16:24

56.2K 3.8K 551
                                    

Burnumu çekip annemin elime tutuşturduğu ballı tarçınlı sütü içmeye devam ettim. Sabahleyin kaçınılmaz sonuma uyanmıştım. Kafamın içinde öküzler tepişiyor, feci halde burnum akıyordu. Neyse ki ateşim annemi ikna etmeye yetmişti de, bu ölü halimle okula gitmekten yırtmıştım.

Aslında dün atölyede Ekin'in dolabında bulduğum kıyafetleri giyip kendiminkileri kurutmuştum. Yine de bu, hastalanmamı engellememişti. Üzerimdeki polara iyice sarınıp yanı başımdaki pencereden dışarı baktım. Hava yine kapalıydı ama bu kez yağmur yoktu. Hırçın bir rüzgar, kümelenmeye başlayan bulutları parçalara ayırıp birbirinden uzaklaştırıyordu.

Başımı cama yaslayıp yolda uçuşan yaprakları izlemeyi sürdürdüm. Ekin dünden sonra yazmamıştı. Ne keman dinletime yorum yapmıştı, ne de eve geldim mesajıma cevap vermişti. Tuhaf hissediyordum. Benim için hazırladığı sürpriz fazla anlamlıydı ama kim daha yeni tanıştığı birine böyle bir hediye sunardı ki? Deli miydi? Hadi yüce gönüllü diyelim, o zaman neden sonrasında ortadan kaybolmuştu? Ona yanlışlıkla attığım videoyu izlemiş olabilir miydi? Herkesten sildiğimi söyleyip üzgün işareti atmıştı ama emin olamıyordum.

Belki de izleyip hayal kırıklığına uğramıştı. Hoş onu hayal kırıklığına uğratacak bir durum söz konusu değildi. Arkadaştık biz, birbirine sırdaşlık eden iki sıradan insandık.

"Pencereden soğuk alıp iyice üşüteceksin Asu. Kalk oradan."

Annemin ikazıyla birlikte başımı kaldırıp ona baktım. Koltuğa kurulmuş akşam yemeği için fasulye ayıklıyordu. Odamda oturmama izin vermemişti. Neymiş, iyice hastalık psikolojisine girer fena olurmuşum. Sanki burada fena olmuyordum. Zorla salona indirdiği yetmiyormuş gibi yerimi de beğenmiyordu. Elimdeki yarım kupayla birlikte ayaklarımı sürükleyerek boş koltuğa yürüdüm ve kendimi atar gibi yığıldım.

Annem göz ucuyla beni süzüp izlediği TV programına geri döndü. Ben de başımın altın bir kırlent yerleştirip sütümü içmeye devam ettim, tabi arada burnumu temizlemeyi de ihmal etmiyordum.

"Geçende Sevim Teyze'nle karşılaştık," dediğinde ona döndüm. Sevim Teyze, Beyza'nın annesiydi ve annemin Beyza'lı şeylere olan sempatisine o da dahildi. Bizim hakkımızda konuşup konuşmadıklarını merak ederek devamını bekledim.

"Uzun süredir onlara hiç uğramadığından yakındı. Sahi son zamanlarda neden hiç Beyza'lara gitmiyorsun?"

Yutkunarak bakışlarımı kaçırdım ve "Sınav senesindeyiz anne," diye geveledim. Bütün sosyal hayatıma engel koyan sınav, nedense annemin sevdiği şeyler söz konusu olduğunda hiçbir pürüz oluşturmuyordu.

"Bir saat seni sınavdan alıkoymaz," diye homurdandı huysuzca.

"Öyle mi?"

Alaylı bir kahkaha attığımda boğazım sızladı.

"Söz konusu keman olduğunda alıkoyuyor ne hikmetse?"

"Onunla bu bir değil Asu. Lafı saptırma. Kadın gönül koymakta haklı, on dakikanı ayırıp hal hatır sorabilirsin."

Cevap vermedim. Verirsem büyük bir tartışmanın kopacağını biliyordum ve buna halim yoktu.

"Sırf inat olsun diye en yakın arkadaşını görmeye bile nazlanıyorsun. Başka zaman olsa koşa koşa giderdin."

Ona neden böyle davrandığımı anlatmak istedim. Çok sevdiği Beyza'nın bana attığı kazığı yüzüne çarpmak istedim. Yorulduğumu anlasın istedim ama yapamadım. Yarın bir gün sınavdan yeterli puanı alamazsam önüme koyacağı ilk neden, Koray olurdu. Bunu biliyordum. Grip, gözlerimi buğulandırırken sessiz kalıp bardağımı sehpaya bıraktım.

"Neyse ki gönül almak için bir şansın var," deyip koca gözlerini yüzüme doğrulttu. Neymiş der gibi kafamı salladığımda "Hafta sonu Murat'ın maçı varmış," dedi.

"Sevim Teyzen, Beyza'larla bir Asu da gitsin. Murat'a çok büyük motivasyon olur," dedi.

"Sen ne dedin?" diye sordum kuru bir sesle.

"Tabi ki Asu çok sevinir dedim. Ne diyecektim?"

"Ama sevinip sevinmeyeceğimi bilmiyordun."

Suçlar gibi mırıldandığım kelimelere aldırış bile etmedi. Bitirdiği fasulye tabağını kucaklayıp mutfağa doğru ilerlerken "Sana da farklılık olur," gibi şeyler sıralamayı sürdürüyordu. Belki de Beyza'nın ailesini sevmesindeki en büyük etmen Murat'tı. Hem işi hem de bir spor kariyeri olduğu için annemin potansiyel damat adaylığına cuk oturuyordu.

O istediği sürece her şey güzel ve yolundaydı ama bir kez olsun bana dönüp ne hissettiğimi sorgulamıyordu. Bu duruma alıştığım için toparlanıp odama yürüdüm. Annemin mutfağa dalış saati gelmişti. Benimle uğraşmaya vakit bulamayacağı için biraz odama ve yalnızlığıma sığınabilirdim.

Kendimi yatağa atmadan önce telefonumu şarjdan çekip yanıma aldım. Ekranı açtığımda saat 16:24'tü ve bildirim yoktu. Gözlerim ağır ağır kapanırken yarın biraz daha iyi olursam atölyede bıraktığım kemanımı gidip almayı aklımın sızlamayan bir köşesine not ettim. Bana cevap bile vermeyecekse ona ait bir yere tekrar gitmek istemiyordum.

Belki de işi vardı ve onu erken yargılıyordum. Yine de onun için hevesle keman çalmışken bir tepki bile vermemesi kırıcıydı.

"Salaksın Asu," dedim kendi kendime. Etrafımda onca kırıcı insan varken ve hepsi psikolojimi yerle bir etmek için canla başla çalışıyorken Ekin'e böyle küçük bir nedenden gönül koymam haksızlıktı. Fakat tuhaf bir şekilde bu küçük neden, diğer tüm nedenlerin önüne geçiyordu.

Burnumu son kez temizleyip yastığıma sarıldım. Uyursam geçerdi.

Selam!

QuilaXxL, ecrinafacan26 ve _m3lyy bu bölüm sizin için tatlışlarım 🖤

Öpüldünüz!

01:28| TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now