20. Bölüm-Kılıç Efsanesi

En başından başla
                                    

Öfkeyle yumruğunu duvara geçirdi genç prens. O sadece onun iyiliğini düşünüyordu, insanlara bu kadar kolay güvenemezdi. Ona her iyi davranan insanla arkadaş olamazdı! Üstelik Percival ve bugünkü çocuğun açık ilgisi de aşikârdı. Evet, kızın kötü niyeti olmadığı elbette o da biliyordu ama cümlelerini yanlış seçse de onlarla bu kadar yakın olması hoş değildi. Bu şu an dikkat çekmese de konuşulurdu, emindi. Ondan uzak durmak istemiyordu ama zorundaydı da, uzak kalamayıp her an yanında bitmesine de engel olamıyordu ki. Onu seviyordu, bu basit bir hoşlantıdan fazlasıydı artık, bundan da emindi. Ama gerçekten kızın gözünde klasik bir prensten farkı yok mu? Bu kadar mı kötü görüyordu onu? Gözleri dolarken kendini sakinleştirmek için bu sefer hafifçe avuç içini duvara geçirdi. Yumruğun etkisiyle parmak boğumları çatlamış, kızarmıştı. Hafif kandamlaları birikirken acısı şu an ona en iyi gelen şeydi. Kalbindeki sızıdan daha fazla bir acıya ihtiyacı vardı.

Bir süre öylece durduktan sonra kendi odasına doğru ilerlemeye başladı. Onu klasik bir prens olarak mı görüyordu? Öyleyse öyle davranacaktı. Bu dediklerine pişman edecekti onu.

**********

Arthur sabah açılan pencereden giren güneş ışıklarıyla gözlerini açtığında Merlin'e sövmeye hazırlanırken, karşısında babasını bulmuştu. Kaşlarını çatarak doğrulurken, bir an geçen geçeyi duyup duymadığına dair şüphe içini kemirmişti. Eğer duymuşsa sarayı Emery'e zehir ederdi.

"Burada ne işin var?" Şüpheyle sorduğu soruya Uther güldü.

"Sana da günaydın oğlum. Dün gece seni izliyordum... Beni hayal kırıklığına uğrattın, oysa ki gecenin başında senin için ümitliydim." Arthur yutkundu, Emery'i görmüştü kesin.

"Baba... Ben-" Uther ayaklanıp oğlunun yatağına oturdu. Kolunu omzuna koyup sıvazladı.

"Amon'un bulmaya geldiği şeyi ondan önce biz bulmalıyız. Öğrendiklerime inanamazsın Arthur. Bu yüzden Dianne'ye yakın durmak zorundasın. Başta iyi gidiyordun, neden uzaklaştın? Ondan bilgi almalısın, o onun tek çocuğu ne yaptığını biliyordur." Arthur derin bir nefes aldı, Emery'i görmemişti.

"İçkiyi fazla kaçırmışım, dinlenmeye çekildim. Amon neyi arıyor ki?" Uther gözleri açlıkla parlarken konuştu.

"Kılıcı, büyük şövalyenin kılıcını." Arthur kaşlarını çattı, bunu hiç duymamıştı. "Eski bir efsane vardı Arthur, zamanla unutulmuş. Çünkü kılıcı yüzyıllardır gören kimse olmamıştı. Bu yüzden sadece bir efsane olarak kalmış, insanlar inanmadıkları için aramayı da bırakmıştı. Amon'un bir kahini var, kılıcın bu yakınlarda olduğuna emin. Tabii bana bunu Amon söylemedi. Bir an da yakın olmadığı halde ziyaret etmeye karar veren krallıklara çok güvenmem. Mutlaka bir amaçları vardır. Bu yüzden hizmetkarına verdiğim rüşvetle öğrendim, kılıcı bulmaya gelmişler."

"Peki anlamıyorum baba, neyin kılıcı bu? Ne özelliği var ki?"

"Tahmin edemeyeceğin kadar çok eski zamanlarda bir krallık vardı Arthur. Kralı görüp görebileceğin en hırslı adamdı, tüm dünyayı kendine istiyordu, ömrünü savaşlara adamıştı. Yaveri olan şövalye bu dünyaya gelmiş en güçlü şövalyeydi, kimsenin onu yenmesine imkan yoktu. Çevresinden başlayarak onunla birlikte yavaş yavaş tüm toprakları ele geçirmeye başladı. En son savaştığı krallığın büyücüsü vardı ve onlara karşı yenildiler. Bozguna uğrayan kralın gözü dönmüştü. Her şeyi yapmaya hazırdı, büyücünün karısını kaçırarak onu öldürmekle tehdit edip kendi tarafına çekti. Asla yenilmeyecek büyülü bir kılıç yapmasını istedi, bunun için kılıcın bir ruha ihtiyacı vardı. Kaybedilen savaştan kendini sorumlu tutan şövalye seve seve kabul etti. Kılıç onun kanıyla yapıldı." Arthur midesinin bulandığını hissetti, bu kadar önemli miydi güç? "Ama kılıç kontrolden çıktı, kimse büyücünün intikamı mı yoksa kara büyünün kontrolden çıkması mıydı asla bilmedi. Kılıcı kullanan kral delirdi. Bulunduğu kıtanın tamamını ele geçirdi normal bir savaşla yapılabilecekten daha kısa sürede. Ama ona göre yavaştı, kılıcın başka bir kana daha ihtiyacı vardı. Kılıca güç katması için büyücü ve karısını da kurban etti ama bu da yeterli gelmedi. En sonunda kendini kurban etti, kılıcı tek varisine bırakarak. Hesaba katmadığı bir şey vardı. Kılıç çoktan bir eşya olmaktan çıkmıştı. Kendi ruhunu kazanmış gibiydi ve onu alan kişi sahibi olmuyordu. Sahibini kendi belirliyordu. Kılıç kendine sahip olarak sıradan bir köylü çocuğu seçti. Çocuk ordu toplayarak tüm dengeyi bozdu. Kılıç her sahibi öldüğünde yeni doğan bir çocuğu seçmeye devam etti. O dönemlerde bu olaylara şahit olacak kadar uzun yaşamış, güçlü büyücü Ragnor kılıcı son sahibi ölürken yenisine geçmeden ele geçirdi. Sonra kılıçla birlikte ortadan kayboldu. Bir daha da kılıcı gören olmadı ve tekrar krallıklar bölündü. Kılıcın o zamandan beri sürekli kendine yeni bir sahip seçtiğini ama hiçbir zaman onun tarafından bulunamadığını söylüyorlar. Büyücü onu iyi saklamış, aralarında bağ kurmadığı sürece de yüce şövalye ona asla ulaşamaz." Babasının sözlerini bitirmesiyle Arthur derin bir iç çekti.

"Bizim yapmamız gereken Amon'u durdurmak değil mi? Kılıç bu kadar tehlikeliyse ortaya hiç çıkmaması en doğrusu." Uther oğluna gözlerini devirdi.

"Saçmalama Arthur. Korkaklık yapıyorsun. Bunlar sadece aptal söylentiler, belki doğruluk payları vardır, belki yoktur. Ama kılıcın varlığına inanıyorum. Güçlü bir adamla en büyük gücüne ulaşacak. Onun bizim elimize geçtiğini düşün. Dünyayı yöneteceğiz oğlum!" Gözleri hırsla parlayan kral, hikayedeki kralın da gerçek olduğunu düşündürtmüştü Arthur'a. Babasının da her zaman güç delisi olduğunu biliyordu. İç çekerek pencereye yaklaşıp dışarıyı izledi. Belki de babasının tüm güç hırsına rağmen daha iyi bir dünya yaratabilirlerdi, şayet öyle bir kılıç vardıysa. Başkasının eline geçmesindense denemekten zarar gelmezdi değil mi?

Camelot'un DüşüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin