23:28

60.2K 5K 1.7K
                                    

Küçükken gök gürlediği zamanlarda bulutların birbirleri ile tartıştıklarını sanırdım ve sonrasında başlayan yağmurun onların gözyaşları olduğunu. Belki yağmuru sevmememin en büyük sebeplerinden biri buydu. Annem veya babam, dünyayı keşfetmeye çalışan minik zihnime sandığım gibi olmadığını fısıldasalardı daha doğru inançlar edinebilirdim. Belki o zaman yağmuru bile severdim ama benim ne düşündüğüm veya neye inandığım pek umurlarında olmazdı. Temel ihtiyaçlarını gidererek büyümeye bıraktıkları bir saksı bitkisinden farkım yoktu.

"İyi bir aileye sahipsin," demişti Beyza. Ailemin, üzerimde bıraktığı enkazı bile göremeyecek kadar az tanımıştı beni. Boğazımda hafif bir sızı baş gösterince zayıf bünyeme lanet okudum. Bu da, yağmuru sevmemem için ikinci sebepti. "Bir bünye ne kadar çabuk çökebilir?" sorusunun canlı cevabıydım resmen.

"Yemeyecek misin? Soğuyacak."

Ekin'in konuşmasıyla birlikte cama çarpan yağmur damlalarını izlemeyi bırakıp ona döndüm. Kaşlarıyla önümdeki tabağı işaret ettiğinde gülümseyip kağıda sarılı ekmeği elime aldım. Ona partide yaşananları anlatmamıştım. Ağlamamı körüklemek istememiş olmalı ki bana hiçbir şey sormamıştı. Yine de ardımdan koşan Koray'ı gördüğünde gerildiğini hissetmiştim. Belki de onun yüzünden ağladığımı düşünüp sinirlenmişti. Neyse ki Koray, telefonu çalınca bizle muhatap olmadan geri dönmüştü de yeni bir kargaşanın ortasında kalmamıştık.

Arabaya bindiğimizde ona acıktığımı söylemiştim. Bana ciddi misin der gibi şaşkın bir bakış atmıştı. "Ne var? Ağlamak insanı acıktırıyor tamam mı?" diye çıkıştığımda ise dayanamayıp gülmüştü. Onu gülümsetebilmek güzeldi. Sanki dünyadaki bütün olumlu duygular onun gülüşünde toplanmışlardı. Arabayı ilçenin en lüks mekanlarından birine sürdüğünü görünce "Saçmalama," demiştim.

Randevuya çıkmamıştık sonuçta. Küçük, sıcak bir dükkanda yarım kokoreç gömmek bizi keserdi. Sakatat yeme isteğim onu daha çok hayrete düşürse de bana karşı koymamış, güzel bir yer bildiğini söylemişti. Benim yüzümden geçtiğimiz yolları geri dönmek zorunda kaldığımızda sinirlenip sinirlenmediğini görmek için ona kaçamak bakışlar atmıştım ama yol boyunca dudaklarındaki haylaz tebessüm hiç kaybolmamıştı.

"Bana biraz daha öyle bakarsan kısmetimi kapatacaksın."

Ona dalıp gittiğimi fark edince toparlandım ve "Sana bakmıyordum ki," diye savunmaya geçtim. Başını yana eğip sahte bir ciddiyetle "Neye bakıyordun?" diye sordu. Yalandan boğazımı temizleyip zaman kazanırken önündeki turşu suyunu fark edince bardağı işaret edip "Ona bakıyordum," dedim.

"Kokoreççiye gelip sadece turşu suyu içtiğin için akli dengeni sorguluyordum."

Güldü. Tabi ki de inanmamıştı, yine de bana ayak uydurdu.

"Şimdi de bağırsak sevgimle mi imtihan ediliyorum?"

Kıkırdayarak başımı salladım ve ekmeğimden kocaman bir ısırık aldım. Lokmamı yanağımda döndüre döndüre çiğnerken "Bu hayatında yiyeceğin en güzel şey olabilir," diye homurdandığımda yüzünü ekşitti.

"Madem kokoreç yemiyordun, burayı nereden biliyorsun o zaman?"

"Semih çok sever. Onunla gelirdik."

Gözlerimi küçük dükkanda gezdirirken anladığımı belirterek başımı salladım. İki arka masamızda gülüşüp şakalaşan dayılar ve yan masamızda kokoreçlerini gömen toy çocuklardan başka kimse yoktu. "Peki neden onu içiyorsun?" deyip önündekini işaret ettiğimde bardağı bir tur döndürüp üzerinden bir yudum aldı.

"Çünkü sağlıklı. Kas kramplarından, kan şekerine kadar çeşitli faydaları var."

"Ninem gibi konuştun."

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin