36. BÖLÜM

1.6K 260 484
                                    

Bölümü okurken medyadaki fon müziği dinlemenizi tavsiye ederim :)

Bu bölüm Hilallmn2' e ithafen yazılmıştır. Keyifli okumalar.🥰

Satır aralarında buluşalım ve yıldızı doldurmayı unutmayalım.✬


Ne zaman bir derdimizden şikayetçi olsak daha deriniyle sınanıyorduk. Belki tevekkül etsek mükafatını görürdük.

Her seferinde bundan acısı olmaz diyordum. Daha fazla acı çekmem sanıyordum. Tek bir şey vardı; Acının sonu olmuyordu.

Acı hayatımızın bir parçasıydı, acıdan kaçmak ölümden kaçmak gibi bir şeydi.

Keşke acıları yaşayacağımız belli bir yaşımız olsaydı. Mesela çocukluğumuzu, gençliğimizin en güzel yıllarını acılarla yaşamasaydık...

Ruhum hissizleşti sanıyordum. Artık üzülmeyeceğimi düşünmüştüm. Yanılmıştım. Kalbimin ağrısından uyuyamayacak kadar üzülüyordum, acı çekiyordum.

Üzüldüğüm birden fazla konu vardı. Bana gerçeklere dair tek bir açıklama yapılmamıştı. Bildiğim gerçekler yüzünden kalbimi katran karasına çevirmiş, içini kinle doldurmuştum. Belki gerçekler olduğu gibi anlatılsa kalbim bu kadar kararmazdı.

Kinim yüzünden etrafıma zarar vermiştim. En az benim kadar masum olan kişinin canına kast etmiştim. Öfkem resmen gözümün önüne perde gibi inmişti. Yaptıklarımla şeytanı bile geçmiş, cehennem biletimi kendi ellerimle yaratmıştım.

Yaşadığım bu hayatın sorumlusu kimdi? Yıllardır sorumlu olarak tuttuğum Kozan'lar mıydı? Körü körüne bu gerçeğe inanmıştım. Suç bende miydi? Gördüklerim ve duyduklarımla bu hale gelmiştim. Bana gerçekler olduğu gibi anlatılsa bu kadar kinle dolmazdım, belki...

Gerçekler ne olursa olsun babamın gözlerimin önünde öldürülmesini kabul edemiyordum. Küçücük bir çocuğun gözleri önünde babasının canını alma hakkına kimse sahip değildi.

Artık intikam diye tutturmayacaktım. Nefret etmeyecektim, bağırmayacaktım. Masum insanlara acı çektirmek için çabalamayacaktım.

Gerçekleri öğrenmemin üzerinden iki gün geçmişti. İki gün... Bazıları için kısacık olsa da benim için iki yıla bedeldi. Zihnimin tüm duygularımı ele geçirerek düşüncelerde boğuştuğu, başıma ve kalbime ağrılar sapladığı, uyutmadığı iki gün...

"Neyin var senin?" Fırat'ın sesiyle zehir etkisi barındıran düşüncelerimden uzaklaştım. Gömleğinin yakasını düzeltirken, kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Bir şeyim yok" İki gündür sürekli 'neyin var?' gibi sorular yöneltiliyordu, bana. Kimseye tek kelime edecek halim kalmamıştı. Duyduklarımı içime saklamış, kimseyle paylaşamamıştım.

"İki gündür aynı cevabı vermekten sıkılmadın mı?"

"Bir şeyim yok, dedim. Lütfen ısrarla sorma" Çatık kaşları daha da çatıldı.

"Lütfen mi?" Kafasını sağa sola salladı. "Yok, gerçekten iyi değilsin sen. Farkında mısın? İki gündür bana ters tek kelime etmedin" İstemsizce güldüm.

"Sende ne meraklısın, ters laf duymaya"

"Alıştırdın" derken gülmüştü. Kafamı cam tarafına gülerek çevirdiğimde konuşmasına devam etti.

"Sağlık durumunu kafana takıyorsan bu kadar yıpratma kendini. Dermansız dert olmaz. Elimizden geleni yapacağız, ayağa kalkacaksın" Derin nefes alarak tekrar Fırat'a döndüm.

ARJÎNDär berättelser lever. Upptäck nu