15:37

59.4K 4.2K 857
                                    

Kum torbasına art arda yumruklarımı geçirip süratli bir tekme attım. Kan ter içinde kalmıştım ama yine de durmak istemiyordum. Göğüs kafesimin içinde dolaşıp duran tuhaf bir enerji vardı ve bunu bir şekilde atmam gerekiyordu.

Asu'yla konuştuktan sonra dersin başına oturmuştum. Vizeler ve maçlar yakın olduğu için şimdiden ikisine de asılmam gerekiyordu ama kafamı bir türlü toparlayıp önümdeki kitaba verememiştim. Zihnim bozuk plak gibi sürekli onunla konuştuğumuz ana geri dönüyor ve bir türlü ilerlemiyordu.

Yine küçük bir çocuk gibi ağlamıştı ama bu kez farklıydı. Acıdan çok mutluluk barındırıyordu sanki. O an yanında olup onu kollarımda avutmayı arzulamıştım. Her geçen gün onun yanında bulunmak istediğim zamanlar artıyordu ve ben bu hissin önüne geçemiyordum.

Nefes nefese kalınca alnımı torbaya yaslayıp soluklandım. Üşütmesinden korktuğum için ona yan odaya taşıttığım dolaplardan birinde yedek eşofmanlar olduğunu, onlardan birini giyip elbiselerini kurutmasını söylemiştim. Başta itiraz etmiş hatta öncesinde salonda kamera olup olmadığını kontrol edeceğini iddia etmişti. Telefonu kapattıktan sonra ise kıyafetleri bulduğuna dair bir mesaj atıp teşekkür etmişti. Bu halleri beni delirtiyordu.

Dudaklarımda istemsiz bir gülümseme belirirken ısınmaya devam ettim. Artık onu düşünmemem gerekiyordu ama "Ben bu sürprizin altında kalmam. Sana bir torpil yapacağım," dediği anı unutamıyordum. Torpilden kastı neydi ki?

Salona bir alkış sesi yayıldığında torbayı durdurup gelene baktım. "Oo kardeşim. Yine formdasın," dedi Semih ve sırıtıp kendini köşedeki koltuğa attı. Pazar pazar buraya gelmesi garipti. Hem de sabah annemle aramızda geçen konuşmadan sonra. Terden ıslanan saçlarımı parmaklarımla geri tarayıp ona doğru döndüm.

"Seni hangi rüzgar attı buraya?"

"Böyle sorular sorduğunda kalbim kırılıyor," deyip yüzünü buruşturdu.

"Hafta sonu mekanlarda akmak varken benimle çekirdek çitlemeye gelmeyeceğini ikimiz de iyi biliyoruz Semih," dediğimde sevimli olduğunu sanarak sırıttı. Ona dik dik bakmaya devam edince ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp "Tamam tamam," dedi.

"Seni almaya geldim. Bugün biraz gecelere akacağız ve itiraz istemiyorum."

Böyle bir şeyin mümkün olmadığını söyleyip itiraz edeceğim sırada elini havaya kaldırıp beni susturdu.

"Nilüfer Sultan'dan izin aldım. Seni 12'den önce eve bırakacağım. Güvenli yollardan gidip güvenli yollardan döneceğim ve asla sarhoş olmayacağım."

Onun bu haline kıkırdayıp "Pislik yapma," dediğimde güldü.

"Ah kardeşim bak ve senin için nelerden feragat ettiğimi gör," diyerek kendini işaret etti.

"Yakında Nilüfer Teyze'nin içi rahat olsun diye arabaya Ekin koltuğu yaptıracağım."

"Neyse ki buna gerek kalmayacak," deyip kum torbasına geri döndüm.

"Ne demek bu?"

"Seninle gelmiyorum demek."

"Ah hadi ama kardeşim. İzin alayım diye o kadar uğraştım."

Onun sızlanmalarına kanmadan torbayı yumruklamaya devam ettim.

"Gelirsem annemle nasıl bir anlaşma yaptığını söyleyecek misin?" diye sorduğumda sustu. Ben, onun ciğerini biliyordum. Tabi ki de beni dışarı çıkarma karşılığında annemle bir anlaşma yapmıştı. Bir süre hiç konuşmadık ve ben ısınmaya devam ettim. Boks çalışmak kol kaslarıma iyi geliyordu. O sırada telefonum bildirim sesiyle çınladı.

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin