37. Bölüm-Stella Tenebrarum (Karanlığın Yıldızı)

696 71 46
                                    

Veee erken bir bölümle merhaba! Olaylar artık başlıyor. İyi okumalaarr ❤️

*37. Bölüm-Stella Tenebrarum (Karanlığın Yıldızı)*

  Arthur hayal kırıklığı dolu bir bakış atıp hiçbir şey söylemeden hızla arkasını dönüp giderken Emery telaşla kalkarak peşine takılmıştı. “Arthur yanlış anladın!” Onun elini tutmaya çalışsa da Arthur öfkeyle çekmiş, yüzüne bile bakmamıştı. Genç kız pes etmemiş kolunu tutmuştu dolu gözlerle. “Lütfen dinle beni!”

“Neyi dinleyeyim?! Bana neyi açıklayacaksın? O geceyi sarhoş olmana bağladım, dün istediğin şeyi onunla arkadaş olmana! Peki şimdi ki ne Emery?! Rahat bir şekilde yatağında uzanıp sana çiçek verip yüzüne dokunabiliyor! Bunların başka ne açıklaması olabilir? Kimi kandırıyorsun sen?!” Emery haklılık payı olan şeyler varken ne diyeceğini bilememişti. Niyeti asla bunlar değildi ama dıştan nasıl gözükeceğini hiç düşünmemişti. Annesinin her zaman hareketleri konusunda dikkat etmesi gerektiğini neden söylemiş olduğunu şimdi anlıyordu. Ama oldukça geç kalmıştı. O bir şey diyemeden bir asker telaşla Arthur’un yanına gelmişti.

“Prensim! Saraya saldırı var! Büyük bir kafile gelmiş! Kral sizi bekliyor! Surlar kapatıldı.” Arthur’un yüzü kararırken Emery endişeyle ona döndü.

“Emery’i Morgana’nın odasına götürün. Yanına birkaç asker daha al. Güvende olduklarından emin olun.” Emery’nin itiraz etmeye hazır yüzünü görünce askere kesin bir tonla emretti. “Gerekirse zorla ama zarar vermeden götürdüğünüzden emin olun. Başına bir şey gelirse hepinizden bilirim!” Arthur ona bakmadan ters yönde ilerlerken asker Emery’nin kolundan tutmuştu. O zorla götürülürken prens babasının yanına gelmişti bile.

  Arthur kralın odasına girdiğinde babasının soylularla birlikte masanın başına toplandığını gördü. Arthur’un şövalyeleri ise Merlin’le birlikte geri planda duruyorlardı. Onu gören genç büyücünün konuşmasına izin vermeden susması için elini havaya kaldırdı prens.

“İyi, onu da Morgana’nın yanına yolladım. Başlarında askerler var. Sizin küçük oyununuzla ilgili de sonra konuşacağız.” Onun hala öfkeli olduğunu fark eden Merlin, sorunun çözülmediğinden hatta daha kötüye gittiğinden emindi. Morgana’nın planı işe yaramamıştı demek ki. Ama şu an savaş gibi daha ciddi meseleler vardı. Arthur babasının yanına yerleşmiş, durum hakkında bilgi alıyordu.

“Amon yanına birkaç krallık daha toplayarak gelmiş. Kılıcın peşindeler, bizden alamayınca adam toplamış. Çok kalabalıklar. Şansımız çok az, uzlaşmaya gitmemiz lazım. Ama kılıcı veremeyiz. Onu güvenli bir yere götürmeliyiz. Eğer aralarından biri bile kılıcın sahibiyse tüm her şey sona erer.” Arthur bu aptal kılıcın başlarına bela açacağına emindi, bilmediği şey ise açacağı belaların bu savaşla sınırlı kalmayacağıydı. O gün kılıçtan kurtulmak istemişti. Belki kurtulsaydı, kılıç adamlara verilseydi her şey yoluna girecekti. Ama bazı şeyler yaşanırdı, istesende istemesende.

  Genç prens yüzünü sıvazlarken Emery’yle yaşanan olayların ve şimdiki durumun verdiği stresin tüm öfkesini babasına kustu. “Başından beri Amon’la ters düşmemeliydin! Orta yolu bulmak yerine onu kandırdın! Sırf aptal bir güç uğruna krallığı soktuğun duruma bak!” Onun sözleriyle Uther öfkelirken onun kolunu sıktı.

“Benimle konuşurken tonuna dikkat et Arthur! Bunlar senin anlayamayacağın şeyler! Doğru olanı yaptım!”

“Doğru olan dediğin şey sayısını bile bilmediğimiz kocaman bir ordunun kapılarımıza dayanmasına neden oldu! Bizi, halkımızı zora soktun! Kılıcı alırlarsa bile bizi sağ bırakmazlar! Tekrar savaş açma ihtimaline karşın tüm krallığı yakıp yıkacaklar!” O ikisi orta yolu bulamadan dış surlardan gürültülü bir patlama kopmuştu. Dışarıdan çığlık sesleri yükselirken savaşın çoktan başladığı kesindi. Uther hemen askerlere emirler yığdırırken Arthur çoktan kılıcını alıp dışarıdaki kalabalığa karışmıştı.

Camelot'un DüşüşüWhere stories live. Discover now