17- Yanık

66.5K 5.8K 1.9K
                                    

Yorum yaparak okuyan insan, ne mübarek insandır. -Çin atasözü

**

Merthan sabah erkenden kalktığında bugünün Perşembe olduğunun bilincindeydi. İzin günleri hariç her gün aynı anlamdaydı. Hiçbir sendromu da yoktu, ta ki Feyza stajını onun çalıştığı hastanede yapana kadar.

Salı ve Perşembe.

Yani Feyza'nın hastanede olduğu günler.

Bazen onu görmemek için odasından dışarı çıkmıyor bazense onu görebilmek için ortalıkta dolaşıp duruyor. Aslında kendi de ne yaptığını bilmiyor. Tek bildiğini ondan uzak durması gerektiği.

Yanında yatan oğlunu uyandırmamaya özen göstererek yataktan kalktı Merthan. Elini yüzünü yıkadı, yıkadığı yüzünden su damlaları akarken o elini lavabonun kenarlarına koyarak aynadan aksine baktı. İki hafta önce kestirdiği sakalları uzamıştı. Ekrana bakarak uyuduğu için gözlerinin içi az da olsa kanlanmıştı. Elini yüzünden geçirip lavabodan çıktı. Üzerine beyaz gömlek, siyah kot pantolon giyindi. Aşağıya inerek Ayşe Teyzenin hazırladığı kahvaltıdan üstünkörü atıştırdı ve evden çıktı.

Garip hissediyordu. Hem biraz durgundu hem de heyecanlı. Durgun olmasının nedeni; heyecanıydı. Onunla karşılaşma ihtimali heyecanlandırıyor, devam eden kahve diyeti durgunlaştırıyordu.

Arabasını hastanenin arka bahçesine park ederken sesli bir nefes alarak indi arabadan. Soyunma odasına giderek doktor formasını giyindi. Odasına çıktı. Normal, her zamanki günlerden biriymiş gibi davranıyordu. Her an onu görme ihtimalinin olmadığı bir gün gibi. Pazartesi, Çarşamba... O gelmeden önceki perşembeler gibi.

Randevulu hastalarıyla sırasıyla ilgilendi. Hatta acilden gönderilen hastalara da baktı. Tek tek şikayetlerini dinledi, belirli testler istedi. Öğlen arası gelene kadar bir dakika bile boş durmadı.

Öğlen arası geldi. Onunla karşılaşma ihtimalini azaltmak için birkaç dakika kadar odasında oyalandı fakat kader ya işte Miraç'ın odasına giderken koridorda elinde dolu kan tüpleri çantasıyla Feyza'yı gördü.

Başını kaçırıp görmemezlikten gelmeyi düşünüyordu ama... gözlerini ondan ayıramıyordu. Feyza'nın onu görünce adımları yavaşladı, yüzünde varla yok arası bir gülümseme oluştu ve onun aksine karşı karşıya gelmelerinden memnun bir tavırla çenesini dikleştirerek ona baktı.

Merthan başını eğerek selam verdi, ağzının içinden "Kolay gelsin," dedi.

"Teşekkür ederim."

Eğer Feyza onu görünce durmamış olsaydı sadece kolay gelsin diyerek yoluna devam edecekti Merthan fakat şimdi, birbirilerine bakıyorlardı ve bu da aralarındaki çekime karşı koymasını zorlaştırıyordu.

"Tek yaptığım tüp taşımak," dedi, Feyza şikayet edercesine.

"Ne güzel, yorulmuyorsundur."

Feyza "İzlerken daha çok yoruluyor insan," diyerek güldüğünde Merthan, bakışlarını onun iki yana genişleyen dudaklarını indirdi. Sonra bakışlarını kaçırıp derin bir nefes çekti içine.

Feyza ondan bir adım bekliyordu. Merthan'sa o adımı atmamakta kararlıydı. Feyza bunun nedenini düşünürken arkadaşlarıyla konuştukları, Berkcan'ın "Belki de yemek teklifindeki gibi tekrar reddetmenden korkuyordur," demesi geldi aklına.

Düşünmedi, belki düşünse gurur yapar söyleyeceklerinden vazgeçerdi. Bunu bildiğinden saçlarını kulağının arkasına iteklerken "Eğer," dedi. "Bir kez daha yemek teklifi yaparsan, reddetmeyeceğim."

Asalak FenomenWhere stories live. Discover now