19:43

57.8K 4.5K 580
                                    

Başım hala onun göğsüne yaslı dururken son yarım saattir çalışmayı durdurmuş olan beynim, yuvasından fırlayan bir yay gibi kendine geldi. Bu anlık uyanma haliyle birlikte yaşadıklarımızı, düşüncelerimin kitlendiği kısma kadar geri sardım.

Maçtaydık ve o, bana galibiyetini armağan etmişti. Arkamdaki kızın bu jesti üzerine alınması bir yana korttaki o çocuğun Ekin olduğu düşüncesi, beni ürkütmüştü. Çünkü tipsiz olma ihtimalini göze almıştım ama yakışıklı olma ihtimalini hiç hesaba katmamıştım. Gerçi ihtimalleri umursamam gerekirdi. Sonuçta sadece arkadaştık. Hatta biz, normal arkadaş bile değildik.

Ona engeli basarken bunu pek de umursamayacağını düşünmüştüm. En fazla kısa süreli sohbet arkadaşını kaybettiği için bir iki hüzünlenir, sonra atlatırdı. Koray'ın yolunu kesip beni arabadan indirene kadar bu tezimin arkasındaydım. İçeri başını uzatıp aşağı inmemi söylediğinde yüzüne öylece bakakalmıştım.

Karman çorman olmuş perçemlerinin gölgesinde kalan boncuk gözleri, bana rüyada olup olmadığımı sorgulatmışlardı. O an, inmeyi reddedip Koray'a yola devam etmesini söyleyebilirdim ama yapmadım. Çünkü onu geride bırakırsam pişman olacağımı biliyordum. Bana neden çekip gittiğimi sorduğunda stadyumdan kaçar gibi çıkmama sebep olan bütün bahaneler gözüme sönük ve anlamsız görünmüştü. Bu yüzden üste çıkmak için aklıma gelen bütün nedenleri sayıp dökmüştüm. Belki listemin kabarık olması, beni haklı gösterirdi. Neyse ki çok fazla üstelememişti.

En büyük şoku ise beni kendine doğru çekip göğsüne yasladığında yaşamıştım. Onunla yüz yüze gelmek yeterince meşakkatliydi, dip dibe olmak ise bütün algılarımı sekteye uğratmıştı. Üzerindeki kazağı alacaklı gibi avuçladığımı fark edince parmaklarımı gevşettim ve daha nazik olamaya özen göstererek beline tutundum.

"Ekin Akkor," diye mırıldandım sessizce. Beyin fonksiyonlarım geri gelmişken o, olduğundan bir kez daha emin olmak istedim.

"Nasıl hissettiriyor?"

"Ne nasıl hissettiriyor?"

"Soyadım?"

"Adımın yanına yakışmazmış gibi," dediğimde kıkırdadı. Sırtımda duran eli, saçlarıma çıktı. Şakağımı örten tutamları parmaklarına dolayıp kulağımın arkasına sıkıştırırken parmak uçları hafif hafif tenime dokundu. Bunu öyle yavaş yaptı ki içimin çekildiğini hissedip yutkundum.

"İşte bu ciddi bir sorun," diye mırıldandığında ne dediğini anlamak için geri çekilip yüzüne baktım. Boşalan kollarını bir iki saniye daha havada tutup indirdi. Sonra da pis bir sırıtış eşliğinde açıklamaya girişti.

"3 buçuk milyarda bir ihtimal durumu."

Bu kez kastettiği şeyi anlayarak kaşlarımı çattım, yine benle kafa buluyordu ama altta kalacak değildim. "O zaman sen benim soyadımı alırsın," deyip omuz silktiğimde gülüşü genişledi ama cevap vermedi. Öyle haylaz bir gülümsemesi vardı ki sevimli olduğu kadar sinir bozucuydu. Yine de telefondaki hislerimde yanılmamıştım. Gülüşü, rastladığım en güzel manzaralardan biriydi.

Ona fazla dikkatli baktığımı fark edince gözlerimi kaçırıp boğazımı temizledim. "Artık gidelim mi?" diye sorduğunda kafa salladım. Birlikte motoruna doğru yürüdük. Daha önce hiç motora binmemiştim ve şuanda da binme konusunda kararsızdım. Adrenalinli şeyleri sevmezdim. Lunaparka gittiğimizde bile yaşadığım en büyük aksiyon, çarpışan arabalara binip diğer arabalardan kaçmak olurdu.

Motorda duran kaskı bir anda başımdan geçirip kemerini takmak için yüzüme eğildiğinde hazırlıksız yakalanarak nefesimi tuttum.

"Oradan bakılınca bir kaskı bile takamayacak kadar beceriksiz mi görünüyorum?"

Güldü. Bakışlarım, bu kez kısılan göz çizgilerine kaydı.

"Buradan bakılınca daha önce hiç motor deneyimi yaşamamış bir panda gibi görünüyorsun."

"Ha ha ha!" deyip yüzümü ekşittiğimde bakışları gözlerimi buldu. Boyu benden uzundu, yan yana dursak çenesine falan gelirdim. Yine de kafasını eğdiğinde aynı hizayı yakalayabiliyorduk. Kemeri takıp geri çekilirken alnına yapışan saç tutamlarını fark edip "Dur bir dakika," dedim.

İkazımla birlikte yüzüme boş bakışlar attı. Parmak uçlarımla perçemlerine dokunup birkaç teli aralarken "Saçların ıslak mı senin?" diye sordum.

"Gelmeden önce duş almıştım. Sorun yok," deyip omuz silkti.

"Delirdin mi sen? O motorun rüzgarıyla bu ıslak saçlar seni tahtalı köy yolcusu yapar."

Kaskı çıkartıp ona vermek için yeltendiğimde "Merak etme bu var," deyip motordaki hediye paketini gösterdi. Demek hediyemi almıştı. Dudaklarımda istemsiz bir tebessüm belirirken paketi elinden alıp atkıyı çıkardım ve ayak uçlarımda yükselip boynuna doladım.

"Oradan bakılınca atkı dolamayı bilmiyor gibi mi görünüyorum?"

"Buradan bakılınca atkılarını hep annesi bağlamış bir süt kuzusu gibi görünüyorsun."

İntikamımı almanın verdiği hazla kıkırdadığımda bana eşlik etti. Motora atlayıp bana da binmemi işaret ettiğinde arkasına yerleşmeden önce telefonumu çıkartıp saate baktım. 19:43'tü. Karanlık çökmek üzereydi ve eminim evde gardiyan gibi beni bekleyen bir annem vardı. Ekin motoru birkaç kez gazlayınca arkasındaki yerimi alıp kazağına tutundum.

Motor bir anda harekete geçince geri doğru savrulur gibi oldum. Ekin, bunu hissetmiş olacak ki yolu ortalamadan durdu ve kollarımı alıp kucağında birleştirdi. Ona sıkıca sarıldığımdan emin olunca hiçbir şey demeden yola devam etti. Arabaların arasına karışıp hızımızı arttırırken o kadar da korkunç olmadığını fark ettim ya da sadece Ekin etkisiydi.

Selam!

Önceki bölümleri oysuz geçen tatlışlar, geri dönüp onlara da el atarsanız çok müthişli olur :))

aiesacnm ve okyanustabirceset bu bölüm sizin için tatlışlarım 🖤

Seviliyorsunuz kalp kalp!

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin