22. Bölüm-Cesur Fare

Start from the beginning
                                    

"Sorun yok Merlin! İyiyim ben! Sana benzeyen bir fare buldum, çok iyi anlaştık! Yakında çıkarım endişelenme. Bir gece senin horlaman olmadan daha iyi uyurum hem!" Gözleri dolu dolu inatla gülümserken, abisinin onu göremediğine şükretti.

"Sana benziyor olmasın? Öz kardeşini buldun demek! Seni çöpte bulduğumuzu söylemiştim! Ayrıca horlayan sensin!" Merlin'in ona güç vermek için güldüğünü duyarken dudağını ısırdı. Onunda kendisinden farksız olmadığını biliyordu. Bir şeyler söylemek istedi ama o gücü kendinde bulamadı. Konuşan Gaius'la gerekte kalmamıştı.

"Hadi Merlin. Yarın çıkaracaklarmış. Gidelim." Emery onun son birkaç söylediği teselli sözleriyle rahatlayarak tekrar yerine dönmüştü.

**********

Merlin öfkeyle Arthur'un odasına ilerledi. Genç prens yatağına uzanmış öylece tavanı izliyordu. "Muhafızlara söyle, Emery'i görmeme izin versinler!" Arthur iç çekerek ayaklandığında onunda gözleri öfkeliydi, hayal kırıklığı doluydu.

"Ne var biliyor musun? Bazen babamın haklı olduğunu düşünüyorum. Hizmetkârlarla aramızda hep bir mesafe olması gerektiğini söyler. Belki de doğrudur. Benim yüzümden benim kim olduğumu unutuyorsunuz değil mi? Ben sizin prensinizim! Önce Emery, sonra sen bana bu şekil davranamazsınız!" Merlin'in de bakışları hayal kırıklığına dönerken geriledi.

"Kim olduğunuzu unutmuyorduk prensim. Kim olduğunuzu bildiğimiz gibi bir yanılgıya düştük. Babanızın aksine sizin halkınıza değer veren, onlardan üstün olduğunu düşünmeyen biri olduğunuzu sanmıştık. Kardeşimde emin olun bu şekil düşünüyor. Ama endişelenmeyin. Onu da uyarırım, bundan sonra ikimizde olması gerektiği gibi davranırız." Merlin gidecekken Arthur çaresiz bir sesle konuştu.

"Beni mecbur bıraktı. Bana yaptıklarını görmezden gelebilirim ama Prenses konusunda olanları görmezden gelemezdim. Saygısızlık olarak görülürdü. Cezalandırmalıydım." Merlin ona dönmeden cevapladı.

"Çok sevgili prensesinizin zindan gibi bir yere inecek kadar kardeşimi önemsediğini sanmıyorum. Orada olup olmadığını bilmezdi. Yani hayır, emir verebilirdiniz ama emir uygulanmak zorunda değildi. Cezalandırmak isteyen siz miydiniz, o muydu tekrar düşünmenizi dilerim." Arthur onun dedikleriyle donup kalırken, bu kadar süre onu gerçekten orada bırakmış olmanın vicdan azabı içini kemirmeye başlamıştı. Merlin haklıydı.

**********

Emery zindan kapısı açılırken ilk günlerde gördüğü koyu tenli hizmetçinin elindeki ufak bir parça ekmek ve peynirle içeri girişini izledi. Diğer elinde de bir bardak su vardı. Önündeki parmaklıklar kız tarafından açılırken, giren kadın önüne eğilip elindekileri yere bıraktı. Emery minnettarlıkta gülümsedi. Bütün gün elma dışında boğazından hiçbir şey geçmemişti.

"Teşekkür ederim." Kızda zoraki bir gülümseme sunarken çıkışa yönelmişti. Bir an durup eli kapıdayken ona döndü.

"Sadece bir eğlenceydin." Kızın ağzından dökülenlerle Emery'nin kaşları çatıldı.

"Anlamadım?" Kız ona dönerken parmaklıklara yaslanmıştı. Konuşup konuşmamakta tereddüt ettiği belliydi.

"Arthur için... O bazen öyle yapar. Ara sıra hizmetkârlarla takılır, bazıları şanslıysa yatağına girer ama bir sonraki güne kadar. Bir daha o odaya adım atamazlar. Yani prenses geldiği için dua etmelisin. En azından kullanılıp kenara atılmadın. Bu yüzden kendine güvenmeyi bırak. Seni koruyacağını sanma. Sadece sen zarar görürsün, tıpkı şu an olduğu gibi." Emery'nin kan yanaklarına hücum ederken, öfke damarlarında kol geziyordu. Arthur'un onunla bir süre eğlenip, sıkıldığını o da biliyordu. Bundan emindi. Ama bu amaçla? Daha öncede kızlar olduğunu söylemesi? Emery ne bekliyordu bilmiyordu ama bu konuma gelmek, ondan böyle bahsedilmesi yüreğini sızlatmıştı. Kendini düşürdüğü konumdan utanmış, Merlin'in de böyle düşünüp, düşünmediğini sorgulamıştı. Sonuçta prensin hizmetkârı olan oydu. Tüm öfkesini kıza kustu.

"Ne saçmalıyorsun sen? Ağzından çıkanlara dikkat et! Böyle iyi bildiğine göre bunları sen yaşamışsın! Ama bilgin olsun, ister prens olsun ister olmasın, kimse beni kullanıp atamaz! Onunla aramızda öyle bir şey yok! Prensin kendisine âşık olacağını sanan aptal kızlardan değilim!" Öyleydi. Ama prensin değil, Arthur'un âşık olabileceğini sanmıştı.

Kız dediklerinden rahatsız olmamış, ona küçümseyen bir bakış yollamıştı. "Şu an aptalca bir cesaretle buraya düşen ben değilim. Sadece bir uyarıydı. Dikkate alıp almamak sana kalmış." Onun cevabını beklemeden kapıyı kilitleyip yukarı adımlarken, Emery öfkeyle önündeki suyu devirdi. Düştüğü konuma kendisi de inanamıyordu. Ama o an yemin etti, bir daha kendini Arthur'la öyle bir duruma asla sokmayacaktı.

Farenin cesurca önüne gelip peyniri kemirmesini izledi. Ne kadar kendisine benzediğini düşündü. Deli cesareti. Şu an istese fareyi öldürebilirdi ama elbette bunu yapmayacaktı. İç çekerek geriye yaslandı.

"Bu durumdan en çok sen memnunsun değil mi küçük sıçan?"

**********

Gece yarısı olurken Emery çoktan uykuya dalmış, muhafızlarda uyukluyordu. Gelen prenslerini gören muhafızlardan yarı uyanık olan diğerini dürterken diğeri de salyasını koluyla silmiş, prensi fark edince ayaklanmıştı. Onlara sadece baş selamı verip, kenardaki anahtarları alarak zindanın aşağısına yöneldi. Uyuyan genç kızın parmaklıklarının önüne geldiğinde rahatlayarak derin bir iç çekti. Onunla yüzleşmeye hazır değildi, güvende olduğunu bilmek yeterliydi.

Parmaklıkları açan Arthur, mümkünmüş gibi yerinde daha çok küçülmüş olan genç kıza adımladı. Dokunmadığı her halinden belli olan tabağı kenardaki farelere ziyafet veriyordu. Kızın buna rağmen uyuyabilmesi onu şaşırtmamıştı. Korktuğu bir şey var mıydı merak ediyordu. Ayağıyla fareleri ittirirken, derin bir uykuda gözüken kızı kucağına aldı. Uyanmasından korktuğu için hiç oyalanmadan usulca zindanın merdivenlerini geri çıktı. Muhafızların şaşkın bakışları onlara dönerken en sert ifadesiyle onlara bakındı.

"Bunu görmediniz. Birinden duyarsam sizden bilirim." İkisi de yutkunup başını sallarken, genç kızın abisi ve Gaius'la paylaştığı daireye ilerledi. Ara sıra bakışları uyuyan güzel kızı izlerken, etrafa karşı temkinliydi. Kimseye yakalanmadan kapının önüne geldiğinde kıpırdanan kızla korktu. Ama kendisine sokulup, uyumaya devam ettiğini görünce rahatladı. Dudakları bu hareketiyle kıvrılırken, hayatında ilk kez prens olmamayı dilediğini fark etti. Belki onun köyünde bir genç olmak daha kolay olurdu.

Kapı o çalmadan açılırken irkildi. Merlin'le birbirlerine bir süre şaşkınca bakınmışlar, onun kucağındaki kardeşini fark eden genç mümkünmüş gibi daha da şaşırmıştı.

"Nereye?"

"Senin burada ne işin var?" İkisi aynı an da konuşurken aslında ikisi de birbirinin cevabını biliyordu. Merlin yapabilirse kardeşini görecekti, Arthur ise kucağındaki kızı getirmişti.

"Şey... Hava alma-"

"Emery'i get-" İkisi tekrar aynı an da konuştuklarını fark edince susmuşlardı. Yine bir sessizlik çökerken Arthur iç çekip Merlin'i ayağıyla ittirdi.

"Çekil şuradan, bu gidişle uyanacak." Fısıldayarak konuşurken Merlin'in çekilmesiyle içeri adımladı. Genç adam önden koşturup odanın kapısını açarken, prens Gaius'un şaşkın bakışları eşliğinde yukarı adımladı. Kızı abisi yanındayken oyalanmadan yatağa yatırıp çıkmıştı. Odanın kapısı kardeşinin üstünü örten Merlin'in gelmesiyle kapanmış, prens yaşlı hekimi başıyla selamlamıştı.

"Teşekkür ederim." Merlin'in dediklerine cevap vermezken önemli değil anlamında omzunu silkti Arthur. Daha fazla konuşma dönmeden çıkarken, içeri de kalan ikili birbirlerine bakınmışlardı.

**********

Arthur odasına gelirken Emery'nin güvende olduğunu bilerek nihayet rahat bir uyku çekebilecekti. Beklemediği şeyse yatağında uzanmış, elinde bir kâğıt tutan Prenses Dianne'di. Kaşları çatılırken ona yaklaştı.

"Bir şey mi oldu prensesim?" Kız doğrularak sırıtmış, flörtöz bir tavırla elindeki kâğıdı sallamıştı.

"Buraya neden geldiğimizi sormuştunuz prensim. Şimdi öğrenme vakti."

Camelot'un DüşüşüWhere stories live. Discover now