44. Bölüm - Hapis

En başından başla
                                    

"Bak Emery, kılıcı eline al demiyorum. Lazım olmadığı sürece almak zorunda değiliz elbette. Bunu senden istemiyorum. Ama insanların bir güç gösterisine ihtiyacı var. Senden ordularımın başına geçmeni istiyorum. Bir inanca ihtiyaçları var. Seninde iyi bir eğitime. Bunun için çok iyi bir kılıç üstadı getirdim. Sadece evet demen yeterli."

"Ama Arthur? Orduların..."

"Arthur zaten şövalyelerin başında. Büyük bir güç var sende Emery. Orduların başında senin durman gerek. Arthur başkalarına korku salmayacak ama senin bulunman salacak." Emery tereddütle dışarıya baktı. İtiraf ediyordu. Elbette ki iyi bir teklifti. Sadece başa geçmesi bile diğer ülkeleri uzak tutmaya yetebilirdi. Ama Arthur ve Merlin'in bunu kesinlikle onaylamayacağını biliyordu. Üstelik orduların başına geçmesi bizzat Arthur'a hakaret olacaktı. Bu onun göreviydi.

"Bilemiyorum... Arthur bunu onaylamayacak..."

"Arthur buna saygı duymak zorunda. Sen özel birisin, üstelik bir prensessin. Bir kral olarak bu benim kararım. Bir prens olarak şövalyeler zaten kendisinde. Sen artık bir hizmetkar değilsin Emery. Arthur gibi bu ailenin bir parçasısın, bir soylusun. Kendi kararlarını verebilirsin, bu krallıkta kimse seni sorgulayamaz. Arthur da dahil." Emery bir süre sessiz kalmıştı. Akşam yaşanacak kavgayı az çok tahmin ediyordu. Bu karardan kendisi de çok emin değildi. Ama inkar edemezdi. Uther ona hayalini vadetmişti. Yine de bu teklifi Arthur'a danışmadan kabul edemezdi.

"Bunu düşüneceğim kralım. Teklifiniz için teşekkür ederim." Genç kız reverans yaparak odadan çıkmıştı.

**********

Arthur ve Emery beraber yemek yerken, genç prens keyifle gününü anlatıyordu. Şövalyelerle maceralarını, kılıç talimini... Başta bunları dinlemek Emery'e oldukça keyif verirdi, sohbetlere eşlik ederdi. Ama zamanla orada olma isteği bu keyfe gölge düşürmüştü. Prenses olduğundan beri bir gün olsun o talime uğramamıştı. Ah... Ama uğramaya çalışmıştı. Tabii geri çevrilerek Arthur tarafından bir prensese uygun hareket edilmesi istenilmişti. Bu en büyük kavgaları olmuştu elbette.

Arthur'la evlilik güzeldi elbette. İnkar edemezdi. Her güne onunla uyanmak, onun kollarında uyumak, küçük orman gezileri... Ama bu kadardı. Sarayı çekip çevirme işleri, Morgana'nın yardımıyla Emery'e kalmıştı. Saray düzeni, çalışanların alımı, maaşları, yemekler, davetler, kıyafetler... Emery hayatında hiçbir zaman bu kadar hiçbir şey yapmadan durduğunu hatırlamamıştı ama bir o kadar da yaptığını. Her günü dolu doluydu ama her şey bir o kadar da gereksizdi. Oldukça yoruluyordu ve keyif almadığı tüm bu angaryalar onun için bir külfetten farksızdı.

"Senin günün nasıldı?" Arthur elinde tuttuğu avucuna minik bir öpücük bırakırken konuşmuştu. Genç kız ona içten bir gülüş yollayıp başını tuttuğu eline yaslamıştı.

"Yorucuydu. Tanrım, Bayan Wilfred ben çıldırtacak. Prensesim bu elbiseler daha da kabarmalı, hayır bu şekil yürümemeliyiz, böyle koşmamalısınız, siz bir prensessiniz kendinize gelin bağırışları... Sanırım beni o yönetiyor." Arthur onun dediğine gülerken dikkati çok konuşmada değil gibiydi. Pencereden batan güneşe vermişti dikkatini. "Aşçının yemeklerinin güzellik sırrını buldum..." Genç kız cümlesini tamamlamadan kalkan prens tarafından lafı bölünmüştü.

"Çocuklar beni bekliyordu, tavarnaya gideceğiz. Beni bekleme, sen uyu. Tamam mı?" Arthur saçlarına minik bir öpücük bırakırken kapıya ilerlemişti.

"Bende gelebilir miyim?" Arthur onun dediklerine kaşlarını çatarken gülmüştü. Cevap vermeyip gidecekken Emery kaşlarını çatan taraf olmuştu. "Arthur, sana bir soru sordum."

"Dalga geçmiyor muydun?"

"Elbette ki dalga geçmiyordum!" Arthur göz devirmişti.

"Emery sen bir prensessin. Taverna da olman hoş görünmeyecektir."

"Ah, senin olman hoş ama!"

"İkisi aynı şey değil Emery! Ben bir prensim, oraya şövalyelerimle gidiyorum! Taverna da takılan kız grupları gördüğümü hatırlamıyorum." Arthur'un dediğine gülmüştü genç kız.

"Önceden geldiğimde sorun değildi."

"Önceden sıradan bir kızdın! Artık prensessin! Ona göre davranman gerek!"

"Prenses olarak görevim ne? Burada tüm gün boş işlerle uğraşıp seni beklemek mi? Öyleyse istemiyorum!" Emery öfkeyle masadakileri devirmişti. Bunu beklemeyen Arthur şokla sessiz kalmış, öylece onu izliyordu.

"Sen kendinde değilsin. Hava alsan iyi olur. Hizmetkarlar burayı temizleyecektir. Ben çıkıyorum, umarım geldiğimde kendine gelmiş olursun." Arthur'un dediklerine dolu gözlerle kahkaha atmıştı Emery.

"Buradasın, bana bakıyorsun, konuşuyorsun, dokunuyorsun. Ama yoksun. Beni görmüyorsun, dinlemiyorsun, beni hissetmiyorsun. Neler yaşadığım hakkında bir fikrin yok."

"Neler yaşadığını ya da en azından ne yaptığını biliyorum Emery!" Arthur öfkeyle genç kızın üstüne yürümüş, gözlerinin içine bakmıştı. "Bu yaptığın sadece şımarıklık. Daha fazlası değil. Yerinde olmak için neler verecek binlerce kız var."

"Öyleyse onları getir! Beni bu saraya hapsetme!" Emery öfkeyle prensin göğsüne vurdu. "Senin neler yaşadığım hakkında bir fikrin bile yok! Bana vadettiğin bu değildi Arthur. Bu hayat değildi." Arthur genç kızın laflarının geldiği yerlerden giderek sarsılmış duruyordu.

"Ben senin yanında olmaya çalışıyorum. Daha ne yapabilirim ki?"

"Kabuslar görmeye devam ediyorum." Arthur en son duymak istediği şey buymuş gibi gözlerini yummuş, elini alnına vurmuştu. "Görüyorsun değil mi? Dinlemek bile istemiyorsun. Madem bu kısmı ilgini çekmiyor, diğer kısmını söyleyeyim. Hayalim her zaman bir kılıç tutmaktı, elbiseler giyip etrafta prenses rolü yapmak değil. Evlendiğimizden beri doğru dürüst şövalyelerle bile görüşmüyorum."

"Emery! Sen bir prensessin! Ne bekliyorsun? Eline bir kılıç alıp etrafta koşturmana izin vermemi mi?" Emery tırnaklarıyla oynarken göz temasını bırakmıştı.

"İznine ihtiyacım yok..." Sessiz çıkan sesini elbette Arthur duymuştu. Ama idrak etmekte zorlanır gibi tekrar etmesini istemişti.

"Ne dedin sen?"

"Sana, senin, iznine, ihtiyacım, yok, dedim." Emery kararla bu sefer gözlerinin içine bakmış, net bir dille konuşmuştu. Kelimeleri tek tek söylerken tüm öfkesini bastırarak dile getirmişti.

"Ben senin prensinim. Benimle böyle konuşamazsın." Emery alayla gülerken gözleri öfkeyle parlıyordu.

"Üzgünüm prensim, hadsizliğim için beni bağışlayın. Tekrar söylememe izin verin." Emery elini onun yanağına koymuş, gözlerinin direk içine bakmıştı. "Sizin izninize ihtiyacım yok prensim." Arthur gözleri donuklaşırken onun yanağındaki elini çekmiş, elini Emery'nin canına acıtacak kadar sıkmıştı. Genç kız acısını belli etmemek için dik dururken prens elini bırakmıştı. Emery ovma tenezzülüne bile girişmemişti.

"Sen kendinde değilsin." Arthur kapıya ilerlemiş hemen arkasından kapıyı kilitlemişti. Emery yaşananları fark edince öfkeyle kapıya koşmuştu.

"Arthur hayır! Beni buraya kapatamazsın! Arthur kapıyı aç!" Genç kız çaresizce kapıya vurmuştu.

"Bir sonraki emrime kadar prensesin hiçbir şekilde odadan çıkmasına izin vermeyeceksiniz." Verilen emrin ardından gelen adım seslerinden sonra genç kız odaya hapsedildiğini anlamıştı. Kapının yanında yere çökerken gözyaşlarını serbest bırakmıştı.

Camelot'un DüşüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin