19:15

49.4K 3.2K 953
                                    

Ekin'den.

Top büyük bir süratle sol bacağımı sıyırıp geçtiğinde derin bir iç çektim. Asu, hıncını alamamış gibi arkasından bir tane daha gönderdi. Bu kez yüzüme hücum eden hamlesini son anda çevirdim. Top daha onun sahasına geçmeden fileye doğru koştu ve zıplayarak iki eliyle kavradığı raketi havaya savurdu. Onu izlerken yüzümü buruşturmakla gülmek arasında kararsız kaldım.

En azından bu kez eliyle yakalamaya çalışmamıştı. Dün antrenman yapacağımdan bahsedince bana katılmak istemişti ama şuan oynadığımız şey, tenisten başka her şeye benziyordu. Yine de can güvenliğimin tehlikede olması dışında epey eğlendiğimi kabul ediyordum.

Sorun, Asu'nun atamaması değildi. Atamadıkça hırslanmasıydı. Biraz daha devam edersek hastanelik olacaktım. Beni hedef alarak fırlattığı top kasığıma doğru gelince karşılamak yerine yana sıçradım ve elimle durmasını işaret ettim. Asu angry birds gibi atış yaptığı sürece bu oyunu düzene sokmamızın imkanı yoktu ve en iyisi sakatlanmadan pes etmekti.

Ona doğru yürümeye başladığımda eğilip dizlerine tutundu ve kaşlarının altından nefes nefese yüzüme baktı. Alışkın olmadığı için baya yorulmuştu. Üzerindeki kısa tişörtün sırtındaki ıslaklıkları görebiliyordum ve şakaklarından aşağı ter damlaları süzülüyordu.

"Yine mi olmadı?" deyip yüzünü buruşturdu.

"Sence?"

Tek kaşımı havaya kaldırarak sırıttığımda yanaklarını şişirip başını iki yana salladı. Nemli saç telleri çenesine yapışınca onları elinin tersiyle geri itti.

"Biraz daha devam edersek çocuklarımızın kaderi tehlikeye girecek."

Sözlerimle birlikte bakışları büyüdü ve ne diyeceğini bilemez bir şekilde dudaklarını oynattı. Onun bu şaşkın hallerini seviyordum. Utandığı anlarda bocalayıp etrafına bakınışını ve lafı dolandırmak için çabalayışını izlemek hoşuma gidiyordu.

"Benim suçum değil," diye homurdandı sessizce.

"Toplar sana ulaşana kadar alçalıyorlar."

Yüzünü buruşturarak huysuz huysuz söylendiği sırada iyice dibine sokuldum ve belini kavrayıp kendime çektim.

"Gel buraya."

Tutuşumla birlikte irkildi ama umursamadım. Ona nasıl oynaması gerektiğini başka türlü öğretemeyecektim. Sırtı göğsüme yaslanırken omzunun üzerinden geriye baktı. Çelimsiz bedenini yönlendirmek hiç zor değildi. Kollarımda bir tüy kadar hafifti ve ona dokunmak, sahiden de içimi gıcıklatıyordu. Bir kolumu karnına dolayıp duruşunu sabitlerken diğer elimle raketi tutan parmaklarını kavradım.

"İki elinle tutmana gerek yok," dediğimde önüne dönüp iç içe duran parmaklarımıza baktı.

"Topu izleyip geldiği açıya göre hareket etmelisin. Korktuğun kadar zor değil."

Anladığını belirterek başını salladı ve vücudunu gevşetip yönlendirmeme izin verdi. Bir dizimle bacağını ileri doğru ittim. Adımını öne çıkarınca ayaklarımı onunla aynı aralıkta açtım. Bedenlerimiz bir bütün olmuş gibi sarmalandığında cebimden bir top çıkartıp havaya attım. Raketine yön vererek onu karşıya göndermesini sağlarken "Bu sadece bir oyun," dedim.

"Karşı tarafta düşmanın yok. Zevk almak için oynamalısın çok fazla kasıyorsun."

"Bacaklarım ve kollarım iki katı uzunlukta olsaydı belki ben de aynı şeyi düşünebilirdim," diye mırıldandı. Sitemine karşın güldüm. Bunu onu görmeyen biri duysa boyunu 1,50 falan sanırdı. Halbuki net 1,65'ten daha uzundu. Aklımdan geçenleri okumuş gibi yüzüme kötücül bir bakış atıp "Ne var?" diye sordu.

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin