Asalak Fenomen

Galing kay mervegnr_

4.1M 343K 177K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... Higit pa

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
24- Mide lavajı
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
42- Fakat korkma, geçecektir
43- Seksen bir gül
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
51-Âşk
52- Kalbim sıkışıyor
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

17- Yanık

67.2K 5.9K 1.9K
Galing kay mervegnr_

Yorum yaparak okuyan insan, ne mübarek insandır. -Çin atasözü

**

Merthan sabah erkenden kalktığında bugünün Perşembe olduğunun bilincindeydi. İzin günleri hariç her gün aynı anlamdaydı. Hiçbir sendromu da yoktu, ta ki Feyza stajını onun çalıştığı hastanede yapana kadar.

Salı ve Perşembe.

Yani Feyza'nın hastanede olduğu günler.

Bazen onu görmemek için odasından dışarı çıkmıyor bazense onu görebilmek için ortalıkta dolaşıp duruyor. Aslında kendi de ne yaptığını bilmiyor. Tek bildiğini ondan uzak durması gerektiği.

Yanında yatan oğlunu uyandırmamaya özen göstererek yataktan kalktı Merthan. Elini yüzünü yıkadı, yıkadığı yüzünden su damlaları akarken o elini lavabonun kenarlarına koyarak aynadan aksine baktı. İki hafta önce kestirdiği sakalları uzamıştı. Ekrana bakarak uyuduğu için gözlerinin içi az da olsa kanlanmıştı. Elini yüzünden geçirip lavabodan çıktı. Üzerine beyaz gömlek, siyah kot pantolon giyindi. Aşağıya inerek Ayşe Teyzenin hazırladığı kahvaltıdan üstünkörü atıştırdı ve evden çıktı.

Garip hissediyordu. Hem biraz durgundu hem de heyecanlı. Durgun olmasının nedeni; heyecanıydı. Onunla karşılaşma ihtimali heyecanlandırıyor, devam eden kahve diyeti durgunlaştırıyordu.

Arabasını hastanenin arka bahçesine park ederken sesli bir nefes alarak indi arabadan. Soyunma odasına giderek doktor formasını giyindi. Odasına çıktı. Normal, her zamanki günlerden biriymiş gibi davranıyordu. Her an onu görme ihtimalinin olmadığı bir gün gibi. Pazartesi, Çarşamba... O gelmeden önceki perşembeler gibi.

Randevulu hastalarıyla sırasıyla ilgilendi. Hatta acilden gönderilen hastalara da baktı. Tek tek şikayetlerini dinledi, belirli testler istedi. Öğlen arası gelene kadar bir dakika bile boş durmadı.

Öğlen arası geldi. Onunla karşılaşma ihtimalini azaltmak için birkaç dakika kadar odasında oyalandı fakat kader ya işte Miraç'ın odasına giderken koridorda elinde dolu kan tüpleri çantasıyla Feyza'yı gördü.

Başını kaçırıp görmemezlikten gelmeyi düşünüyordu ama... gözlerini ondan ayıramıyordu. Feyza'nın onu görünce adımları yavaşladı, yüzünde varla yok arası bir gülümseme oluştu ve onun aksine karşı karşıya gelmelerinden memnun bir tavırla çenesini dikleştirerek ona baktı.

Merthan başını eğerek selam verdi, ağzının içinden "Kolay gelsin," dedi.

"Teşekkür ederim."

Eğer Feyza onu görünce durmamış olsaydı sadece kolay gelsin diyerek yoluna devam edecekti Merthan fakat şimdi, birbirilerine bakıyorlardı ve bu da aralarındaki çekime karşı koymasını zorlaştırıyordu.

"Tek yaptığım tüp taşımak," dedi, Feyza şikayet edercesine.

"Ne güzel, yorulmuyorsundur."

Feyza "İzlerken daha çok yoruluyor insan," diyerek güldüğünde Merthan, bakışlarını onun iki yana genişleyen dudaklarını indirdi. Sonra bakışlarını kaçırıp derin bir nefes çekti içine.

Feyza ondan bir adım bekliyordu. Merthan'sa o adımı atmamakta kararlıydı. Feyza bunun nedenini düşünürken arkadaşlarıyla konuştukları, Berkcan'ın "Belki de yemek teklifindeki gibi tekrar reddetmenden korkuyordur," demesi geldi aklına.

Düşünmedi, belki düşünse gurur yapar söyleyeceklerinden vazgeçerdi. Bunu bildiğinden saçlarını kulağının arkasına iteklerken "Eğer," dedi. "Bir kez daha yemek teklifi yaparsan, reddetmeyeceğim."

Merthan ondan böyle bir atak beklemediğinden şaşırdı ve "Benimle yemeğe çıkmak mı istiyorsun?" diye sorarak onu tekrarladı.

Feyza kabullenircesine sessiz kaldı, gözlerini bir saniye olsun onun gözlerinden ayırmadı. Merthan'ın vereceği cevabı beklerken kalbi hızla atmaya başladı. Stres oldu. Saniyeler, dakikaya evrildi. Merthan ne gülümsedi ne göz kırptı ne de onaylayan birkaç kelime söyledi.

Sadece "Neden?" diye sordu. Bilmiyormuş gibi... Aptala yattı yani. Çünkü reddetmek yerine onun geri çekilmesini istiyordu. Teklifini geri alsın, gururu kırılmasın.

Merthan istikrarlı biriydi. Aldığı kararları uygulardı, zorlanmazdı da ama şimdi Feyza tüm cesaretiyle orman yeşili gözleriyle ona bakarken o kadar çok zorlanıyordu ki... Eğer, dün oğluyla Feyza'nın yüklediği videoyu izlerken; Feyza'yla ilişkileri olduğunda ve bir gün bittiğinde etkilenecek, belki de en çok etkilenecek kişinin oğlu olacağını düşünmeseydi bugün ona hayır demezdi. Diyemezdi.

Elbet ilişkilerinin bir raddesinde magazine yakalanacaklardı, elbet bir gün Feyza, Poyraz'la bir araya gelecekti. Poyraz zaten Feyza'yı tanımadan ona hayrandı. Tanısa bu hayranlığı artacaktı. Bağlanacaktı. Sonra bir gün Feyza'yla olan ilişkileri bitecekti. Poyraz ortada kalacaktı. Bir kez daha oğluna bunu yaşatamazdı, iki üç güzel anı için değmezdi.

Feyza bariz şaşkınlık ve alayla "Neden mi?" diye sordu. Nedeni gayet açıktı. Apaçıktı. Bunu Merthan'ın anladığına emindi.

"Evet, ben sağlık çalışanları için çektiğin videodan dolayı sana teşekkür etmek için seni yemeğe çıkarmak istedim. Sen?"

Feyza'nın ondan etkilendiğinden parlayan gözleri bu sefer sinirlendiğinden parladı. Üzüldüğünden değil ama hırsından gözleri yaşardı. Merthan'ın ona adım atmamasının reddedilme korkusuyla hiçbir alakası yoktu. Bunu düşünmek bile saçmaydı. Kibirli olduğunu inkâr etmeyen, etmediği gibi de kibirli olmayı hak ettiğini savunan biri reddedilmekten mi korkacaktı?

Sürdürmedi teklifini. "Ben acıktım sadece," dedi. "Buraları da iyi bilmiyorum."

"Ben de öyle düşünmüştüm. Hastanenin bugünkü yemekleri güzel. Hem yoğurt da var."

Feyza sinirli bir tavırla, sessizce güldü. Elindeki kan tüpü çantasını daha sıkı tuttu. "Yoğurt sevmem!"

Merthan teslim olurcasına ellerini havaya kaldırarak "Sadece öneride bulundum," dedi.

"Bulunma! Öyle uzun uzun da bakma bana."

Nasıl baktığını bilmiyordu fakat tahmin edebiliyordu Merthan. Onunla zıtlaşmadan "Tamam," dedi. "Dikkat edeceğim."

"İyi, dikkat et. Bunu da" tüp çantasını onun eline tutuşturdu. "Laboratuvara götürürsün. Madem biz sadece gözlem yapıyoruz, benim görevim değil taşımacılık yapmak!" Merthan ne olduğunu anlayamadan Feyza omzuyla koluna çarparak yanından geçip gitti. O da elinde tüp çantası, öylece olduğu yerde kaldı.

Merthan bakışlarını elindeki çantaya kaydırdığında dudaklarında bir gülümseme oluştu. Feyza hırçınken daha çekici gözüküyordu ve sinirliyken yaptığı şeylerin ucunun nereye dokunacağını kestiremiyordu. Mesela şu hareketini ona bu hastanede herhangi biri yapsa işten atılmaya kadar giderdi. Şimdiki gibi gülmez, sinirlenirdi.

Ama sinirlenmek şöyle dursun arkasından gidip onu sıkıştırmak istiyordu. Sen az önce benim elime malzeme mi tutuşturdun diyerek kızmak ve hırsla dudaklarına yapışmak... İçine derin bir nefes çekti, yüzündeki gülümseme soldu. Koridordan geçen bir hemşireye çantayı laboratuvara götürmesi için uzattı ve geri odasına gitti.

Feyza ise reddedilmenin öfkesinden sık sık nefesler alarak kızlar tuvaletine gitmiş, elini yıkamış, ellerinin tersiyle boynunu serinletmişti.

Yanlış yorumluyor olamazdı! Basbayağı Merthan'la aralarında bir elektriklenme vardı. Basbayağı Merthan ondan etkileniyordu! Etkileniyordu. Ellerini saçlarından geçirerek, saçlarını geriye doğru attı. İçeriye iki hemşire birden girince de dışarı çıktı. Yemek yiyesi kaçmıştı. Bu yüzden doğruca kan alma birimine gitti.

Yarım saat sonra sınıf arkadaşları gelmeye başladı ve bir iki dakika sonra da Gülnur Hemşire bir hemşire arkadaşıyla içeri girdi. Feyza oturduğu yerden önce bir kalkmadı, birkaç dakika bekledi. Bekledi. Ne zaman Gülnur Hemşire ona baktı, o zaman isteksiz bir tavırla ayağa kalktı. Gülnur Hemşirenin yanına gitti.

"Hastayı çağırayım mı Gülnur Hanım?"

"Saat daha bir buçuk olmadı, olsun öyle çağır."

"Tamam," dedi Feyza. Kolundaki saatine baktı. Bir buçuk olmasına iki dakika vardı. "Şey..." diye mırıldandı. Gülnur Hemşire ona seslendiğini anlasa da dönüp bakmadı ve Feyza "Gülnur Hanım," demek zorunda kaldı. "Pratik derslerim genel olarak iyiydi, bir kez ben de de-"

Gülnur Hemşire daha cümlesini bitirmesine beklemeden, direkt olarak "Hayır," dedi. "Buraya gözlem yapmaya geldin."

"Ama ka-"

Yine cümlesini bitirmesine izin vermeden "Yani ben ne dersem ne istersem o," dedi. Gözlerini kaldırıp havalı olduğunu sandığı bir tavırla başıyla kapıyı işaret etti. "Şimdi hastayı çağır."

Feyza dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı, burnundan soludu. Anlaşılan bugün herkes onu sınıyordu. Gidip hastayı çağırdı. İlk hasta ellilerin sonunda bir teyzeydi ve iğneden korkuyordu. Gülnur Hemşire iğneyi her yaklaştığında "amanın amanın," diyerek uzaklaşıyor, stresle hemşirenin iğne olan elinden kaçmaya çalışıyordu.

Gülnur Hemşire büyük bir sabır göstererek kadının sakinleşmesini bekledi. Kadın sakinleşti, sonrasında Feyza kadının elini tutarken Gülnur Hemşire kolundan kanı enjektöre çekti. Kadına gülen yüzü, kadının arkasından hemen asıldı ve sertleşti. Diğer hasta gelince yüzü tekrardan gülümseyen ifadesini aldı. Hasta gitti. Yüzü asıldı.

Gülnur Hemşire öğlen arasının ardından çok geçmeden emir verici bir üslupla "Feyza bana kafeteryadan çay alıp gel," dedi. Feyza onun yoktan yere üzerine oynadığının farkında olduğundan hiç aksileşmeden "Tabii," diyerek kan alma biriminden çıktı. Söylene söylene kafeteryaya indi. İki hafta daha Gülnur Hemşireye katlanmak zorundaydı, sonrasında zaten rotasyona uğrayacak ve onu görmeyecekti.

"Bir çay alabilir miyim?"

"Tabii, geliyor şimdi."

Kafeteryada çalışan otuzlu yaşlarının başlarındaki genç adam, çayı ona doğru uzattığında Feyza teşekkür ederek arkasını dönmüştü ki omzuna çarpan elle daha yeni demlenmiş kaynar çay karnına döküldü.

"Yandım! Yandım!" diye üzerindeki formayı çekiştirirken başını kaldırarak omzuna çarpan kişiye baktı. Asansörde karşılaştıkları, Merthan'ın arkadaşı Miraç Günedoğan'dı.

"Kusura bakma," dedi Miraç. Elini havaya kaldırıp, ne yapacağını bilemediğinden ona bir yaklaştırıp bir uzaklaştırdı. "Telefona bakıyordum da görmedim."

Feyza zoraki bir gülümsemeyle "Sorun değil," dedi. "Önemli bir işiniz olmalı, yoksa telefona bakarak yürüyeceğinizi sanmıyorum."

Miraç bir şey demeden Feyza'nın çekiştirerek karnında havalandırdığı formasına baktı. "Çok mu sıcaktı çay? Yardım etmemi ister misin?"

"Yok ben hallederim, sadece şu bardağı çöpe atabilir misiniz?"

"Tabii atarım."

Elindeki karton bardağı Miraç'a vererek teşekkür etti Feyza. Sonrasında oradan ayrıldı. Karnına su tutmak için lavaboya gidecekti ki birinci kattaki lavabonun tadilatta olduğunu gördü. Merdivenlerden çıkıp ikinci kata çıktı. Bu sırada hep aynı hareketi yapıyordu; formasının eteklerini aşağı yukarı çekiştirmek.

Karnını havalandırıp serinleştirdiğinde karnı anlık rahatlıyor, havasız kaldığı ilk an tekrar sızlıyor, yanıyordu. Acıdan gözleri dolmuştu. Koridorun karşısında omzu kirişe yaslı kendisiyle aynı doktor formasından giyen otuzlu yaşlarında bir doktorla konuşan Merthan'ı görünce, gözleri daha çok doldu. Doldu ve taştı. Gözlerinden bir damla yaş, yanağına doğru süzüldü.

Bir an karnındaki yanık, kalbini de acıttı.

Bakışlarını kaçıracaktı, bakmayacak, sabah onun yaptığı gibi görmezden gelecekti ki gözleri buluştu. Merthan'ın bakışları üzerinde duraksadı, sonra aşağıya karnına doğru indi. Duruşu yavaş yavaş değişti. Karşısındaki adam hâlâ konuşuyordu ama o dinlemiyordu.

"Sonra konuşuruz," diyerek elini konuştuğu adamın omzuna hafifçe vurdu ve ona doğru ilerledi. Feyza döndü önüne. Hareket etmedi ama ona da bakmadı. Sabah yaptığı konuşmadan sonra yanına gelmesi için bir sebep yoktu.

"Ne oldu sana?"

"Yandım!" dedi asi bir şekilde. Yanından gidecekti lakin Merthan izin alma nezaketini göstermeden formasını kaldırıp karnına baktı. Bırakmasını söyleyecekti, seni ilgilendirmez diyecekti, ne yaptığını sanıyorsun diye kızacaktı... Ama hiçbir şey diyemedi.

Merthan ondan daha kızgın bir şekilde bileğinden tutarak "Gel benimle," diye onu çekiştirdi. Koridorda Merthan önde, Feyza arkada hızlı adımlarla ilerlediler, ilerlediler ve Merthan Özkan yazan odaya geldiler.

Odaya girdiklerinde Merthan arkalarından kapıyı kapattı, sırtından hafifçe oturarak "Geç şuraya," diye onu sedyeye doğru yönlendirdi.

Feyza oturmakla oturmamak arasında kararsız kalsa da canı fazlasıyla yandığından oturdu. Merthan ilkyardım dolabından birkaç şey çıkarırken "Soğuk su bile dökemedin mi?" diye azarladı onu.

Feyza "Dökecektim," dediğinde Merthan omzunun üzerinden ona bakarak "Ne zaman?" diye sordu. "Cildinde kabarcıklar çıktığında mı?"

"Sen elimden çekiştirip beni odana götürmeden önce lavabo arıyordum."

Merthan dolaptan çıkardıklarını sedyenin üzerine koydu. Feyza'nın hafif yukarı çekiştirdiği formasını, göğsüne kadar sıyırdı. Feyza'nın mor dantelli sütyenini gördüğünde istemsizce başını yukarı kaldırdı, bakışları kesişti. Birkaç saniye bakışmalarıyla ortamın enerjisi hissedilir bir şekilde yoğunlaştı.

Sonra... sonra Merthan kibirle gülümseyerek "Bugün iyi günündesin," dedi. Dikkatinin dağılmaması için formasını azıcık aşağıya indirerek sütyenini kapadı. "Herkese benim gibi bir kalp cerrahından pansuman nasip olmaz."

"Bugün yine çok mütevazisin."

Merthan parmak uçlarını yavaş hareketlerle onun karnının üzerinde gezdirerek, karnına sürdüğü yanık merhemini yediriyordu ve bunu yaparken onun tenine değen parmak uçları alev alevdi. Yanıyordu. Daha yukarılara çıkmak için sızlıyordu.

"Şaşırttın beni."

Merthan ona dönmeden parmaklarını karnının üzerinde gezdirmeye devam etti. Hâlâ canı yanıyor olmalıydı ki Feyza'nın sedyeyi tutan elleri sıklaşmıştı. Yaklaşarak merhem sürdüğü yeri üfledi. Geri çekildiğinde göz ucuyla Feyza'ya baktı ve "Neden?" diye sordu.

Feyza cevap veremedi tabii. Karnına üflemesini beklemiyordu, beklemediği bir başka şey ise tüylerinin diken diken olmasıydı. O uzun bir süre cevap vermeyince Merthan kaşlarını havalandırarak ona baktı ve bir kez daha "Neden şaşırttım seni?" diye sordu.

"Daha çok senden yanan yere yoğurt sür ya da öpeyim geçsin demeni beklerdim."

Durdu Feyza, kendi cümlesi sirkülasyona girerek zihninde dönerken hızla "Babaanne şeysi ya," dedi. "Herkes öyle der."

Merthan'ın onun söyledikleri değil de söyleme tarzı hoşuna gitti. Yanlış anlayacak olmasından korkması, telaşı, lafı nasıl çevireceğini bilememesi, hızlı hızlı konuşması... Merthan yine ona uzun uzun, hayran hayran bakmaya başladı. Bunu fark ettiğinde yutkunarak bakışlarını kaçırdı.

"Yoğurt anlık bir serinlik verir ve enfeksiyonlara neden olabileceğinden yanıklarda kullanmasını önermeyiz. Öpmeye gelirsek..." Bakışları kısa bir anlığına Feyza'nın dudaklarına kaydı. "Birisi sana öpeyim de geçsin dediğinde sevildiğini hissedersin. Sevildiğini hissetmek de oksitosin salgısını arttırır. Oksitosinle yara iyileşmesinin arasında bir bağ vardır. Bazı sitokinleri azaltarak inflamasyonun azalmasına sebep olur. Yani öpmek, dolaylı yolsan yara iyileşmesine yardımcı olur."

"Hm..."

"Deneyelim ister misin?

Merthan dengesizce davrandığını biliyordu ama elinde değildi. Kalbi kimseye böyle reaksiyon göstermemiş, ilk defa tattığı duygulara karşı vücudu daha antikor üretememişti ve duygularını bastıramıyordu.

Feyza "İstemez," dedi. Üzerini düzeltti, sedyeden indi. "Pansuman için böbreğimi bırakmam gerekecek mi?"

"Bu sefer bendensin."

Teşekkür etmedi Feyza, çünkü içinden gelmiyordu. Sadece ağzının içinden "İyi," diye mırıldandı.

Aralarında çekim vardı! Parmak ucunu tenine değdirdiğinde bile ortamın enerjisi elle tutulur bir şekilde geriliyordu! Ama Merthan hâlâ ona bir adım atmıyor, atmadığı gibi de onun adımlarını da geri çeviriyordu.

Odadan çıkmak için hareketlendiğinde Merthan "Nasıl oldu bu?" diye karnını işaret etti. Feyza kaşlarını çatarak çarpan kişinin adını hatırlamaya çalıştı. Yüzü gözünün önündeydi ama o an adını hatırlayamadı ve "Senin arkadaşın," dedi. "Göz doktoru olan."

Merthan "Miraç," derken gülümsedi. İsmini hatırlamamış olması saçma bir şekilde hoşuna gitmişti.

Feyza "Evet," diyerek geri çekildi. Sonra da yarım ağız "Teşekkür ederim," diye mırıldandı.

"Görevim."

Alayla "Görev?" diye sorarcasına ona baktı, Feyza.

Merthan tereddütsüz bir sesle "Evet," dediğinde Feyza iyiden iyiye sinirlendi. Kimi kandırıyordu o? Neyin göreviydi? Ne zamandan beri uzman kalp cerrahları ikinci derece yanıkla ilgileniyordu?

"Öyle mi, öpersen geçer sözünü denemekte mi görevindi?"

"O sana özledi."

Feyza "Neden?" diye sorarak yaklaştı ona. Öyle bir yaklaştı ki, onun alıp verdiği her nefes tenini sıyırıyordu. Belki az daha yaklaşsa kalbinin hızla atma sesini bile duyabilirdi. Başını yukarı kaldırdı, gözlerini gözlerine dikti. "Neden bana özeldi?"

**

ig: merveegnr_

tw: mervegnr_

Twitter'da #asalakfenomen etiketini kullanabilirsiniz.

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

6.1K 4K 26
"Gece olunca saçlarından severek uyutacağım seni az daha dayan" O gece bu sözleri sarf etmişti bana Ekin Arel. Hayatımda ki en güzel andı. Bir enkaz...
1.3M 43.7K 46
Aylar boyunca biz olmanın hayalini kurarken, garip bir şekilde biz olmuştuk. Daha doğrusu biz olmamıştık, sadece bir sırrımız vardı. Bize ait ilk şey...
19.6K 133 43
En beğendiğim kitapları sizlerle de paylaşmak istedim... Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen
2.9K 1.3K 33
Fantastik bir kitaptır! Siyah beyaz bir ülke, sadece siyah ve beyaz ve bu ülkenin kralı Adonis ile kraliçesi Bia. Yaşadıkları olaylar, hüzünler ve m...