17:04

43.2K 3.8K 2K
                                    

Ekin'den.

Elimdeki kalemi rastgele döndürürken önümdeki yarım kalan nota baktım. Bu ödevi yarın teslim etmem gerekiyordu. Odaklanabilirsem eğer bunu başaracaktım ama bilgisayar ekranından akan yazılar, anlamsız karalamalar gibi beynimi bulandırdıkça kendimi vermem pek mümkün değildi.

Asu'yla konuşmamızın üzerinden neredeyse bir hafta geçiyordu. Yılbaşını onsuz geçirmiştim. Semih'e durumu anlatınca başta beni eğlendirmek için partilemeyi teklif etmişti. Evden çıkmak istemediğim konusunda ısrarcı olduğumda ise müthiş planlarını iptal edip yanımda kalmıştı. Annem, o ve ben Semih'in deyimiyle hayatımızdaki en berbat yılbaşı üçlüsü olmuştuk. Hatta ondan geriye sayarken "Huzur evindeki yaşlılar bile şu an bizden daha çok eğleniyorlardır," diye yakınmıştı.

Annem, yeni yıldan onun için biraz akıl fikir dilemişti. Buruk bir tebessümle ikisinin didişmelerini izlemiş olsam da aklım hep Asu'daydı. Tıpkı şu an olduğu gibi. Ne yapıyordu? Bahsettiği düğümleri çözebilmiş miydi? Bir anda neden böyle geri çekildiğine anlam veremiyordum. Semih, kızların bazen yeni ilişkilerde böyle bocalayabileceklerini söylüyordu. Ona göre Asu'yu kendi haline bırakmalı ve sağlam bir ilişkiye hazırlanmasına izin vermeliydim. Bana göre ise sorun bambaşkaydı. Benden sakladığı bir şeyler olduğuna emindim.

Onu defalarca kez aramak istememe rağmen her seferinde vazgeçmiştim. Biraz daha sabretmeye çalışacaktım ama verdiğim süre daralıyordu. Bu lanet durumu uzatırsa gidip onunla yüzleşecektim. Derin bir nefes alıp bıraktığım sırada karşımdaki sandalye hafif bir gürültüyle çekildi. Düşüncelerimi dağıtıp gelene baktım.

"Yorgun görünüyorsun," dedi Sena. Elindeki kitapları masaya bırakırken yanımızdan geçen garsondan kahve istedi.

"Evet, ödev için biraz sabahladım." diye mırıldanıp iç çektim.

"Yardımcı olmamı ister misin?" 

Dudaklarında samimi bir gülümseme belirirken montunu çıkartıp diğer sandalyeye bıraktı. Mavi gözleri yüzümde gezinmeye başlayınca başımı iki yana salladım.

"Teşekkür ederim, halledebilirim."

"Başka bir sorun mu var?" diye sordu bu kez. Çenesini eline dayayıp masanın üzerine doğru eğildi. Beni dinlemeye istekli olduğunu vücut diline de yansıtıyordu. Ona cevap vermek yerine yan masamızdan kalkan çifte baktım. Oğlan, kızın elini tutup yanına çekince Asu'yla gittiğimiz kokoreççi gözümün önünde canlandı. İçimdeki dürtüye engel olamayıp elini bir anda tutuvermiştim, bana itiraz etmeden yanıma sokulmuştu.

Bana aşk sözcükleri söylemiyor, güzel jestler yapmıyordu ve kendini taş kafalı olarak görüyordu. Kesinlikle romantik biri değildi ama onunlayken içimde hissettiğim ateşin aynısını bakışlarında bulabiliyordum. Yüzüme yüzüme "Defol," diye çemkirirken bile gözleri "Beni sev," diye bakıyordu. 

Bir kitap gibiydi. İlk sayfaları zorlayıcı ve karmaşıktı. Okuyanı kendinden itiyordu adeta. İlerleyip derine inildiğinde ise ruhunun kapıları yavaşça aralanıyordu ve duyguları hissetmeye başlıyordum. Onu okumak keyifliydi ve sadece bana özeldi. Çünkü daha öncesinde kimse o sayfalara ulaşmamış ve gizli satırlarda parmağını gezdirmemişti.

Küçük bir çocuk gibi kucağıma sığınıp içini döktüğü zamanlarda kimseye gösteremediği o kırılgan ruhunu sadece bana açabildiğini fark etmiştim. İnsanlar, mutluluklarını herkesle paylaşabilirlerdi ama acılar... Acılar kibirliydi. Onlar, yalnızlık ya da güvenli bir sığınak isterlerdi. Asu, bu kez sığınak yerine yalnızlığı seçmişti. Bir şeylere karşı tek başına savaşmaya çalışmasını takdir ediyordum. Çünkü bir zamanlar aynı şeyi ben de yapmıştım. Yaralanacaktı, canını yanacaktı ama sonunda geriye güçlü bir Asu kalacaktı. Kendine kendine yetebilen bir kadına dönüştüğünü görmeyi çok istiyordum ama beklemek yorucuydu.

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin