17. BÖLÜM

2.5K 396 641
                                    


Son iki bölümdür medyaya aşiret müzikleri koyuyorum fakat rahatsız olan varsa belirtebilir, bir daha koymam. Ben bölüm yazarken bunları dinliyorum aşırı iyi gidiyor, böyle bir kitapta. Size de okurken dinlemenizi tavsiye ederim💚

Keyifli okumalar🦋

Satır aralarında buluşalım çiçeklerim, yıldızı da doldurmayı unutmayalım ♡

Töre adaletten daha güçlüydü onlar için. Bu topraklarda ne benim ne adaletin ne de başkasının sözü geçerdi. Töre her şeyden, herkesten üstündü. Töre öldür mü dedi? Bir saniye bile düşünemeden basar tetiğe öldürürsün. Töre evlen mi dedi? Asla itiraz etme hakkın yoktu. Töre adı üstünde. Senin gözyaşına da bakmazdı, geçmişinede.

Mahkeme bitmişti. Özgür olduğumu düşünmeye bile fırsat vermeden aşiret liderleri ben ve Fırat'ı bir arabaya bindirmiş, bu konağa getirmişlerdi. Jiyan Ağa'nın konağına. Sözünün üstüne söz edilmeyen, dediği şeyin ne pahasına olursa olsun yapıldığı adamın konağına getirmişlerdi.

Tek kelime edememiştim.Tepkisiz, donuk kalmıştım. Arabaya bindirdiklerinde Kozan'ların konağına götürüyorlar sanmıştım. Buraya gelmemize anlam veremiyordum. Ne işimiz vardı bu konakta?

"Burada dikilecek misin?" Duyduğum sesle kendime gelmem bir oldu. Ölmesini dört gözle beklediğim insan yanımda bana sesleniyordu. Konuşmak istemiyordum. Cevap vermeden, konağın merdivenlerinden çıkmaya başladım. Arkamdan o da geldi. Haşim Ağa ve Macit Ağa bizden önce çıkmışlardı. Bir odanın kapısının önünde bekliyorlardı bizi.

"Haydi, Jiyan Ağa bizi bekliyor" Konuşan Haşim Ağa'nın suratına bile bakmadım. İğreniyordum hepsinden. Kapıyı tıklatıp, içeri girdiler. Fırat da peşlerinden girdi. Şuan arkamı dönüp koşarak buradan kaçmak istiyordum. Bir daha buralara geri dönmemek üzere gitmek istiyordum. Aşağıya bakınca koruma ordusunu gördüm. Bunlar varken aklımdan geçenleri yapmama imkan yoktu.

Derin bir nefes aldım. Emin adımlarla içeriye girdim. Jiyan Ağa baş köşede oturuyordu. Haşim Ağa ve Macid Ağa yanına oturmuştu. Fırat da Jiyan Ağa'nın elini öpüyordu. Ben olduğum yerde durdum. Jiyan Ağa dikkatle bana baktı.

"Hoş geldin, Keça mın Arjin" Elini uzattı. Gidip öpmemi bekliyordu. Böyle bir şey yapmak istemiyordum. Bunların kölesi değildim. Her istenileni yapmak zorunda değildim. Bunu anlamalarını istiyordum. Haşim Ağa benim yerimden kıpırdamadığımı görünce uyarıcı bakışlar attı. Onun bakışlarına karşı sert bakışlar attım bende. Mecburen istemeye istemeye gidip Jiyan Ağa'nın elini öptüm.

"Geç hele otur sende" Eliyle karşısını işaret etti oturmam için. Fırat'ın yanına oturmamı istiyordu. Değil o şeytanın yanına oturmak onunla aynı odada bile bulunmak istemiyordum. Aramızda fazlaca mesafe bırakarak oturdum bende. Ağalar tuhaf bakışlar attı bana.

"Keça mın, geçmiş olsun. Allah bir daha mapus dallarına düşürmesin" Kafamı kaldırıp yüzüne bile bakmadım.

"İyi misin? Bir sıkıntı var mı?" Dalga geçer gibi hal hatır soruyordu. Jiyan Ağa'ya dik dik baktım.

"Sizce bir sıkıntı var mıdır, ağam?" Ne demek istediğimi anlamamıştı.

"Geçti, gitti her şey"

"Öyle mi?" Her şey geçip gitmişti. Ne kadar komikti ya? Kim bilir yine aklından neler geçiriyordu? Yine ne hükümler verecekti?

"Şükür Fırat yaşıyor, sen de sağ salim çıktın"

"Çok şükür" Bunu diyen Haşim Ağa'ydı.

"Birkaç gün misafirim olacaksınız ikiniz" Fırat'ın yan taraftan gelen sıkıntılı nefes seslerini duydum. Sanki ben ona çok meraklıydım. Şuan fırsat verseler boğazına yapışır, ölene dek bırakmazdım.

ARJÎNWhere stories live. Discover now