22:32

53.6K 4.2K 1.7K
                                    

Yol akıp giderken Nilüfer Hanımla aramızda geçen diyaloglar zihnimde bilmem kaçıncı kez başa sardı. Aslında kibirli bir kadın değildi. Yani bu dağları ben yarattım, ötekileri kim yaratmış bilmem havası yoktu. Bana tepeden bakmamıştı, gerçi böyle düşünürsek bana dengimden baktığını da söyleyemezdim. Yine de kesin bir şey varsa, o da son derece katı bir mizaca sahip olduğuydu. Masada oturduğumuz süre boyunca dudaklarında küçük bir tebessüm dahi esmemişti.

"Beni sevmedi," diye homurdandığımda Ekin güldü ve "Emin ol sevmese bunu belli ederdi," dedi.

"Ama bu sevdiği anlamına da gelmiyor," deyip omuz silktim. Bu hareketimle birlikte küreğimdeki ağrı kendini hatırlatınca Ekin'e belli etmemek için camdan dışarı bakıp yüzümü buruşturdum.

"Annemin insanları sevmesi zaman alır. Bu zamana kadar kimseye ilk tanışmadan kucak açtığını görmedim. Bence gayet iyi bir başlangıçtı."

"Bana, evindeki bütün değerli eşyaları kırıp döken haşarı misafir çocuğuymuşum gibi bakıyordu."

Benzetmem üzerine küçük bir kahkaha attı.

"Bu yüzden mi ona cevap verirken kekeliyordun?"

Benle alay ettiğini anlayınca "Defol!" diye çemkirdim.

"Sana da küsüm. İnsan önceden biraz tüyo verirdi. Resmen kadının gözündeki imajım eksilerde şu an."

"Birincisi maça geleceğini bilmiyordum. İkincisi annemin de maça geleceği kesin değildi. Ayrıca karakolda tanışmanızda benim hiçbir payım yok hatırlatırım."

Konunun yine kavgaya döneceğini kestirince sustum. Zaten yolun başında biraz azar yemiştim, bu yüzden daha fazlasına gerek yoktu. Bir süre sessizce yol aldıktan sonra yan profilden Ekin'i izledim. Öfkesi yatışmıştı ama hala düşünceli görünüyordu. Ona hak veriyordum. En güzel günü bizim yüzümüzden berbat olmuştu. Ağız tadıyla sevinememişti bile. Bugünü onun için mutlu sonlandırmak adına bir şeyler yapmaya karar verdim. En azından küçük bir kutlamayı hak ediyordu.

Aklıma gelen planla birlikte telefonumu çıkartıp anneme yazmaya başladım. Murat kaybedince Beyza'nın çok üzüldüğünü ve onu teselli etmek için eve biraz geç kalacağımı söyledim. Yalanımı bozmaması için Beyza'ya da aynı mesajı atıp altına beni idare et diye not düştüm. İstemese bile yapmak zorundaydı. Annesine Koray'ı anlatmamı göze alamazdı.

İlçe tabelasını geçtiğimizi fark edince Ekin'e beni eve bırakmadan önce atölyeye uğrayıp uğrayamayacağımızı sordum. "Uğrarız, bir sorun mu var?" deyip bana bakınca başımı iki yana salladım.

"Birkaç kitabımı orada unutmuşum. Yarın lazım da."

Yalanımı yadırgamadan "Tamam güzelim," dedi ve binaların arasına girince ara yollardan birine saptı. Daha öncesinde atölyenin üst katındaki kafeden kahve almıştım. Umarım kutlamalık küçük bir pasta da bulabilirdim. Tek sorun pastayı alırken Ekin'i oyalamaktı. Belki de canım tatlı çekti bir koşu gidip alayım diye onu kandırabilirdim ama muhtemelen buna izin vermezdi. Gidip benim için kendi alırdı. Belki de ona arabada beklemesini söyleyip kitap alma bahanesiyle pastayı kapıp gelmeliydim. Evet, bu daha mantıklıydı.

Sokak lambalarının ışıkları altında bir süre daha yol aldık. Ayrılık vaktimizin yaklaştığını düşündükçe içimi buruk bir hüzün kapladı. Keşke birbirimizi her gün görebilme fırsatımız olsaydı. Atölyenin önüne vardığımızda arabayı park etti. Tam ona burada beklemesini söyleyecektim ki benden önce davranıp "Arkada bir eczane var," dedi.

"Sen kitaplarını al, ben de dudağındaki yara için krem alayım."

Bu kadar düşünceli olması içimi sımsıcak yaparken gülümseyerek başımı salladım. Gerek yok desem de dinlemeyecekti nasıl olsa. Bu fırsatı bir şans olarak değerlendirebilirdim. Hızlı adımlarla içeri yürüdüm ve doğrudan üst kata çıktım. Eczane ne kadar uzaktaydı bilmiyordum. Bu yüzden elimi çabuk tutmak en iyisiydi. Kafeye alacaklı gibi girip kasaya yürüdüm ve pasta bulunup bulunmadığını sordum. Neyse ki içerisi kalabalıktı da gürültülü girişim uğultuda kaybolup gitmişti. Satış elemanı yan tarafındaki tatlı vitrinini işaret edip "En üsttekiler var," dedi.

01:28| TAMAMLANDIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora