3. Bölüm-Prens Arthur

2.6K 191 199
                                    

3. Bölüm-Prens Arthur

Emery topukları üzerinde dönüp kaçmayı planlarken arkasını döndüğü an az önceki prensten daha büyük bir cüsseye çarptı. Yakın olmasına şükretti yoksa tüm kemikleri kırılacaktı. Percival elindeki çiçeklerle otuz iki düş gülümserken neşeyle konuştu.

"Emery!" Kaçışının olmadığını anlayan Emery durumu lehine çevirmeye karar verdi, onu bu durumdan kurtarabilecek tek kişi Percival'dı.

"Percival! Seni görmek ne güzel, bende seni bulmak için çıkmıştım!" Onun koluna girerken gülümseyerek çiçekleri eline alıp kokladı. "Bunlar benim için mi? Çok güzeller!" Sarışın aptalı unutturacak kadar güzel kokuyorlardı. Ama sarışın aptal onu unutmamış olacak ki beraberinde şövalyeleriyle gelmişti.

"Bir dakika, sen bu kızı yakalamadın mı? Ona çiçek getirmek için mi geldin?" Prensin sorusuyla şaşkınca bakındı Percival.

"Neden yakalayayım ki? İşte dün size bahsettiğim Emery! Gerçek demiştim." Dediğiyle duraksayıp Emery'e baktı. En masum bakışlarıyla ona bakıyordu Emery. "Şey... Benim genç bir hanıma yardımcı olduğumu, içtima yerini ona gösterdiğimi söylemiştim de uydurduğumu düşündüler. İnsanları korkutup kaçırdıkları için bunun gerçek olduğunu düşünemiyorlar." Aralarında dışarıdan en korkutucu gözüken Percival'in bunu demesi onları güldürmüştü ama belli etmemeye çalışıyorlardı. Emery de fark etse de gülmüştü sadece. Ama prens bunları umursamamış olacak ki Emery'nın kolunu sertçe tutmuştu.

"Hey, canımı yakıyorsun!" Emery onun kolundan kurtulmaya çalışsa da becerememişti, sanırım kendi başına köyde yaptığı idmanlar bir prensin idmanıyla karşılaştırınca yetersizdi. Percival korurcasına bir kolunu Emery'e sarmış, bir koluyla da uyarı niteliğinde Arthur'un kolunu tutmuştu.

"Prensim ne oldu bilmiyorum ama genç bir hanıma bu şekilde davranmak doğru değil." Arthur dediğini zaten kızın canımı yakıyorsun demesiyle fark etmiş, sıktığı kolunu gevşetmişti. Bu uyarıyı da değer verdiği bir dostunun kalbini kırmamak olarak almış, tamamiyle bırakmıştı. Percival hemen onu yanına çekmişti.

"Percival, senin genç hanımın kafama elma fırlattı! Benim kafama, prensinin!" Percival şaşkınlıkla Emery'e baktı, bunu beklemediği açıktı.

"O da bana çarpıp özür dilemeden gitti! Hem prens olduğunu nereden bileyim ben?" Emery'nin savunmasıyla mantıklı der gibi dudak büktü Percival, prense dönerken.

"Bu kadar narin olduğunu nereden bileyim ben? Ayrıca prens olduğumu bilseydin cidden yapmayacak mıydın?" Prens bu sefer direk Emery'e karşı konuşmuştu. İkisi de öldürecek gibi birbirlerine bakıyordu.

"Tabii ki de yapacaktım, prenssin diye her istediğini yapamazsın! Belki sadece omzuna atardım. Hem ayrıca narin filan değilim ben, sensin narin!" İnanamaz gözlerle ona baktı prens, sonra bakışlarını Percival'e çevirdi.

"Görüyor musun Percival? Yine yapardım diyor!" Bakışları bu sefer tekrar Emery'i bulmuştu. Ayrıca narin çıtkırıldım bir kızsın işte. Sırf ufacık çarptım diye bir ağlamadığın kaldı!"

"Omzuna atardım da dedim!" dedi Emery kendini Percival'a inandırmaya çalışarak. Percival ise ikili arasında kalmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Diğer şövalyelerinde ondan kalır yani yoktu. Hepsi yaşlı bir çiftin didişmesine bakar gibi onlara bakıyordu. Emery'nin bakışları yine prensi bulmuştu. "Ayrıca bana narin diyene bak! Alt tarafı bir elmaydı! Utanmazsan kralı çağırıp ağlayacaksın!" Dediği lafla prens kızarırken, şövalyelerin ağzı o şeklini almıştı. Karşılıklı atışma, dünkü yeni çocuktan hatta birçok şövalye karşılaşmasından daha ilgi çekici ve heyecanlıydı.

Camelot'un DüşüşüWhere stories live. Discover now