SIR (TAMAMLANDI)

By gulsahhcan

436K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... More

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 4
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 10
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 25
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 29
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 38
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 21

8.2K 557 127
By gulsahhcan


-SIR- Bölüm 21

Tam bir haftadır Nur'un izini sürüyorduk.
Ancak sanki yer yarılmıştı ve içine girdim diye bizi kandırıp göklere uçurmuştu kendini.

Öyle zonkluyordu ki başım...
Birkaç sakinleştirici hap yazılıydı reçetemde. Almayı unutmuştum. Ya da unutmayı istiyordum. Çünkü kendimi uyuşturmak, zaman kaybetmekten başka bir şey değildi.
''En son İstanbul'da kendi ismini kullandığını biliyoruz. Sonrasında ne havaalanında ne de otobüs terminallerinde hiçbir kayıt yok.''
Kendimi iyi olmaya öyle çok zorluyordum ki etrafımdaki herkes kısa sürede kendimi böyle toparlamış olmamı şaşkınlıkla izliyorlardı.

''Pes etmeyelim, araştırmaya devam edelim. İlla bir yerde açık verecek.''

Bulut kiliseye nefes nefese kalmış bir şekilde girerken ''Bir iz buldum!'' diyerek toparlamaya çalıştı cümlesini. Anında ayaklanırken Bulut'un ağzından çıkacak kelimelere odaklandım.
Elindeki sarı kağıdı uzattıktan sonra ''Üç gün önce evine uğramış. Komşularından biri, iki adamla birlikte gelip bütün eşyalarını topladığını sonra da anahtarı kendisine bırakıp gittiğini söyledi.'' dedi. Elini cebine atarak biraz karıştırdı ve etrafa yayılan şıngırtı eşliğinde bir anahtarlık çıkarıp uzattı yine bana doğru.

''Ne duruyoruz, gidip bakalım bir iz var mı diye. Belki evinde bir şeyler unutmuştur. Ya da nerede olabileceğine dair bir ize rastlarız.''

Mine, Gülce'nin heyecanına karşılık ''Sanmıyorum.'' dedikten sonra ekledi. ''Anahtar bizim elimize geçsin diye yaptı bunu. Oraya gitmemizi istiyor ve gideceğimizi bile bile orada kendine ya da yerine dair bir kanıt bırakması neredeyse imkansız.''

''Mine haklı.'' diyerek yerime oturdum ve anahtarı inceledim. ''Evde bir şey bulacağımız kesin. Zaten o da bunu istiyor değil mi?''
Mine'ye doğru dönerek ''Nur çok zekice hareket ediyor ve bu oyunlarının daha bitmediğini gösterir.'' dediğimde anlık bir korku kapladı bedenimi.
Buna izin vermemeliydim.
Derin bir nefes aldım hemen toparlanabilmek adına. Ama öyle derin bir nefesti ki ciğerlerim patlayacakmış gibi oldu bir an için.

''Daha ne oyunu anlamıyorum? Bitmedi mi yani? Bizimle uğraşmaya devam mı edecek?''

Gülce'nin sorularına karşılık kafamı salladım ve ''Bitmedi.'' dedim. ''Onun ustaca oynadığı bu oyun ben ölmeden bitmeyecek. Önce ne hissettiğini anlamam için teyzemi aldı. Şimdi de beni istiyor. Sayıca üstünüz. Şu an kaçması, bizden korktuğunu gösterir ancak geride de durmuyor. Nefesinin ensemizde olduğunu bilmemizi istiyor.''

''Ne yapacağız peki? Gidecek miyiz o eve? Ne var aklında?''

Belki de yanlış bir karardı verdiğim. En azından Nur'u asla hafife almamam gerektiğini biliyordum. Yalnızca gücüyle değil, zekasıyla da alt etmişti hepimizi ve şimdi oyunun ikinci eli dağıtılıyordu.
Bu kez kaybetmemeliydim.
''Yardıma ihtiyacımız olacak.'' diyerek hepsiyle ayrı ayrı göz teması kurdum ve devam ettim konuşmaya.

''Bizim gibi birilerinin daha olup olmadığını öğrenme vakti geldi.''

#

Nur'un terk ettiği evine doğru ilerlerken orada işe yarar bir şey bulamayacağımız konusunda kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Bir yanımsa hala umut doluydu. ''Ufacık olsa bile bir ipucu...''

''İç sesini duyabiliyorum ve inan bunu en az senin kadar ben de istiyorum Ela. Ama biliyorsun ki Nur böyle bir hatayı asla yapmaz.''

Gülce'nin iyi niyetli de olsa olumsuz yaklaşımı üzerine suratım asıldı. Boş hayallere kapılıp ardından hayal kırıklığına uğramamı istemiyordu. Ancak herkes hata yapardı, değil mi?

''Ne zamandan beridir düşüncelerimizi de duymaya başladın?''

Mine konuşmamıza dahil olarak odak noktayı başka bir konuya çekerken Bulut hemen araya girdi.

''Size yeteneklerimizi geliştirmemiz konusunda oldukça verimli bir çalışma içinde olduğumuzu söylemiştim. Bu da o verimli çalışmanın meyvesi.''

Herkes seferber olmuş, Nur'u bulabilmek ve daha iyi korunmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Gülce hem hayvanların hem de insanların zihinlerinden geçenleri okuyabiliyor, Furkan artık yalnızca kadınları elde etmek için değil, bize göre normal sayılabilecek insanları yararımıza olacak konularda ikna etmek için kullanıyordu yeteneğini. Bulut insan vücuduna tamamen hükmedebiliyordu artık. Mine'yse kendini aşmıştı.
Saniyeler sonra olacak şeyleri bile sezebiliyordu önceden.

Çok gerilerinde kaldığımı bir kez daha anladığımda, artık benim de Nur'u bulabilmek için güç toplamaya başlamam ve bu söz konusu güç içinde yeteneğimi geliştirmem gerektiğinin farkına varmıştım.

''Arayı kapatmak istiyorum Bulut.''
Bulut'un kolundan tutarak onu durdurdum ve tekrar ettim. ''Yeteneğimi nasıl kullanacağımı bir tek ben bilmiyorum. Kontrol etmeyi öğrenmeliyim. Ona hükmedebilirsem, hem kendimi hem de sizi koruyabileceğimi söylemiştin.''

Bulut birkaç saniye düşündükten sonra ''Evet.'' dedi. ''Ancak bunun nasıl gerçekleşeceğini inan ben de bilmiyorum Ela. Çalışmamız gerekiyor. Madem arayı kapatmak istiyorsun, gücün bitene kadar bunu denemeye hazır mısın?''

Kafamı salladım.

Bunu önce teyzem, sonra da intikamım için başarmalıydım.

#

Nur'un evine vardığımızda Bulut ve Furkan önden girerek etrafı kolaçan ettiler ve herhangi bir tuzak kurulmadığından emin olduktan sonra artık biz de içerideydik.
Tek göz odadan oluşan, rutubet ve küf kokan bir evdi. Penceresi apartman boşluğuna bakıyordu. Sanki haftalardır uğramamıştı kimse buraya. Henüz buradayken, bize acı çektirirken de bu evi kullanmadığına emin olmuştum.

Kapının üç adım ilerisinde bir portmanto vardı. Üzerine pembe ve gri, iki palto asılıydı. Ceplerini karıştırdım. Birkaç fiş ve boş bir sakız ambalajı dışında bir şey yoktu. Fişleri kontrol etmesi için Bulut'a uzattım. Portmantonun sağ tarafında büyükçe bir dolap vardı. Kitap ve madalyon dolu bir dolap. Kapaklı değildi. Beş raflı ve oldukça kullanışlı görünüyordu.
Dikkatlice göz gezdirdim.
Her bir kitabı karıştırdım. Tek bulduğumsa ortadan ikiye yırtılmak üzere olan ve sayfaya neredeyse yapışmış, saman kağıdından yapılma bir ayraçtı.

Dip dibe iki yatak ve hemen ayakuçlarında bir komodin duruyordu. Çekmecesine uzandığım komodinin bir ayağı kırık olduğundan, şişmiş parke üzerinde gıcır gıcır bir ses bıraktı birkaç saniyeliğine. Komodinin üzerinde duran kahve bardağını kaldırmaya çalıştığımda başarılı olamadım. Uzun zamandır orada durduğu belliydi. İki tane kutu çekti dikkatimi bu kez. Tezgâhı eni bir metreyi bile geçmeyen mutfaklarında, tencerelerin konduğu ufak dolabın önünde yan yana bırakılmış, tahtadan iki kutu...

''Bulmamızı istediği şey ne, anlamıyorum. Burada hiçbir şey yok. Ayrıca o kadar kötü kokuyor ki daha fazla dayanamayacağım.''

Gülce evden çıkarken ben kutulara doğru yöneldim. ''Sanırım bir şey buldum.''
İki kutu da asma kilitle kilitlenmişti ancak anahtarları kutuların altlarında duruyordu. Birini Mine aldı, diğeriniyse ben. Anahtarlar uyuşmayınca değiştirdik bu kez. Sonunda kutular açıldığında birkaç saniye bakakaldım içindekine.

''Şaka mı bu?''

Sinirle önümdeki kutuyu tekmeledim.

''Dalga geçiyor! Hala dalga geçiyor benimle! Eminim beni izliyordur ve bu halimden keyif alıyordur şimdi.''

Gözlerimin dolmasına izin vermemeliydim. Gülce haklıydı. Nur gibi zeki biri böyle basit bir hata yapmayacaktı elbette. Bense korktuğuma uğrayarak hayal kırıklığının dibini sıyırıyordum şimdi.

Evden çıkarken önden yürümeye başladım.
''Ne buldunuz?'' diye soran Gülce'yi Mine sessiz bir şekilde cevapladı.
''İki ayrı kâğıda gülen yüzler çizip bırakmış.''
Hemen ardından Bulut beni durdurarak sakin olmamla alakalı birkaç şey zırvaladı.
Biliyordum, evet.
Sakin kalmalıydım bla bla bla...
Onu dinlemiyordum.

Dik durmalısın.

İçimdeki ses bana fısıldadıkça iyice geriliyordu bedenim ancak Nur'un istediği de buydu. Ona istediğini vermemeliydim. Kendimi sakinleştirmek zorundaydım ve bunu yapabilmek için bir yol bulmalı, sinirimi çıkaracak bir şeyler yaratmalıydım kendime.

''Sana diyorum Ela! Nereye gidiyorsun?!''

Bulut arkamdan bağırırken onları daha fazla kuşku ve endişeye düşürmemek adına cevapladım sorusunu.

''Ormana!''

#

''Daha sakin misin şimdi?''

Kafamı sallayarak elimdeki baltayı kırdığım yüzlerce odunun üstüne doğru fırlattım.

''Sakinim. Ama aynı oranda öfkeliyim de. Gördün değil mi? Resmen bizimle alay ediyor.''

Bulut bir şey söylemek yerine yalnızca yanıma oturdu ve kolunu omzuma atarak beni kendine doğru çekti. Hiçbir şey söylemeden kaç saat orada kaldık, bilmiyorum. Ancak sessizliği bozan kişi koşarak yanımıza gelen Mine olmuştu.

Nefes nefese kalmış haliyle elindeki USB'yi bize doğru uzattı.
''Çabuk olun! Bunu görmelisiniz.''
Hızla okula doğru koşmaya başladık. Mine'ye neler olduğunu yol boyunca sormama rağmen hiçbir şey söylemedi. Birkaç dakika içinde olanları nasılsa öğreneceğimden daha fazla üzerinde durmadım. Okula vardığımızda öncelikle herkesin çıkmış olduğundan emin olmak istiyordum. Ancak Mine'nin böyle bir endişesi yok gibiydi.

''Dur! Hala birileri olabilir. Müdür ya da öğretmenlerden biri-"

''Kimse yok. Furkan kontrol etti, güvenlik odasında bizi bekliyor.''

Güvenlik odası ve Mine'nin elindeki bellek, bana bir şey izleteceklerini ve muhtemelen bunun Nur'la ilgili bir ipucu olduğunu düşünmeme neden olurken yeniden umutlandım.
Adımlarımı hızlandırdım ve Mine'nin peşinden güvenlik odasına girdim.

''Ne oluyor? Söyleyecek misiniz artık?''

Furkan, Mine'nin elinden belleği alarak bilgisayarlardan birine taktı ve ''Görsen daha iyi olacak.'' dedi.
Masaya doğru eğildim ve görüntülerde bir şeyler görmeyi beklemeye başladım. İlk saniyeler, hatta dakikalar yalnızca sokaktan geçen insanlardan ibaretti.

''Bunun bir ipucu olduğuna emin misiniz? Hiçbir şey yok gibi duruyor.''

''Bekle.''

Mine'nin komutuna uyarak bakışlarımı yeniden bilgisayar ekranına çevirdim. Saniyeler sonra kamera başka bir açıya geçerek Nur'un sabah gittiğimiz evini göstermeye başladı.

''Bu ev...''

Cümlemi tamamlayamadan evden çıkan birinin kameraya takılmasıyla Furkan videoyu durdurdu.

''Gördünüz mü? Bu kayıtlar iki gün öncesine ait. Sanırım evden çıkan kişi de bir erkek. Kapüşonlu taktığı için yüzü görünmüyor.''

''Ne demek oluyor şimdi bu?''

Sorum karşısında Furkan ayaklanarak anlatmaya devam etti.

"Bu kim olduğunu henüz bilmediğimiz ve erkek olduğunu düşündüğüm Kapüşonlu evden çıkarken kameraya yakalandığına göre, girerken de görüntüsünün olması gerekiyor değil mi? Ama yok. Güvenlik kamerasında iki gün önceye ait olan sadece bu kısım kalmış. Birileri kameralara kaydedilen görüntüleri silmiş ancak bunu atlamışlar. Muhtemelen başta görünen sokak görüntülerinden sonra kameranın tekrar Nur'un evini göstereceğini hesap edememişler. Ve en önemli detay, beş gün önceki kayıtlar da elimde ve mutfakta bulduğumuz kutulara dair en ufak bir görüntü yok.''

Mine araya girerek ''O halde bugün bulduğumuz kutuları, bu herif bırakmış olabilir eve.'' dedi. Nur'un haftalar önce şehirden ayrıldığını düşünüyorduk. Evinin adresini bildiğimizden haberdar olduğu halde geri dönmeyeceğine göre, o kutular nasıl yeni konmuş olabilirdi ki?

''Nasıl emin olacağız bundan?'' diye sorduğumdaysa Furkan yeniden bilgisayarın başına geçti. Görüntüleri birkaç saniye geriye sararak yakınlaştırdı.

''Hatırlayın, evin kapısı pencereliydi ve mutfak tezgahının hemen karşısındaydı. Bakın, Kapüşonlu yere eğilirken cama yansıyor. Ardından da hemen evden çıkıyor.'' İşte bu tek bir sonuca varmamıza neden oluyordu.

''Nur yalnız değil. Ona hala burada yardım eden birileri var.''

#

Öğrendiklerimizden sonra kilisede oturarak düşünmeye başlamıştık. Bildiğimiz kadarıyla Nur'un hiçbir arkadaşı ve yakını yoktu Onur'dan başka. Ancak bugün olanlar tahminlerimizde yanıldığımızı gösteriyordu.

O an aklıma gelen soruyla düşüncelerime ara verdim ve ayaklanarak hala görüntüleri incelemekte olan Furkan'ın yanına doğru yürümeye başladım.
''Sen nereden buldun bu görüntüleri?''
Furkan bir anda sorduğum soruyla afallarken bir şeyler mırıldandı. Aklıma gelen şey, bedenimin buz kesmesine neden olmuştu. Furkan'dan hala bir cevap bekliyordum.
''Sana diyorum Furkan!''
Gülce ''Ciddi olamazsın Furkan! Nerede şimdi?'' diyerek ayaklanırken kaşlarım çatıldı. İkisinin konuşmadığını ve yalnızca birlikte hareket etmek zorunda olduğumuz için bir arada bulunduklarını çok iyi biliyordum.
Ancak Gülce öyle bir heyecanla Furkan'a cevap vermişti ki, tahminlerim gittikçe güçleniyordu.

''Biriniz cevap versin yoksa çok kötü olacak!''

''Yiğit." dedi Mine. "Yiğit bulmuş. Bugün Furkan'a getirmiş ve yeni ipuçları için yeniden ayrılmış buradan.''

Hiçbir şey söyleyemedim.
En nihayetinde bunu duyacağımı biliyordum ve ondan bir haber almak, iyi olduğunu bilmek bile iyi gelmişti sanki bana.
Onu içimde affedemiyordum.
Ne kadar istesem de olmuyordu.
Benim ölmeme izin verseydi eğer, belki daha kolay olurdu. Onu affetmiş bir şekilde, sırf benden bir parçayı kurtardığı için huzurla beklerdim gittiğim yerde.
Ancak o beni seçerek ömür boyu sürecek bir yalnızlığa ve vicdan azabına terk etmişti ruhumu. Bununla ilgili tek bir şeye tutunuyordu kalbim. Nur'u bulup cezasını çekmesini sağladığımda, Yiğit'i de affetmeyi umuyordum umutsuzca. Ancak o güne kadar bunun olmasına izin vermeyecekti diğer ben. Biliyordum.
Çıkışa doğru yöneldim. Tek yapabildiğim buydu.

''Nereye gidiyorsun?''

Mine'ye cevap vermediğimde sinirlenerek arkamdan söylendi bu kez. ''O suçsuz, görmüyor musun bunu? Hepimizden çok istiyor Nur'u bulup cezasını vermeyi. Sonra da ne istiyor biliyor musun Ela? Kendi cezasını çekmeyi... Sense hiçbir şey söylemeden öylece gidecek misin? Yardım etmeye çalışıyor ve bir tek onun yardımları işimize yarıyor gör bunu!''

Gözlerim dolarken aynı Mine'nin dediğini yapmak istedim. Hiçbir şey söylemeden çekip gitmeyi.
Ancak yapmadım. Yiğit'i kafamdan atmak zorundaydım ve beni zayıflatmasına izin veremezdim.

''Yarın.'' dedim sesimin kontrollü çıkmasına özen göstererek. ''Yarın okula gidip şüpheleri üzerimizden çekmemiz gerekiyor. Geç kalmayın.''

#

Okula uzun zamandır gelmiyor olmanın tek iyi yanı, kalabalıktan ve insanların meraklı gözlerinden bir süreliğine de olsa uzak kalmaktı. Öyle bakıyorlardı ki bana, öyle çok konuşuyorlardı ki arkamdan, sanki üzerime doğru koşan bir kurt sürüsü gibi geliyordu hepsi.
Zamanla meraklarından arınacaklarını düşünerek hata etmiştim. İnsanlar öyle gariplerdi ki en masum olanının bile aklından, olanlar hakkında en az bir kurmaca senaryo geçtiğinden neredeyse emindim.

''İyisin değil mi?''
Ofladım elimde olmadan.
''Bu soruyu duymaktan o kadar sıkıldım ki iyi hissetsem bile anında geçiyor.''
Gülce özür dileyerek kendi sırasına geçerken onu kırdığım için kendime kızdım.
Artık yalnızca kendime kızıyordum işte.
Kırıyor, döküyor, emirler savuruyordum sağa sola. Bambaşka bir insan olmak, bunu denemeye çalışmaktan daha yorucu bir yoldu.

''Demek sonunda geldiniz. Nasıldı tatil?''

Yeşim Hoca sınıfa girerken hiç de kızgın birine benzemiyordu. Oysaki okula gelmediğimiz süre boyunca bizi projeden men etmekle bile tehdit etmişti.
Olanların esas nedenini bilmemesi, ona yaptığımız açıklamaları ve bahaneleri daha da çıkmaza sokuyordu. Bu nedenle de gün geçtikte ona karşı olan inandırıcılığımızı kaybediyorduk.

''Tatil sayılmazdı hocam. Ama iyi geçmesi için hala çabalıyoruz.''

Bulut'un üstü kapalı açıklamasının ardından Yeşim Hoca masasının üzerine oturdu ve gülümsedi.

''Bundan şüphem yoktu zaten. Anlatın bakalım. Neler oldu?''

Kaşlarım çatıldı. Aynı anda Furkan'ın bize doğru eğilerek ''Çok farklı davranmıyor mu?'' sorusuysa düşüncelerimi tam anlamıyla karşılıyordu.

''Teyzemi kaybettim biliyorsunuzdur. Onun dışında bir şey olmadı. Arkadaşlarım da bana destek olabilmek için her an yanımdaydılar, hepsi bu.''

''Hadi ama Turuncu. Dahası olduğuna eminim. Hem siz okulun başından beri fazlasıyla garip davranan bir grupsunuz. Fark etmedim sanmadınız değil mi?''

"Turuncu mu?" diye söylendi Mine sesli bir şekilde. Yeşim Hoca'nın soruları gittikçe garipleşirken ''Ne gibi garipliklerden bahsediyorsunuz hocam?'' diye sordum. Zaman kazanmaya çalışıyordum. ''Garipsiniz işte.''
Ayaklandı ve iki adım atar atmaz tökezledi. Topuklularla yürüyemiyor gibi bir hali vardı. ''Ortadan kayboldunuz ama dün okuldaydınız değil mi? Sizi güvenlik odasına girerken gören öğrencilerim var.''
Yeşim Hoca bu tip sorular sormazdı. Sorsa bile altında bir şey aramak yerine özel hayatımıza burnunu sokmaz, ona verdiğimiz cevaplarla yetinerek yalnızca derslerimizle ilgili konularda üstümüze gelirdi.

''Bu işte bir gariplik var.'' diye fısıldadım. Ardından ''Hocam bugün yürümekte biraz zorlanıyorsunuz sanırım. Sanki ilk kez topuklu ayakkabı giyiyor gibisiniz.'' diyerek neler döndüğüne dair teorimi kanıtlamak adına delil toplamaya başladım.

''İlgisi yok. Hem neden sorularımı geçiştiriyorsun Ela? Yoksa sakladığınız bir şeyler mi var?''

Bir şey yaparak onun gerçekten de dün ile ilgili bir şeyler bilip bilmediğini test etmeliydim. O sorularına devam ederken, elime aldığım kalem ile Yeşim Hoca'ya çaktırmadan önümdeki deftere sanırım bu Yeşim Hoca değil yazarak, defteri Bulut'a uzattım. Şaşkınlığı gözler önündeydi.
Aynı oranda ben de şaşkınlık ve korku besliyordum ancak bunu ele vermemeliydim. Bulut benden önce davrandı ve zekice bir fikirle test etti Yeşim Hoca'nın gerçek Yeşim Hoca olup olmadığını.

''Birilerinin görüp size haber vermelerini anlayamadım hocam. Zaten dün sizi arayıp güvenlik odasını kullanmak için izin istemiştik, unuttunuz mu?''

Karşımızda birkaç saniye düşündükten sonra ''Tabii.'' dedi. ''Unutmadım ancak iznim dışında bir şeyler karıştırıp karıştırmadığınızı merak ediyordum.''

Artık emindik.

''Sen Yeşim Hoca değilsin.'' diyerek hızla ayaklandığım sırada kaçmak için bir hamle yaptı ancak Bulut ayaklarını bağlayarak onu yere serdi. Saniyeler sonra yerde kıvranmaya başladığında Bulut'a döndüm ve ''Ne yapıyorsun?'' diye sordum. Gözlerini yerdeki kişiden ayırmadan ''Ben bir şey yapmıyorum!'' diye bağırdı ve o an içimi saran korku daha da büyümüştü sanki.
Yeşim Hoca kılığına giren kişi, bir erkekti ve gözümüzün önünde şekil değiştirmişti.
Ona doğru bir adım atarak ''Kimsin sen?'' diye sordum tereddütle. Bizim aksimize gayet rahat görünüyordu ve hatta gülümsüyordu.

''Merhaba Şans Sınıfı, ben Okan." Oluşan sessizliğin ardından devam etti. "Sizden biriyim."

Bizden biri?

Continue Reading

You'll Also Like

39.3K 2K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
4.1K 527 19
"O pürüzsüz buğday tenini süslemiş kirli sakalları, kızarınca yeşile dönen amber rengi gözleri, adeta hükmedici bir gücün kalıba sığdırılmış bedeniyl...
3.3K 404 53
~Öteki Diyar serisi 1. kitap~ 💜🌿 Lavina, annesinin anlattığı Öteki Diyar hikâyeleri ile büyümüş ancak hiçbir zaman onların gerçek olabileceğine iht...
34.6K 3.5K 83
Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmesini isteyen, hepsinden de fazla uçmasını...