gergindim. Bütün kaslarım gerilmişti. Sorumu ciddiye almıycağını tekrar düşünüp başka birşey sordum.
"Doruk'a ne yaptınız?"
Garson geri gelip limonatayı masaya bırakıp gitti. Sanırım banaydı ama içmiyecektim. İçine bitşey falan atmışlardır.
"Doruk'a ne yaptığımızı duymak yada görmek ister misin?"
Emin olmasamda başımı evet anlamında salladım. Oda güldü ve sadece güldü. Sadece güldü. Offf ikimizde birbirimizi dinlemiyorduk. Nasıl konuşmayı planlıyoruz?
"Doruk'u rahat bırakın!"
Bir kahkaha attı ve önümdeki limonataya bir göz attı.
"Onu rahat bırakmamız için dediklerimizi yapman gerek prenses."
Dedikleriniz ne söyleyin yeter ya! Dönüp dolaşıp saçmalıyolar!
"Söyle o zaman!"
Kaşlarını çattı ve dik dik bakmaya başladı.
"Bana bağırma. Yoksa külahları değişiriz prenses."
Sinirim alt üst olmuş gibi sinirli bir kahkaha attım.
"Bana bağırma derken? Sen benim en yakın arkadaşımı olaylarla hiçbir alakası olmayan Doruk'u kaçırıyorsun. Cem'den intikam almak için beni kullanıyorsun ben sana neden bağırmıyım?! Beni mal falan sandın herhalde!!"
Daha çok kaşlarını çattı ve sandalyede dikleşti.
"Bana bağırma dedim. Herşey bizim ellerimizde hatırlasan iyi olur."
Bu umursamaz ve hükümdar prens tavırları beynimde bir sinir patlaması oluşturdu.
"Herşeyin elinizde olduğunu sanmıyorum! Doruk'u da, benide, Yağmur'u da,Cem'i de rahat bırakın!"
Bu şekilde sesimi yükseltmemle bütün müşteriler bana baktı. Emre'de sinirlice bana bakmaya devam etti ve aniden ayağa kalktı. Ben o ne yapıyor diye bakmaya kalmadan kolumdan sertçe tutup ayağa kaldırdı. Hayvan kolum acıdı ya! Birde ayağa kaldırdı sürüklemeye başladı. Lokantadan çıktığımızda havada hafif yağmur çiseliyorfu. Beni lokantanın otoparkına parkettiği arabasına sürüklediğini farketmem uzun sürmedi.
"Bırak beni ya!! Nereye götürüyorsun?! Kolumu bıraksana!!"
Bana daha bakmadan arabaya sürükledi ve sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa beni fırlattı. Sertçe koltuğa düşerken kapıyıda kapattı. Ardından sürücü koltuğuna pturup saniyesinde atabayı çalıştırdı.
"Nereye götürüyorsun beni ya?! İmdaat!!!! Cidden yeter lokantada konuşmamızı bitirebilirdik!"
Fazla panik yapmıştım. Onun olduğu heryerde panik yapıp korkuyordum ama şuan cidden panik yapmıştım. Fazla fazla fazlasıyla!
"Ama ben orada bitirmek istemedim küçük prenses. Hem sende Doruk'u merak etmişken bir inandırmak istedim."
Araba çoktan otoparktan çıkmış evimin önünden geçmişti. Ben ise derin derin hızlı hızlı nefes alıyordum. Onunla hiçbir yere gitmek istemiyorum!
"Doruk'u merak ediyorum ama hayır! B-ben hiçbiryere gitmek istemiyorum şuan cidden! Evimide geçtik!"
Paniğin dibine vurmuş olabilirim. Korkmuyordum ama kalbim ağzımdaydı ve nefes alamıyor gibiydim.
"Panik yapma henüz değil canım. Sadece seni oraya götüreceğim. Belki Berk'de oradadır veya Uzay. Senin içinde eğlenceli olur. Nefes almış olursun."
Gözlerim büyürken camdan dışarıya baktım. Giderek bizim oralardan gidiyorduk. Büyük ihtimal yine depo gibi biryere giderdik. Her zaman aynı mekanlar.
"N-ne diyorsun? Lütfen bırak gidiyim!"
Ona bakıyordum ama o dümdüz yola bakıyordu. Belkide sadece o mekana götürücekti ama oraya Emre ile gitmek istemiyordum. Onların olduğu ortamda olmak istemiyorum!
"Emniyet kemerini taksan iyi olur."
En sonunda pes ettim ve panik atağımı yenmeye çalıştım. Biraz sakinleşebildiğimde eski düşüncelerim yerine geldi. Bütün o dakikalar tuttuğum paniğim demek şimdi yerine gelmiş kendini göstermişti. Camdan baktığımda tekrar, bu sefer acayip yağmurun yağdığını farkettim. Bir bu eksikti. Artık nereye gidiyorsak.
"Tamam. Nereye götürüyorsun beni?"
Emre sakinleşmeme sevinmiş gibi sırıttı.
"Doruk'un yanına çok sevdiğin bir yere götürüceğim. Belki birkaç defa gitmişsindir."
Dalga geçme be! Pislik pisikopat!
Beş dakika boyunca sessiz kalıp yola baktım. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Issız az arabaların olduğu yollarda ilerliyorduk. Şuan Emre salağının arabasında olduğuma bile inanamıyorum! Yanımda bir pisikopat duruyordu. Bunların hepsi belkide Cem içindi. Onun öğrenmemesi için çabalıyordum çünkü öğrenirse çok kötü şeyler olabilir.
Cebimdeki telefon titrediğinde bakışlarımı cebime yönlendirdim. Şimdi açsam Emre birşey demezdi herhalde. Yok daha neler. Yavaş yavaş elimi cebime soktum. Tuş kilidini girdiğimde mesajın Cem'den olduğunu gördüm. Kalp atışlarım heyecanla hızlanırken mesaja tıkladım. Telefon hala cebimdeydi.
Kimden:Kendini beğenmiş
Evde değilsen neredesin?
Yüzümde genişçe bir sırıtış oluştu. Bana mesaj atmıştı. Tabii bu sırıtış iki saniye bile sürmedi çünkü evde değilsen neredesin yazıyordu! Eve mi gelmişti? Beni mi sormuştu? Çaktırmadan Emre'ye bir bakış attım. Bana bakıyordu. Telefonu anında kapatıp cebime iyice soktum. Yakalanmış sayılırdım.
"Geldik işte o meraktan öldüğün yere."
Dedikleriyle bakışlarım anında camı buldu. Fazlasıyla yağmur yağıyordu. O yağmur damlalarının arasında depoya benzeyen bir yer gördüm. Tam tahmin ettiğim gibi yine depolarr... Bunların her işleri depoda falan olmak zorunda mıydı? Bu depolardan nefret ediyorum! Tiksiniyorum!
Arabayı deponun önüne park etti ve önden o indi. Benim kapıma dolaşana kadar düşündüm. Doruk burada mıydı?!
Kapım açıldı ve Emre sanki tüm kuvvetiyle çekiyormuş gibi kolumdan tutup beni arabadan çıkarttı. Tüm yağmur damlaları saçıma düşerken titredim. Hava bozulmuştu resmen.
Emre'nin beni sertçe sürüklemesine izin vermeyip tüm gücümle durdum. O bu duruşuma karşılıp arkasına döndü ve bana tip tip baktı. Bende morarmak üzere olan koluma baktım.
"Kolumu acıtıyorsun!!"
Gözlerini devirdi ve aynı kuvvetle beni sürüklemeye devam etti. Onun arkasından tökezleye düşe kalka geliyordum resmen. Tam kapının önünde durdu ve kolumu bıraktı. Sanırım içeriden biri kapıyı açıcaktı. Onun kolumu bırakmasıyla bir iki adım geriledim. İçeriye girmek istediğime emin miyim şimdi? Emre kapıya sertçe vurdu. Arada birde arkasını dönüp bana bakıyordu. Bu korkak hallerim onu sanki daha mutlu ediyordu da neyse.
Kapı açıldığında karşımda Uzay'ı gördüm. Yüzündeki piç sırıtışla bana bakıyordu.
"Ooo misafirimizde gelmiş demek."
Gözlerimi sinirle devirdim ve onlar hariç heryere bakmaya çalıştım. Mesela etrafa. Gerçi bu etrafta hiçbirşey yoktu. Heryer bomboş ve ıssızdı.
Emre benim gelmiyiceğimi düşünmüş gibi kolumu tutmak için bir adım bana doğru attı ama bende bir adım geriye doğru gittim ve ona en öfkeli gözlerle baktım. O iss bu duruma sırktarak baktı. Uzay'da bir kahkaha attı. Ne kadar sinir bozucular!
"Bu kadar korkmana gerek yok prenses daha birşey yapmadık sana."
Daha mı? Ne diyorsunuz be! Sinirlice onlara bakmaya devam ederken Emre kolumdan yine tuttu ve sürüklemeye başladı. Deponun içine geldiğimde tozdan öksürmeye başladım. Pis hayvanlar! Uzay'da zaten ardımızdan kapıyı kapattı. Harika! İçeride ben,Emre, Uzay ve daha burada olup olmadığını bilmediğim Doruk'tan başka kimse yok!
"Hemen sana o çok sevdiğin Doruk'u gösterelim. İşimiz var sonuçta. Gel bakalım."
Emre'in lafıyla bu sefer bir koluma o bir koluma Uzay yapıştı ve beni çekeleye çekeleye deponun içindeki bir başka kapının önünde durdurdular. Uzay kolumu bırakıp kapıyı açtı ve pis pis sırıttı. Kapı yavaş yavaş açıldı ve vee.... Doruuuk!
Gözlerim hayatımda hiç pörtlemediği kadar pörtledi ve ağzım hafiften açıldı. Doruuk! Bu Doeuk olamaz değil mi? Ne?! Tek odaklanabildiğim Doruk'tu! Bu sırada farkında olmadan dudaklarımdan sadece o kelimeler döküldü.
"Doruk."
O şokla gayet sakin söylemiştim. Şuan inanamıyorum! Köşeye yığılmış, gözlerini zorlukla açıyordu! Başında çok hafif kan vardı ve burnu kanıyordu! O yarışmada giyiceği kıyafetiydi! Bir gün içinde onu dövmüşler miydi? Ah hayır hayırrr! Emre'nin kolundan kurtulmak istercesini kolumu savurdum ve ona doğru koşmaya çalıştım. Tabii buna ne Emre ne de Uzay izin verdi. İkiside bir koluma yapışıp beni geriye doğru çekmeye çabaladılar.
"Dorukkk!!! Doruk! Ben Hayel! Doruk beni duyuyor musun?! Heey! Ya bırakın beni! Buraya kadar geldim yanına gidicem! Doruuuk!"
İkiside saçma sapan bir kahkaha attı ve beni iyice geriye çektiler. Uzay yavaş yavaş kapıyı kapatırken Doruk'un sesini duydum.
"Hayel?"
Ah şimdi ölücem! Tekrar şokla dudaklarım aralandı ve Emre'yi ittirmeye çalıştım. Ben onu ittirmeye çalışıyorum ama o buna izin vermeyip beni taa duvara kadar sürükledi. Benim onu ittirmem gerekirken o beni duvara sertçe ittirdi. Bu canımı yakarken bağırmaya devam ettim.
"Pislik şerefsizler!!! Dorukkk! Onu bırakın ya ne istiyorsunuz yeter artık!! Doruk'a ne yaptınız öyle?! İmdaaat! Bırak beni piç kurusu!!"
Emre bu bağırmaşarıma daha çok sinirlenmiş gibi ona vuran ellerimi duvara sabitledi. Bu hareketiyle daha çok gözüm açılırken o gözünden alev çıkartarak bana bakıyordu. Bağırmamam gerektiğini anlayıp çenemi kapattım ve sertçe yutkundum.
"Birincisi sana dediğim gibi bana bağırma. İkincisi ise sana gösterdik ve şimdi bize inandın artık bu oyunu kurallarına göre oynasan iyi olur prenses."
Dediği her kelime beynimde yankılanıyordu. Pislikler! Derin bir nefes aldı ve devam etti.
"Senden ne istediğimizi mi merak ediyorsun? Aslında daha farklıydı ilk isteğimiz benimle dans etmendi partide ama şimdi şu bugün konuştuğun çocuk dikkatimizi çekti açıkcası."
Cihangir'den bahsediyordu. Kötü çok kötü.
"Ama yazık değil mi sonuçta senin kankan o hem Cem bey de onu çok kıskanıyorken. Olmaaaz. Başka birini düşünelim. Benle dans etmende gayet saçma bir fikirdi zaten. Aslında hazır Berk bütün görevleri bana vermişken iyice düşünelim değil mi Uzay?"
Gözlerim iyice büyüdü ve kısa süreliğine orada dikilen Uzay'ı buldu. Pis pis gülüyordu. Yeter cidden beş dakika daha burada kalırsam ölebilirim.
"Durr buldumm. Yarışmadan beri küs olduğun biri var mı acabaa?"
Kim? Kimden bah- Özgür! Özgür'den bahsediyorduu!! Hiç konuşmadan sadece ona baktım. Ah ellerimi cidden sıkıyordu fazlasıyla.
"Özgür'dü değil mi? Şu kuzeninin sahte sevgilisi. Aaaa hiç küsülür mü?"
Ne istiyicekti? Offf off. Şuan düşündüğüm tek şey Doruk'tu. Daha fazla dayanamadım.
"Ne istiyosun açık söyle!"
Yine bağırmama sinirlenmiş gibi baktı.
"Şu yarışmayı kazananların düzenlediği partiye kadar Özgür ile barışıcaksın. Asıl süprizde onu herkesin içinde partide büyüliyceksin."
Yüzündeki piç sırıtmayı anlatamam. Büyüliyceksin derken? Nasıl yani.
"Nasıl büyüliycem?"
Sırıtması dahada genişledi.
"Orasınıda sen düşün. Onu bizden daha iyi tanıyorsun."
Büyülemek derken ne demek istediğini şimdi anlamıştım. Şanet olsun. Özgür denge tahtası gibiydi. Bir ucunda İdil diğer, diğer ucunda ise Cem var. Onu hoşnut etmemi istiyo. Bunu yapmam imkansız. İdil ile aram açılabilir belki veya Cem beni öldürebilir. Kaşlarımı çattım.
"Bunu asla yapmam!!"
Dediğim her ikisinide güldürdü. Heey komik birşey demedim ki!!
"Öyle bir şansın bence yok prenses. Doruk için daha neler yapabiliriz düşünmek istemeyebilirsin ve Cem'in bunu öğrenmeside bence pek iyi olmaz."
Al işte! Uçurumun en uç noktasına gitmişim ve her bir kelimemde aşşağıya bir milim daha yaklaşıyormuşum gibi olucaktı galiba! Tamam sakin ol. Özgür ile barışabilirim ve aslında onu partide sadece onunla dans ederekte hoşnut edebilirim. Sadece dans benim için sorun değil. Bu salaklarda farketmez inşallah.
Gözlerimi sıkıca yumdum ve nefesimi dışarıya üfledim.
"Tamam."
Sesim o kadar güçsüz ve kendinden emin olmayarak çıkmıştı ki ben bile şaşırmıştım. Emre'nin gözünde bir parıltı oluştu.
"Güzell. Parti gecesi işini bitirir bitirmez söylediğimiz yerde Doruk olucak. Artık onuda alırsın prenses."
Sıktığı ve başımın iki yanına sabitlediği kollarımı aniden bıraktı ve tek bileğimden tutarak yine sertçe sürüklemeye başladı. Kapıdan çıkarken yine Uzay'a baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş sırıtıyordu. Daha fazla sinirlenmemek için önüme döndüm. Emre deponun kapısını açıp arabaya götürdükten sonra ön koltuğa fırlattı. Bende sinirlice emliyet kemerimi taktım. Oda sürücü koltuğuna bindirdiğinde arabayı hızla çalıştırdı. Çok hızlıca depodan uzaklaşıyorduk ve hava kararmıştı. Yağmurda son şiddetiyle devam ediyordu.
Herşey çok çabuk gelişmişti. Nasıl Cem'e yalan söyledim bilemiyorum bile hala. Doruk o haldeyken ben bu oyuna katılmıştım. Şuan Cem öğrense bu durumu beni engellerdi Doruk'u hiçe sayarak ama ben yapamazdım. Doruk'u hiçe sayamazdım. Oda bir insandı ve bana değer veriyordu. Aynı durumda ben olsaydım çok daha fazla uğraşırdı beni korumak için. Yapmam gerekn tek şey Özgür ile barışıp onu partiye davet etmekti. Sonra o partide onun hoşnut mutlu etmeliydim. Bundan kastımda sadece dans etmek tabiki. Emre'nin dediği başka hiçbirşeyi yapmam.
Anlamadığım noktalardan biri Yağmur ban Berk bu işlerde usat hep o bunları yapar dedi ama bütün görevi sanki Emre'nin dediği gibi ona devretmiş galiba.
Cebimden telefonumu çıkarttım ve kontrol ettim. İki mesaj vardı.
Kimden: İdil
Hayel nerdesin?
Kimden: Yağmur
Kanka şu yarışmayı kazananların düzenlediği parti için harika elbise aldım. Sen ne giyiceksin?
İlk olarak İdil'in mesajına cevap verdim.
Kime: İdil
Geliyorum...
Sonra Yağmur'un mesajına gözlerimi devirdim. Ben neyin derdindeyim o neyin derdinde.
Kime: Yağmur
Bilmem ki bakarız beraber.
Cem o mesajından sonra mesaj atmamıştı. Bu suratımın asılmasına neden oldu. Asık suratla onun mesajına cevap vermek istedim ama yapamadım. Ne yazıcağım. Sanane mi? Bu başlangıç gibi olur. Hiçbirşey yazmamak daha iyi.
"Numarımı kaydetmeyi unutma."
Kafamı telefondan kaldırdığımda bizim apartmana yakın bir yerde durduğumuzu farkettim. Daha Emre'nin dediğini umursamadan ve ona bakmadan arabadan indim. Yağmur damlaları üzerime düşmeye başladı. Arkama hiç dönmeden yine yürümeye başladım. Zaten Emre'de hiçbirşey demeden arabasıyla yanımdan geçerek uzaklaştı. Sinirimden şuan ölebilirim. Üzerimdeki yağmurlukla monta benzeyen şeyin kapşonu olsaydı harika olurdu cidden! Ayağımı yere vura vura yürümeye davam ettim.
Onbeş dakikalık yürüyüşten sonra hava iyice kararmıştı ve yağmur şiddetini arttırmıştı. Şimşekler çakıyordu resmen. Saçlarım da ıslanmıştı.
Apartmanın içine girdim ve asansörle direk katıma çıktım. Kendi anahtarım vardı çantamdan anahtarımı bulup kapıyı açtım. İçerisi karanlıktı sadece mutfağın ışığı görünüyordu. Yavaşça kapıyı kapattım. Çantamı ve anahtarı fırlattıktan sonra mutfağa girdim.
İdil makarna yiyordu ve sadece makarnaya odaklanmış bakıyordu.
"İdil?"
Ağzımı açmamla İdil bana baktı ve şaşırmış bir şekilde bana sarıldı.
"Geldiğini duymadım. Neredeydin?!"
Bende ona sarıldım.
"Biryere uğramam gerekti. Ne oldu?"
Oflayarak geri çekildi ve sandalyesine oturdu. Mutsuz görünüyordu.
"Aslında şuan sana kızgın olmam gerekiyor. Özgür ile kavga ettik."
Tek kaşımı kaldırdım. Benim yüzümden mi?
"Nasıl benim yüzümden?"
Makarnasıyla oynamaya devam etti.
"Yarışmadan sonra senin Cem ile öpüşmene neden bu kadar tepki gösterdiğini merak ettim ve kavga ettik. Sana oldukça sinirliydi bende seni savundum. Sonra kabga ettik işte."
Gözlerimi devirip tezgahtan bardak aldım ve içine su doldurdum.
"Hayel bunun daha fazla uzamasını istemiyorum. Özgür'den özür dile."
Al işte! Zaten özür dileyecektim Emre yüzünden! Şimdide İdil! Özür dileyecektim ama Doruk için. Şimdi İdil neden benden böyle birşey istedi. Sinirlendim ve içtiğim bardağı geri tezgaha koydum.
"Neden ben özür diliyorum?!"
İdil makarnasını ağzına attı.
"Özgür benim için çok değerli Hayel onu kaybedemem."
Duyduğum şeyle sinirlerim titredi ve beynimde bir patlama meydana geldi. Şaka değil mi şaka! Şuan Özgür'ü benden daha değerli gördüğünü düşünüyorum! Gözlerim büyürken ıslak saçlarımı geriye doğru attım. Montum hala üzerimdeydi. Özgür onun gözünü o kadar kör etmişti ki belkide saçlarımın ıslak olduğunu bile görmedi!
"Tamam. Senin Özgür'üne de cidden lanet olsun!"
Koşarar adımlarla telefonumu elime aldım ve evden çıktım. Saatlerce ağlamak istiyordum! Sinirden sadece sinirden! Nereye gidebilirim ki şuan? İlk aklıma gelen yere tabiki ama öyle bir yer yok.
Hızlıca merdivenlerden indim. Dördüncü kata kadar indim. Sonra daha fazla hızlanarak indim. Apartmandan çıktığımda yağmur hala yağıyordu. Etraftada zaten saat biraz geç olduğundan kimse yoktu. Daha fazla sinirden göz yaşlarımı tutamayacağımı anlayıp arka bahçeye koştum. Arka bahçeye girer girmez duvarın dibine çöktüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Hayat bu kadar zalim olmak zorunda mıydı? Bunların birçoğu Cem ile takıldığımdan başıma gelmişti. Onu tanıdığım ilk günden bunları anlamalıydım. Şu durumuma baksana! Doruk birkaç manyak tarafından kaçırıldı, İdil Özgür'ü bana tercih ediyor, Cem beni korumak istiyor ama bilmiyorki ben ona yalan söylüyorum! Ve annemi yaklaşık bir aydır görmedim!
Daha fazla hıçkırıklarımda boğulmaya başladım. Yağmur damlaları canımı yakıyordu artık. Sırılsıklam olmuştum. Giderek boğulucaktım! Gözümdeki damlalar hızla yanaklarımdan süzülüyorlardı.
Yaklaşık beş dakika boyunca bu şekilde ağladım. Herşey üst üste gelmişti! Bu yüzden bu kadar canım acıyor ağlıyordum. Hıçkırıklarımda biraz azaldığında başımı kaldırdım. Bir kedi sesi geliyordu. Bakışlarımı bahçede gezdirdim ama karanlıkta pek göremiyordum. Çömeldiğim yerden hıçkırarak kalktığımda kediyi gördüm. Zavallı bir kediydi. Açlıktan kıpranır gibi bir hali vardı. Yanına doğru gidip eğildim. Ağlıyor gibi mırıldanıyordu. Onu yavaş yavaş sevdim. Sırtını okşadım. Onu severken bir yandan da gözümden yaşlar iniyordu. Kediyi sevdikçe kedinin sesi kesildi ve sanki gülümsemeye başladı. O an anladım ki bu kedi aç falan değildi. Bu kedinin sadece sevgiye ihtiyacı varmış. Onun ilacı sevgi olabilir belkide. Herşeyi sevgiyle unutuyor demekki. Onun ilacı sevgi benim ilacım ne peki?
"Maviş?"
Duyduğum sesle kediyi okşamayı kediyi okşamayı swvmeyi bıraktım. Maviş? Cem! Çömeldiğim yerden kalkmadan yana doğru baktım. Loş sokak lambasında Cem'in o mükkemmel suratını gördüm. Bana şaşkınca bakıyordu. Bende ona.
Ayağa kalktım ve yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Oda önüme geldi ve durdu.
"Burada ne yapıyorsun?"
Göz yaşlarım akmıyordu gözümde bekliyordu. Kısık bir sesle " Bilmiyorum." Dedim
Gerçekten de bilmiyordum. Herşey üst üste gelmişti ve belkide içimi dökebiliceğim bir yer arıyordum.
İyice bana yaklaştı. Bu loş ışıkta sadece dağınık saçlarını, kahverengi gözleri ve yüz hatlarını görebiliyordum. Saçları yağmurdan ıslanmıştı tıpkı benimki gibi. Ellerini kolama koyduğunda sırılsıklam olan montumu farketmişcesine gözlerini büyüttü.
"Sırılsıklam olmuşsun mavişim. Mesajımada cevap vermedin. Ne oldu?"
Kedinin miyavlama sesini duyduğumda gözümdeki yaşlar kendini tutamadı ve bıraktı. Hıçkırarak yere çöktüm. Cem kolumu tuttuğu eli havada kaldı ve şaşkınca baktı. Daha fazla kendimi rezil etmemek için ıslak saçlarımı önüme aldım ve ağlamaya devam ettim.
Cem nefesini dışarı üfledi sanki iç çekermiş gibi. Sonra yanıma çömelip üzerindkei montu omuzlarıma serdi. Ona bir bakış attığımda gözündeki okuyamadığım anlamı düşündüm. Birşey düşünüyordu ama anlamadım.
Beklenmedik birşekilde hafiften sarılır gibi yaptı. Ben hala ağlamaya devam ediyordum ama sessiz birşekilde. O an içimden birşey geldi ve bunu yapmam gerektiğini düşündüm. Cem'e bakıp "Özür dilerim." Dedim. Bunu demem gerekiyormuş gibi hissediyordum. Bu tepkime şaşırmış gibi baktı.
"Ne için?"
Soğuk birşekilde söylemişti sanki. Yada bana öyle geldi. Ellerimle yüzümü kapattım.
"Birkaç şey için ve en önemliside bilemediğim bir his için."
Ona şuan bakamıyacak kadar utangaçtım yani. O hisin hala ne olduğunu çözemedin mi demeyin. Çabalıyorum olucak galiba değil mi? Bulucam o hissi.
"Biliyor musun her insan hata yapar maviş. Kimse mükkemmel değildir. Önemli olan bu hata daha fazla uzamadan telafi etmektir."
Dediğim hissi hiçe saymıştı gibi neyse haklıydı. Ben çok büyük bir hata yapmıştım ve dahada yapmaya devam ediyordum!
"Ben büyük bir hata yapıyorum."
Şuan söyleyebilirim aslında tüm yükten kurtulurum ama Doruk'u düşünüyorum.
"O hatan uzamadan telafi etmelisin."
Sormamıştı. Umursamıyor muydu?
"Haklısın."
Gözlerini bir noktada sabitlemiş bakıyordu.
"Tamam." Dedi.
"Bu kadar." Dedim.
"Evet." Dedi.
"Aslında değil. İdil Özgür ile kavga etmiş ve Özgür'ü bana tercih ediyor! Bu ne kadar saçma farkındasın değil mi? Yani aslına bakarsan Özgür konusunda İdil biraz ha-"
Sözümü parmağını dudağıma bastırarak kesti.
"Yağmur damlalarını dinlemeyi tercih ederdim sende biraz sussaydın ama sonra hasta olursan seni çekemiycem."
Parmağını dudağımdan çektiğinde dudağımı büzdüm. O ise gülümseyerek ve sırıtarak ayağa kalktı. Ne güzel güldü öyle ya. Cidden ilk defa değildi bu dişlerini göstererek ve gözlerini kısarak sevimlice gülümsemişti. Şuan gözüme çok tatlı göründü. Bende bu olaya tebessüm ettim ama gıcıklık yapmak işim tabii.
"Bende seni çekemem." Dedim ve dil çıkardım.
Bu halim onuda gülümsetti ve elini kalkmam için bana uzattı. Bende elinden tutup kalktım.
Beraber ön bahçeye doğru loş sokak ışığında yürüyorduk resmen. Yürürken Cem önümde biranda durdu ve bana baktı.
"Bu arada şunuda söylemeden geçemiyefeğim ağlamak bir insana bu kadar mı yakışmaz..."
Bir kahkaha atıp onun omzuna hafiften vurdum oda hızlı hızlı bana dönük yürümeye başladı.
"Ceeem!"
Cırlamamla birlikte o mükkemmel gülüşünü yapıp önden yürümeye başladı. Bu sahnenin bir benzerini hatırlıyordum. Bana ilk maviş dediği zamanlarda ona sinirlenmiş ve kovalamıştım. Bu aklıma gelince gülmeye başladım. Şunuda unutmayalım yağmur hala yağıyordu ve ben giderek üşüyordum.
"Ne sırıtıyorsun maviş?"
Gülmeye devam ettim.
"Bir kere seni böyle kovalamıştım burada aklıma geldi."
Cem'de gülmeye başladı.
"Demek o zamanda gözünde yakışıklı,tatlı ve gıcıkmışım."
Bir kahkaha attım ve ekledim.
"Birde kendini beğenmiş..."
Cem anında somurturken ben kahkahalarla gülmeye başladım ve onun önüne geçip yürüdüm. Ne kadar tuhaf biraz önce hıçkırıklarla ağlıyorken şimdi kahkahalarla gülüyordum. Bu nasıl olabiliyordu?
"Hey hiç adil değilsin bebeğim."
Yanıma geldi ve apartmana girdik. İkinci altıncı kattaydı. Basıp bekledik ve hemen geldi. Asansöre bindiğimde onu çok daha net görebiliyordum. Kendimede aynadan baktığımda en az onun saçları kadar benimkilerde ıslanmıştı. Her ne olursa olsun Cem'in gülüşünü asla değişmem. O gülünce içimde birşeyler oluyordu. Sanki herşeyi unutuyordum bana mutluluk ve heyecan veriyordu. Tebessüm ederek Cem'e baktım. Sanırım ağlarken biranda nasıl kahkahalarla güldüğümü bulmuştum. Cem bana iyi geliyordu belkide. O kedinin ilacı sevgiydi benim ilacımda ya Cem'se? Bence öyleydi. Ben üzgünken ağlarken beni güldürebilen tek insandı. Ben mutauzken beni mutlu eden, heyecanlandıran tek insandı. Benim ilacımdı. Onu kaybetmemem gerekiyordu. Bana değer veriyor muydu bilmiyorum ama ben ona değer veriyordum fazlasıyla galiba...
VOTE ATMAYI UNUTMAYIN :D <3 MULTİDE TEMSİLİ HAYEL VAR.

RÜYAWhere stories live. Discover now