02:29

55.5K 4.3K 2.2K
                                    

Zile basıp kapının açılmasını beklerken bardaktan boşalırcasına yağan yağmura baktım. Sel suyu götürüyordu ve bir yerlerde şimşekler çakıyordu. Asu yağmuru sevmezdi, şu an mutsuz olmalıydı. Dudaklarımda buruk bir tebessüm oluşurken telefonumdaki bildirimleri kontrol ettim.

Maçın üzerinden bir hafta geçmişti. Asu ikinci sınavlarına çalışmaya başladığı için nadiren konuşuyorduk. Eminim şu anda da üfleye püfleye ders çalışıyordu. Kapı yavaşça açılırken Semih'in neşeli yüzü göründü. Bir haftadır benden fellik fellik kaçmıştı ve artık sinirimin geçtiğini düşünmüş olacak ki evine davet etmişti. Beni iyi tanıyordu, ona olan öfkem yatışmıştı. Hem de ona kızmayacağıma dair Asu'ya söz vermiştim. Bu konuda sevgilime dua etmeliydi.

Ailesi şehir dışına çıktığı için yalnızdı ve annemi arayıp "Tek başıma korkuyorum Nilüfer Sultan," diyerek duygu sömürüsü yapmıştı.

Karşısındakini kandıramayacağını bile bile absürt yalanlar söylemeye bayılıyordu ve şaşırtıcı olan yanı, her seferinde istediğini elde etmesiydi. Elimdeki poşeti kucağına fırlatır gibi atıp içeri daldım.

"İstediğin cipsi bulabilmek için ara sokaklardaki bütün bakkalları gezdim. Daha yaygın bir şey sevemez misin?"

Öfkeli söylenişime karşılık kıkırdayıp kapıyı kapattı ve "Çıtırcık'ı diğer cipslerle bir tutma lütfen," dedi.

"Hem diğerleri yarım oluyor. Paketi açınca kendimi kazıklanmış gibi hissediyorum. Bunlar ise dolu."

Paketin birini eline alıp salladığında "Parasını ben ödedim farkındaysan," dedim.

"Tamam işte," deyip kahkaha attı.

"Benden zeki biri olarak senin kazıklanman daha rencide edici olurdu."

Ona gözlerimi devirip yüzümü buruşturdum ve başımı iki yana salladım. Yanımdan geçip salona doğru yürürken sırıttı ve "Tamam itiraf ediyorum," dedi.

"Biranın yanında güzel gidiyor. O yüzden bundan istedim."

"Bira mı?"

Tek kaşımı havaya kaldırıp onu takip ettim. Alkol söz konusu olduğunda beni hep istemediğim durumların içine sokuyordu. Umarım bunun altından da bir şey çıkmazdı.

"Tabi kardeşim," deyip kendini koltuğa attı.

"Hala zaferini kutlamadık."

"Planın her neyse sinirlerimi zorlamayacağını söyle."

İki seksen uzattığı bacaklarını tekmeleyip kendime geçecek yer açtım ve yanındaki boşluğa oturdum.

"Merak etme plan şu gördüğünden ibaret," deyip işaret parmağını ikimizde gezdirdi. Aptal saptal işler peşine düşmediğine sevinerek rahat bir nefes koyuverdim.

"Ama öncesinde bir ifadeni alırım."

Bunun bir PlayStation teklifi olduğunu anlayınca sırıttım ve "Sayılı galibiyetin var," dedim. Beni duymazdan gelerek ayaklandı ve kapıya doğru yürürken "Boncuk Teyze gitmeden bizim için kek yapmıştı," dedi.

Kadının asıl adı Müzeyyen'di ama gözleri şaşırtıcı derecede mavi olduğu için Semih, ona boncuk diyordu. Hatta bazen Müzeyyen Teyze'nin gençliğinde keşfedilse Emel Sayın'ı sollayacağıyla dair varsayımlar ortaya atıp kadının kafasını ütülüyordu.

"Ben yiyecekleri hazırlarken üzerine rahat bir şeyler giyebilirsin bebeğim," deyip kıkırdayınca yanımdaki kırlenti kafasına fırlattım.

"Gevşek herif."

Hamlemden kaçıp koridorda kaybolduğunda ben de kalkıp merdivenlere yürüdüm. Onun en sevdiği tişörtünü bulup giymeyen namert olsundu. Gerçi en sevdiği eşyalarının giyilmekten yıpranmış hale geldiklerini anımsayınca vazgeçtim. Düzgün bir şeyler bulsam yeterdi.

01:28| TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now