12. Bölüm-Sir Valiant

Start from the beginning
                                    

"Aptal... Seni cesur aptal. Neredeyse ölecektin! Gözlerimin önünde ölseydin kendimi nasıl affederdim ben?" Ellerini su içinde kalmış saçlarında gezdirerek yanaklarından çekti. Yüzü kızarmıştı genç kızın, ilk defa ona bakan bir çift parlayan mavi göz olmadan yüz yüzeydi onunla. İşaret parmağının tersiyle yanağını okşadı. Bu kız ona kesinlikle kafayı yediriyordu. Her an ne yapabileceğini düşünüyor, başına açacağı belaları bekliyordu. Her seferinde yapacağı şeye hazırlıklı olacağını düşünürken başka bir şekilde şaşırtıyordu onu.

Tereddütle genç kızın yüzüne doğru eğildi, alnına bir öpücük kondururken bunları uyanıkken yapabilme cesareti göstermeyi diledi. Kıpırdanan kirpikleri fark ederken hızla geri çekildi. Genç kız birkaç kez gözlerini kırpıştırıp en sonunda açmıştı. Arthur gülümseyerek heyecanla uyanışını izledi. Ama aklına gelen şeyle gülüşü soldu. Kızılmayı hak ediyordu, gülerek karşılanmayı değil.

"Arthur..." Genç kız kuru boğazından zorlukla onun ismini çıkarırken, Arthur sesindeki kuruluğu fark ederek bir bardak su alıp, kafasından elleriyle destek tutarak suyu içirdi. Onu tekrar yatırdığında Emery henüz olayları kavramamış gibiydi. "Bana ne..." Olanları fark ettiği an gözleri büyümüş, hızla yerinden kalkmaya çalışmıştı. Ani hareketiyle başı dönerken o düşmeden Arthur belinden kavradı. Genç kızın bedeni ona yaslanırken kafasını kaldırıp baktı. "Ben... Özür dilerim." Çıkabilmişti sadece dudaklarından.

"Özür mü? Bunca yaptığından sonra sadece özür mü diliyorsun cidden?" Arthur öfkeyle ona kızdığında Emery geri çekildi. Görmeyi beklediği şey soğuk gözler değildi. O da kaşlarını çatmıştı.

"Ne yapabilirdim? Turnuvaya katılmama kimse izin vermezdi! Böyle yapmak zorundaydım!" Bu dedikleri genç prensi daha da sinirlendirmiş gibiydi. Çileden çıktığı belli olan prens bağırmaya başlamıştı.

"Ölebilirdin! Sırf aptal bir turnuva için canından olacaktın! Neyine güveniyordun? Katılanların hepsi en az senin iki katın! Üstelik babam bunu öğrenirse kellen gider! Nerede görülmüş turnuvaya bir kızın katıldığı?" Emery de sinirlenmişti.

"Ne olmuş kızsam? Son dörde kadar kaldım! Üstelik kusura bakma da sana soracak değilim! Hiçbir şeyim değilsin sen benim! Bana karışamazsın!" Arthur onun son dedikleriyle duraksamış, dudaklarını kemirirken sinirli bir öfke koyvermişti.

"Eğitimsiz insanları yendin. Yarın ne bana ne Valiant'a karşı şansın yok ama bunu hiç öğrenemeyeceksin. O turnuvaya ayağını bile basmayacaksın. Evet, senin hiçbir şeyin değilim, olmakta istemiyorum. Ama prensinim! Bu toprakların prensi!" Parmağını genç kıza uzattı. "Ve sana prensin olarak emrediyorum bunu. Yarın oraya adım atarsan yemin ederim seni babamın önüne atarım. Bundan sonra bana zorunlu olmadıkça yaklaşma, tek kelime etme. Artık seni görmek istemiyorum." Arthur'un dedikleriyle genç kızın gözleri doldu ama bunu fark etse de prens umursamadı. Arkasını dönüp ilerleyecekken Emery elini tuttu. Yüzüne bile bakmayan Prens Arthur elini çekerek odadan çıkmıştı.

Çıkar çıkmaz burun buruna geldiği Merlin'i görünce derin bir nefes aldı. Anlaşılan her şeyi duymuştu. Ama Merlin şu an halletmesi gereken başka şeyler olduğunu bildiği için bu konuda tek kelime etmedi.

"Konuşmamız gerek Arthur." Elindeki yılan kafasını gösterdi. "Valiant büyü kullanıyor. Şövalyeyi kalkanından çıkan yılanla öldürmüş."

**********

Kral Uther'a bunu anlattıklarında elbette inanmamış, kanıt istemişti. Olayın tek tanığı şövalye ise onlar fark etmeden yılan tarafından öldürülmüştü bile. Arthur herkesin ortasında korkak damgası yemesiyle rezil olurken, bugünün daha ne kadar kötü geçebileceğini düşündü. Odasına öfkeyle girdiğinde Merlin'de peşinden gelmişti.

Camelot'un DüşüşüWhere stories live. Discover now