23:00

49.7K 3.8K 1.3K
                                    

Ekin'den.

Semih, önündeki biberlere keyifsiz bakışlar atıp bana döndüğünde "Hadi bekliyorum," dedim ciddiyetimi bozmadan.

"Yok artık Ekin," diye sızlandı ve tabağına dizdiğim turşuları bana doğru itti.

"Sağlam bir acıyı hak ettin Semih," dedim ve tabağı önüne geri koyup bakışlarımla yemesini işaret ettim.

"Gözlerimin içine baka baka iki kase sütlacı götürürken keyfin yerindeydi."

İki saatlik yolu geride bırakıp şehir merkezine girdiğimizde Semih, acıktığını söylemişti. O kadar şeyi yedikten sonra, hala açım diyebildiği için ona hayret dolu bakışlar atmıştım. "Eve varınca yersin," diyerek geçiştirmeye çalışsam da ikna olmamıştı.

"Bu kez ben ısmarlayacağım söz," diye kıvrandığında lanet vicdanım yüzünden pes etmiştim. Dahası Semih'in bitmek tükenmek bilmez ısrarlarıyla şehrin öbür ucundaki eski mekanlarımızdan birine gelmiştik. Pek adı sanı olmayan küçük, alkollü bir lokantaydı. Orta yaşlı dayıların, kasketlerinin altından efkarlı bakışlar atıp kadeh tokuşturarak hayat dertlerini paylaştıkları bir kamyoncu mekanıydı.

Semih göz önünde olmayı seven, girişken bir yapıya sahipti. Buna rağmen kıyıda köşede unutulmuş, sakin yerler keşfetmeyi severdi. Üniversitenin ilk yılında onunla ipimizi kopardığımız gibi buraya gelirdik. Daha doğrusu çoğu zaman Semih tarafından buraya sürüklenirdim. Çünkü onun aksine evde yeme ve sağlıklı beslenme taraftarıydım. Annemin kontrolcü tutumları sonrasında edindiğim tuhaf alışkanlıklardan biriydi. Semih boyuna tıkınırken ben, bir şeyler içmekle yetinirdim.

Şimdi ise ondan, Asu'larda kırdığı potların intikamını almaya çalışıyordum. Mideye indirdiği tatlıların ve beni düşürdüğü zor durumların cezası olarak önüne dizdiğim biberleri yiyecekti.

"Ben kalkayım sana destek olmak için kaynananla ilk buluşmana geleyim, senin yaptığın şeye bak," diye çıkıştı kaşlarını çatarak.

"Biraz daha ısrar edersen güceneceğim."

"Gücen," dedim kayıtsızca ve kollarımı kavuşturup arkama yaslandım. Onun ciğerini biliyordum. Biberleri yememek için blöf yaptığı beş metre öteden belliydi.

"Hem senden destek istemedim. Kendin, 'Bu anı kaçıramam,' deyip peşime takıldığın için herhangi bir minnet borcu duymuyorum."

"Vicdansızsın kardeşim," dedi bu kez ve biberlerden birini alıp dişlerinin ucuyla hafifçe yokladı. Acıyla pek arası yoktu. Onları yiyebileceğini sanmıyordum. Yine de bundan sonra dilini tutmayı öğrenirdi belki. Turşuyu tabağa geri koyarken etrafına bakınıp derin bir iç çekti.

"Biliyor musun Ekin, burayı özlemişim."

Bana öfkemi unutturmak için konuyu dağıtmaya çalıştığını fark etsem de bozmadım. Bakalım kurtulmak için ne kadar çabalayacaktı?

"Eskiden en favori mekanlarımızdan biriydi. Hiçbir zaman yemek yemezdin ama bana hep eşlik ederdin."

"İçtiğim şalgamlar yüzünden midemde siyah havuçlar filizlenecekti," diye mırıldandığımda güldü. O günleri zihninde tekrar yaşamış gibi kafasını manidar bir şekilde sallarken "Şalgam suları," dedi.

Garson siparişleri getirip masaya dizmeye başlayınca sessiz kaldık. Semih, cezadan sıyrılmak için konuyu bilerek değiştirmişti ama eski anıları yad edince yüz ifadesi, ciddi ciddi durgunlaşmıştı. Kendi tuzağına düşecek kadar şaşkın olması gülümseme sebep olurken garsonun getirdiği şişeyi açıp kadehine rakı doldurdum. Bu yaptığımla birlikte kirpiklerini ayırarak yüzüme baktı.

01:28| TAMAMLANDIOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz