06:30

43.3K 3.2K 915
                                    

Yaralara dikiş atmak için önce onları açmak ve içini güzelce temizlemek gerekirdi. Yoksa iltihap kapardı ve o iltihap, tüm vücudumuza yayılıp bizi hasta ederdi.

Ekin hastaydı. Yaraları temizlenmeden örtülmüş, hatta görmezden gelinmişti. Tüm benliğine yayılan iltihap onu yiyip bitiriyordu. Her şey yolundaymışçasına gülümsemesi, acı çektiği gerçeğini değiştirmezdi ve şuan karşımızda dikilen kişi, belki de onun en büyük yarasıydı.

O; babasına bakarken geçmişini görüyordu. Acılarını, kaybettiklerini ve hiç yaşayamadıklarını. Bense mükemmel bir fırsat görüyordum. Geç kalınmış yaraları temizlemek için ve ruhundaki hastalık, Ekin'i felç etmeden önce dur diyebilmek için.

"Bir arkadaşım tenis turnuvasından fotoğrafını yollamıştı," dedi Ziya Bey ve koltuktan kalkıp sakin adımlarla bize doğru yürürdü. Ekin'i baştan ayağa süzerken bakışlarında heyecanlı ışıltılar belirip kayboldu. Karşısındaki manzaranın gerçekliğinden emin olamıyor gibi sersemce gülümsedi ve "O kadar büyüdüğüne inanamamıştım," dedi.

"Şimdi ise karşımdasın ve sahiden de kocaman bir adam olmuşsun."

Üzerinde jilet gibi bir takım vardı. Yüz ifadesi keyifliydi ama sanki ölçülü bir mutluluktu. Tebessüm ederken bile sınırı aşmamak için temkinli davranıyordu. Bu, bir tür disiplin göstergesi miydi emin değilim ama tuhaf bir şekilde medeni göründüğünü de inkar edemezdim. Onunla dışarıda, herhangi bir yerde karşılaşsam karısını aldatan ve çocuklarını ihmal eden bir adam olduğunu düşünmezdim muhtemelen. Hatta vakur ve karizmatik imajına aldanıp saygıdeğer biri olduğunu bile sanabilirdim.

Saçlarında yaşını belli eden aklar taşısa da genç ve gösterişli bir fiziğe sahipti. Onu incelerken Ekin'in yıllar sonraki haline bakıyormuşum hissi katlanıyordu. Belki de bu benzerlik, Nilüfer Hanım'ın Ekin'e olan tavrında da etkili olmuştu. Oğluna her baktığında kendisini aldatan kocasını görmek, onu gayri ihtiyari hırçınlaştırmış olmalıydı. Ekin'in elimi saran tutuşu sıkılaştı. Parmak boğumlarının renginin çekilip beyazladığını görebiliyordum. Biraz canımı yakıyordu ama bunun farkında olmadığına emindim.

"Annen gelmeyeceğini söylemişti ama ben, beklemek istedim. Geleceğini düşünüyordum ve hislerimde yanılmamışım."

Başımı kaldırıp Ekin'e döndüğümde öylece katılıp kaldığını gördüm. Donuk bakıyordu. İfadesiz bakışlarıyla içinde kopan kaosu perdelemeye çalışıyordu ama ben hissediyordum. Elimi tutuşundan öfkesini, kırgınlığını ve hatta çaresizliğini okuyabiliyordum. "Kız arkadaşın mı?" diye sordu Ziya Bey. Elini bana doğru uzattığını fark edince ona baktım.

"Ben Ziya Görgün, Ekin'in babas-"

"O neden burada?"

Ekin, buz gibi bir ses tonuyla babasının lafı bölüp beni geriye doğru çekiştirdi. Sanki ona dokunursam kirlenirmişim gibi. Ziya Bey elini yavaşça indirip pantolonuna bastırdı.

"Onun, bu evde ne işi var?" diye sorusunu yineledi Ekin ve bir cevap alabilmek için annesine döndü. Nilüfer Hanım oturduğu yerden ayaklanıp gergince ellerini ovuşturdu. Rengi hala bembeyazdı ve otoriter duruşu tarumar olmuştu. Bu karşılaşma en çok onu sarsmış gibiydi. Ziya Bey'den tiksinen bir ifadeyle gözlerini ona uğratmadan bize baktı ve "Burak'ı ziyarete gelmiş," diye geveledi ağzında. Daha fazla bir şey demeden bakışlarını kaçırıp kirpiklerini kırpıştırdı. Sanırım ağlamaktan korkuyordu. Keskin duruşunun birkaç gözyaşıyla yerle bir olmaması için çaba sarf ediyordu.

"Merak etme çok kalmayacağım," dedi Ziya Bey.

"İş yoğunluğundan dolayı sadece bir günlük boşluk açabildim. Gece bir buçuğa biletim var. Gitmeden seni de görmek istedim."

01:28| TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now