SIR (TAMAMLANDI)

By gulsahhcan

437K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... More

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 4
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 21
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 25
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 29
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 38
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 10

13.4K 1K 268
By gulsahhcan



-SIR- | Bölüm 10

           
Tüm bedeninize hükmeden doğaüstü bir güç olduğunu düşünün. Öyle bir güç ki hafızanızda o ana dair yaşadığınız ne varsa hiçbir kalıntı bırakmayan, sarsıntılı, sizi zayıf düşüren, belki biraz da yaralayan...

Uyandığımda başucumda bulmayı en son umacağım insanın gözlerine bakıyordum.

''Yiğit?''

Doğrulmak için ufak bir hamle yaptığımdaysa bir el omzuma uzandı ve engelledi beni. Kafamı çevirip elin sahibine baktığımda diğer sürpriz isimle karşılaştım.

''Mine? N'oluyor, neden buradayım?''

Etrafa şöyle bir bakındığımda okulun revirinde olduğumu anlamak pek de zor olmadı. ''Bayıldın.'' şeklinde yanıtladı Mine sorumu. Kaşlarım çatıldı.

''Bayıldım mı? Yine mi?"

''Anlaması zor olmasa gerek Ela. Ama yine de senin için özet geçeyim. Yeşim Hoca derse girecekken tuvalete gitmek için izin istemiştin. Sonra koridordan bir gürültü yükseldi. Gülce tuvalette makyaj tazelediği için derse geç kalmıştı. Dönerken seni koridorda baygın halde yatarken bulmuş. Sonuç olarak buradasın.''

Aklım almıyordu. Hafızamı en son nerede olduğumu hatırlamak için zorladım ancak güçlü bir baş ağrısı dışında pek bir getirisi olmadı. Odak noktamı değiştirense tanıdık melodinin etrafa yayılması oldu.

''İki saattir susmuyor. Al da cevapla şunu artık.''

Mine telefonumu kucağıma bırakırken bakışlarım Mavi Göz'e doğru kaydı. Başımda öylece dikiliyor, tek kelime etmiyordu. Gözlerinde daha önce de birkaç kez karşılaştığım o his vardı sanki.

Suçluluk...

Gözlerimi gözlerinden ayırmadan telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.
''Onur?''
Yiğit ağzımdan çıkan isimle eş zamanlı olarak derin bir nefes aldı ve revirden çıktı.

''Sonunda! Neredesin Ela sen? Yine mi ekiliyorum yoksa?''

''Revirdeyim. Buraya gelir misin?''

Onu neden yanıma çağırdığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ancak ona karşı kendimi suçlu hissediyordum. Sanki beni Mavi Göz'den uzaklaştıracak tek şey, Onur'un bana olan ilgisine karşılık vermekti. Tam bir saçmalıktı bu, biliyordum. Ancak bulunduğum çıkmazda tek çıkar yol kafamı dağıtacak ve beni tüm bu olayları düşünmekten uzaklaştıracak birisiydi. Onur da bu görevi layıkıyla yerine getiriyordu hiç şüphe yok. ''Ela?!'' diyerek içeri girdikten hemen sonra kollarını iki yana açtı ve ''Neden buradasın sen? Neden haber vermiyorsun?'' diye sordu sitemle karışık.

''Yeni yeni kendime geliyorum. Nasıl haber verebilirdim ki?''

Onur yanımdaki boşluğa oturduktan sonra sağ eliyle yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına doğru sıkıştırdı. ''Neyin var?'' Bu hareketi bana Mavi Göz'ün o akşam omzuma kondurduğu öpücüğü hatırlattığında gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım.

''Bayıldığımı söylediler. Aslına bakarsan hiçbir şey hatırlamıyorum. Yani neden bayıldığım hakkında en ufak bir fikrim yok.''

''Bayılman olağandışı bir şey değil ama neden hatırlamadığına gelirsek, orası biraz garip olmuş doğrusu.''

Katılıyordum. Fazla garipti. Hayatım boyunca baygınlık geçirmemiş biri olarak bu okula geldiğimden beri ikinci kez bu durumu yaşıyordum. Ya sağlığımda bir problem vardı ya da bilmediğim şeyler dönmeye devam ediyordu. Nedense bir şey hatırlamıyor oluşumu fırsat bilerek benden bir şeyler gizlemeye devam ediyor gibiydi herkes. Aralarında kendime en yakın gördüğüm isim, Bulut bile birtakım şeyleri saklamaya çalışıyormuş gibi hissediyordum.

''Nasıl oldun?'' diye içeri girdiği andan beri aklımda dönüp duran sorulara kendimi daha fazla kaptırmamam gerektiğini düşündüm.

''Daha iyiyim. Artık şu serumdan kurtulup eve gitmek istiyorum.''

Onur bozulmuşçasına ''Bir yere götürecektim seni.'' dediğinde sabahki konuşmamız gözümde canlandı. ''Ama sağlığın benden önce gelir prenses. En iyisi seni eve bırakayım.''

Cümlenin devamı beni o kadar rahatlatmıştı ki, Onur'la bir yere gitmediğime mi yoksa bunu sorun etmediğine mi sevindiğime karar veremiyordum.

''Gerek yok. Ben onu eve götürürüm, sen işine bak.''

Bulut kolumu tutarak kalkmama yardımcı olurken Onur'u bir nevi uzaklaştırdı. Bir şeyler söyleyerek itiraz etmesini beklemiştim ancak tam tersi davranarak ''Pekala. Öyleyse yarın görüşürüz prenses.'' dedikten sonra revirden ayrıldı. Şaşırtıcı davranışı karşısında hayrete düşmüştüm ancak söz konusu Bulut olduğundan olsa gerek, ona karşı duracak cesareti kendinde bulamamıştı belki de.

''Gerçekten çok fenasın.''

Gülümsediğimde Bulut da tebessüm etti ancak onun da gözlerinde sanki yapmayı hiç istemediği fakat yapmak zorunda kaldığı bir olayın etkisinden çıkamamış gibi bir hal gözlemliyordum.

''İyi misin sen?''

''Bunu sorması gereken benim Sayın Turuncu. Sabahtan beri burada baygın olarak yatan ve nesli tükenmekte olan kişinin, kendisinin tam aksine sağlıklı ve yakışıklılıktan başını kaşıyacak vakti olmayan birisine sorduğu sorulara da bak sen.''

''Furkan gibi konuştun."

Bu defa ikimiz birden gülmeye başladığımızda kafama taktığım birçok şeyin gereksiz olduğunu farketmem uzun sürmedi. Belki de kendi kendime kuruntu yapıyordum. Belki de benden gizlenen hiçbir şey yoktu ortada.

Bulut'un koluna girerek basamakları ağır ağır çıkmaya başladım. Nihayet bahçeye çıktığımızda ''Oksijen.'' diye fısıldadım ciğerlerimi doldurarak. Fuat Abi ''Gelmiyor musunuz çocuklar?'' diye seslendi servise binerken. Bu sırada Mine ve Gülce de arkadaki yerlerini almışlardı. Furkan ''Ben bugün yürüyeceğim, yarın görüşürüz.'' diyerek çıkışa yönelirken Bulut'a doğru döndüm.

''Eve gidip işleri bitirmen gerekiyorsa benim için yolunu değiştirme. İyi hissediyorum. Hem yürümek iyi gelir, biraz hava almış olurum.''

''Olmaz. Sen de bizimle beraber gel, Fuat Abi bıraksın. Sonra alırsın havanı.''

Yiğit'le aynı servise binmek istemediğimi Bulut'a nasıl anlatacağım konusunda kararsız kalmışken ''Ela!'' diye seslenerek bize doğru koşturan kız ferahlamamı sağlamıştı.

''Revirde olduğunu öğrendim. İyisin değil mi? Yoksa sabahki kaza yüzünden mi revirdeydin?''

Telaşlı haline gülerek cevapladım sorusunu.

''Seninle bir ilgisi yok, hem çarpmadın bile bana. Bunu daha kaç kez konuşacağız?''

''İyisin ama değil mi?''

Kafamı salladım içten bir şekilde. Ardından aklıma gelen düşünce ile gözlerim parıldarken Ceren'e döndüm tekrar. ''Senden beni eve bırakmanı istesem suçluluk duygunu kullanmış olmazdım değil mi?''

Ceren kahkaha atarak ''Sanırım bunu kullanmana izin verebilirim.'' dedi ve anahtarları cebinden çıkardı. O arabaya doğru ilerlerken Bulut'a döndüm. ''Açıklama isteme. Sadece o servise binmek beni daha da kötü yapacak. Bunu bil yeter. ''

Tam bir şey söyleyecekti ki Fuat Abi'nin çaldığı korna ile ''Geldim!'' diye bağırdı. Bana gülümsedi ardından. ''Tamam zorlamayacağım  o halde.'' Arkasını döndü ve hareket haline geçmiş olan servisin içine attı kendini. ''Ama Ceren her ne kadar hoş bir kız olsa da bu sabah az kalsın sana çarpacağı gerçeğini değiştirmiyor. Ona söyle, dikkatli kullansın!''

Bağırışıyla tebessüm ederken elimi kaldırarak Bulut'a el salladım ve Fuat Abi'nin servisi bahçeden çıkarışını izledim.
''Ela hadi!'' Dikkatim Ceren'in seslenişi ile dağıldı ve ben de onun arabasına doğru ilerlemeye başladım.

#

"Yiğit?"

Ona doğru yürümeye başladığım andan itibaren etraftaki çiçeklerin kokusunu hissedebiliyordum. Ancak bir anda tüm çiçeklerin kurumuş birer yaprağa dönüşmesi ve kendimi ormanın ortasında bulmuş olmam, korkmam gereken bir durumla karşı karşıya olduğumu gösteriyordu.

Kocaman bir taş, sağ tarafında Furkan ve tam karşısında Bulut duruyordu. ''Acıyacak mı?'' diye sordu Furkan bana bakarak. Neden bahsettiğini anlayamıyordum. Sessiz geçen birkaç saniyenin ardından güçlü bir çığlıkla kendini yerde buldu Furkan. ''Hayır!'' diye bağırdım. Ona doğru koşmak istedim ancak ben ne kadar ilerlersem, o bir o kadar uzaklaştı benden. ''Yardım et Bulut.'' diye seslendim. Fakat Bulut bıraktığım yerde değildi. Arkamı döndüm ve Mine'yle burun buruna geldim o an.

''Senin burada olmaman gerekiyor Ela. Senin tüm bunları görmemen gerekiyor.''

Korkuyla uzakta görünen okula doğru koşmaya başladığımda karşımda beliren beden kollarımdan yakaladı beni. Koku tanıdıktı. ''Senin burada olmaman gerekiyor Ela.'' Kurtulmak istedim ancak elleri başımla birleştiğinde güçlü bir sis kapladı dört bir yanı. Tiz bir çığlık yükseldi derinden.

Bu benim çığlığımdı.

''Hayır!''

Gözlerimi korkuyla açtığımda odamda olduğumun farkına varmam uzun sürmedi. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Üzerimdeki yorganı kenara fırlatarak pencereye koştum ve derin nefeslerle sakinleştirmeye çalıştım kendimi.

''Ela?''

Odaya giren teyzem telaşla yanıma ulaşırken ''Kızım iyi misin? Su getirdim sana.'' diyerek elindeki su dolu bardağı bana doğru uzattı. Ellerimin titrediğini o ana kadar fark etmemiştim.

''Çok... Çok garip bir rüya gördüm.''

Olduğum yere çöktüm. ''Teyze sana yemin ederim ki gerçekten farksızdı.''

Teyzem yanıma otururken beni kendisine doğru çekti ve ''Bazı rüyalar gerçekten farksızdır Ela. Muhtemelen seni çok etkileyen bir şey sebep olmuştur buna. Bilinçaltının bir çeşit oyunu.'' dedi.

''Hayır.'' diye itiraz ettim bu kez. Ayaklandım ve odanın ortasına doğru ilerledim. Anlamaya çalışıyordum. ''Rüyamda hissettiğim o şey gerçekti teyze. Bir çığlık duydum. Benim çığlığımdı. Sanki o çığlığı daha önce atmış gibi hissettim kendimi. Sanki o çığlığı atmama neden olan şeyi yaşamışım gibi hissettim.  Anlıyorsun değil mi beni?''

Teyzem gülümseyerek doğrulduktan sonra beni ''Dediğim gibi güzelim, muhtemelen bir şeyi kafana çok taktın ve rüyanda seni buldu. Uyandın artık, bu kadar takılma. Gel yüzünü yıkayalım.'' şeklinde ikna etmeye uğraştı. Kafamı salladım. Ancak gördüğüm rüyanın sadece bir kötü bir rüyadan ibaret olmadığına inanıyordum içten içe. Böyle bir şey nasıl olabilirdi emin olamasam da, sanki rüyamda yaşadıklarım daha önce başıma gelmiş birkaç şey ile bağlantılı olduğunu düşünüyordum.

''İyisin değil mi?''

Yüzümü yıkarken teyzem emin olmak istercesine peş peşe aynı soruyu soruyordu. Bense pes etmeden kafamı sallıyordum. Sonunda beni odamda yalnız bıraktığında kafamı yastığa koydum ve derin bir nefes aldım. Başım zonkluyordu. Bu durumu biriyle paylaşma ihtiyacı hissediyordum. Telefonumu elime aldım ve neden onu aradığımı bilmesem de numarayı tuşladım.

''Sabah beni evde alır mısın? Sana anlatmak istediğim bir şey var. Çok garip bir şey."

#

Ela'ya bunu ikinci kez yaparak gerçeklerden, daha doğrusu tehlikeden onu uzak tuttuğuna inanıyordu Yiğit. Bu yaptığının Çilli'si için haksızlık olduğunun da bilincindeydi. Belki her şeyi bilse daha kolay olurdu aralarında bir türlü aşılamayan duvarların yıkılması ancak bu onu tehlikenin kucağına atmak ve daha neyle karşı karşıya olduklarını bilmedikleri şeyin Ela'ya zarar vermesi anlamına gelirdi şüphesiz.

Onun zarar görmesindense, kendisinden uzak, normal bir hayat yaşamasını tercih ederdi.

Bugün Ela'nın hafızasını ilk silişi değildi belki ancak ilk kez bilinçli olarak yapmıştı bu kez. Fakat olanları bir sebepten daha hatırlamasını istemiyordu Ela'nın. Yiğit'in bir canavar olduğu düşüncesi Ela'nın aklında dolanırsa, bununla yaşayamayacağını düşünüyordu genç adam.

Ufak bir problemleri daha vardı, belki de problemlerin en önemlisiydi bu. Görünmez Kız'la ilgili henüz bilgi sahibi değildiler ve tehdit edilmeye devam ediyorlardı. Bu durumun Ela'ya sıçrayacağı düşüncesi bile yeterince korkunçken bir de kendilerine ne olduğu, neye dönüştükleri hakkında açıklamada bulunamazlardı kimseye. İşte sırf bu nedenle yapılabilecek en mantıklı haksızlığı yaparak, Ela'nın hafızasını silmişti Yiğit.

Yine de içi bir türlü rahat etmiyordu.

''Neyin var senin?'' diye sordu Mine arkadaşının yanına gelirken. Elindeki şişeyi kafasına diken Yiğit ''Endişelerim var.'' şeklinde cevapladı Mine'nin sorusunu. ''Şu Görünmez Kız tarafından tehdit altındayız ve Ela iki günde bir bizimle ilgili şeyleri öğrenmenin peşine düşüyor.''

''Yani bu endişen Ela için...''

Cevapsız kalan sorusunun ardından olaylara gerçekçi bir açıdan yaklaştığını düşünen Mine konuşmaya devam etti.

''Biliyorum, Ela'ya karşı bir şeyler hissediyorsun. Ama inan bana hiç zamanı değil Yiğit. Biz, nasıl olduğumuz şeylere dönüştüğümüzü sorgulamayı bırakıp bunu kabullenmiş olabiliriz. Ama bir başkası bunun gerçekliğiyle yüzleşebilir mi, emin değilim. Üstelik şimdi senin de dediğin gibi önemli bir sorunumuz var. Kaltağın teki intikam istiyor. Tüm bunların arasında Ela'ya olan hislerini düşünüp de kendini zayıflatamazsın. Bu hepimizi riske atmak demek olur.''

Yiğit içinde kalan son damlayı da midesine gönderdikten sonra şişeyi Mine'nin eline tutuşturdu.

''Ondan uzak duracağıma dair söz verdim zaten. Ama bunun sebebi bizim ne olduğumuzla ilgili değil. Ona zararı en çok dokunan kişi ben olduğumdan. Kendimi kontrol edemediğimden, sinirimi, öfkemi dizginleyemediğimden... Onu korumak isterken, ona zarar verdiğimi gördüğümden. İşte sırf bu yüzden tüm bunlardan uzakta olması, bizim 'fantastik' dünyamıza karışmaması daha iyi. Yani sen istiyorsun diye değil Mine. Ben istediğim için böyle. Umarım anlatabilmişimdir.''

#

''Geldiğin için teşekkür ederim.''

Onur'un arabasına binerken ''Benim için bu saatte uyandığın için de...'' şeklinde devam ettim teşekkür seremonisine.

''Saçmalama. Tabi ki de geleceğim. Ee söyle bakalım, nerede kahvaltı yapmak istersin?''

Omuz silktim. Mideme bir şeyler girmesi gerekiyordu gurultunun kesilmesi için ancak aklımı kurcalayan şeyi düşünürsek kahvaltı yapmak bugün yapılacaklar listesinde ikinci sırayı bile almıyordu.

''Fark etmez. Okula fazla uzak olmayan bir yere gidelim. Konuşmaya dalarsak derse geç kalmayı istemem.''

''Beni şaşırtıyorsun Ela. Benimle konuşmak için ilk kez bu kadar heveslisin. Ne anlatacağını gerçekten merak etmeye başladım.''

Gülümseyerek gece gördüğüm rüyayı aklıma getirirken ''Aslında neden sana anlatacağımı da bilmiyorum ama sanki birlikte bir çözüm arayabilirmişiz gibi geliyor.'' dedim. Onur tereddütle bana bakarken ''Kirli işlere bulaşmıyoruzdur umarım.'' deyince gözlerimi devirmekle yetindim. Şimdilik bu kadar ipucu yeterdi.

Okulun karşısındaki yolda bulunan küçük bir kahveciye girdik ve arka masalardan birine oturduk. Garson siparişlerimizi aldıktan sonra masadan uzaklaşır uzaklaşmaz ''Artık konuya girecek misin?'' diye sordu Onur.

''Bak anlatacağım şey gece gördüğüm kötü bir rüyayla ilgili ve muhtemelen deli olduğumu düşüneceksin. Sadece bana inanmanı istiyorum, yapabilirsin değil mi?''

Onur'un tereddütlü bakışları artarken arkasına yaslandı ve ''İş ilginçleşiyor.'' diye fısıldadı.

''Biliyorum kulağa biraz garip geliyor. Ama eğer inanmazsan bana yardım edemezsin.''

Birkaç saniye süregelen sessizlik Onur'un doğrulması ve ''Elimden geleni yapacağımı bil.'' demesiyle bozuldu.

''Rüyam pek de rüya gibi değildi. Konuya nasıl giriş yapacağımı bilmiyorum .'' Sıkıntılı bir nefesin ardından yeniden konuşmaya başladım. ''Dün yorgun olduğum için erkenden uyudum. Bir rüya görmeye başladım. Rüyamda bile başım zonkluyordu. Rüyam pek de rüya gibi değildi derken kastettiğim şey biraz delice gelebilir. Ama daha çok flashback gibi bir şeydi. Daha önce yaşadığım bir şeyi hatırlıyormuş gibi hissettim kendimi.''

''Anlamıyorum dur biraz. Yavaş gidelim tamam mı? Bir rüya görüyorsun ama aslında gördüğün şey rüya değil. Yaşadığın bir olayı hatırladığın an. Doğru mu buraya kadar?''

''Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yok. Uyandığım andan beri rüyamda gördüklerimi hatırlamaya çalışıyorum ama öyle bir an yok. Hafızamı ne zaman hatırlamak için zorlasam başım şiddetle ağrımaya başlıyor. Ama gördüklerimi yaşadığıma eminim Onur.''

Onur bir süre bekledikten sonra yüksek sesle gülmeye başladı ve bana inanmadığını bu sayede anlamış oldum. Boşa vakit harcıyordum onunla konuşmaya çalışarak. "Boş versene!" Çantamı alarak ayaklandığımda kolumdan tuttu ve ''Ela dur, bak sadece sinirlerim bozuldu tamam mı? Güldüğüm için üzgünüm ama saçma sapan bir rüyayı bu kadar büyütecek yaşı çoktan geçmedik mi sence de?'' dedi.

''Bunları dalga geçesin diye anlatmadım sana. İnandığım için anlattım. Sen de inanırsın diye seninle paylaştım ve yardımını istedim.''

O an kendimi hiç hissetmediğim kadar özgüven sahibi biri gibi hissediyordum. Pısırık ve her korktuğu anda çantasının sapına sıkıca sarılan kız ben değilmişim gibi savurdum Onur'un kolunu.

''Hata bende biliyor musun? Bir daha seninle görüşmek istemiyorum Onur. Karşıma çıkma yoksa Bulut'u üstüne salarım.''

Sırtımdan attığım bir yükü geride bırakarak okula doğru ilerlerken az önce yaptığım şeyin farkına varmam uzun sürmedi. Ona başından beri söylemek istediğim şeyi söylemenin tek sırrı beni sinirlendirmesi miydi yani? Gülümseyerek bahçeden içeri girdim ve derin bir nefes aldım. Fakat okul merdivenlerinde Mine'yi gördüğüm an beynime saplanan ağrı, az önceki özgüvenimden eser bırakmadı bende. Anlık ruh değişimleri yaşıyor gibi hissediyordum. Hissettiğim sarsıntı ile gözümün önüne garip bir görüntü geldi. Yeşim Hoca revirde yatıyordu ve ben Gülce'ye korkuyla hesap soruyordum. Görüntü aniden kaybolduğunda omzumda bil el hissettim.

''Ceren?''

''Ela iyi misin?'' Nefesimin sıkıştığı o saniyelerde cevap vermek yerine Ceren'in kolundan tutarak destek almaya çalıştım.

''Ela iyi görünmüyorsun? N'oluyor?''

Okula adım attıkça görüntüler netleşiyor ve parçalar kendi kendine birleşiyordu. ''Tamam seni revire götüreceğim şimdi. Sakin ol tamam mı? Sakinleş.'' Başıma daha öncekilere nazaran daha şiddetli bir ağrı girmesiyle kendime engel olamadım ve bağırarak yere attım kendimi.

Hatırlıyorsun.

Beynimin içinden kulağıma fısıldayan şu ses kendini belli ederken kıvrandığımı hissettim. ''Yardım edin!'' diye bağırdı Ceren etrafa o anda. Ancak gözümün önünde beliren onca şeyin ardından şu an düşündüğüm tek şeydi etraftaki insanların hakkımdaki düşünceleri.

Yalan söylediler.

''Sus!'' diye bağırdım.

Sana her şeyi unutturdular.

''Yalvarırım sus!''

Ağlamaya başladığımda gözlerimi açmak için direndim ancak sanki bir güç göz kapaklarımı açmamam için beni zorluyor gibiydi. Bedenim yerden kesildiğinde ''Ela! Tamam, gel benimle. Buradan gideceğiz.'' diyerek beni çekiştiriyordu Ceren. Tüm gücümü kullanarak göz kapaklarımı araladım. Yiğit canlanıyordu gözlerimin önünde.

Lütfen bir şey hatırlama Çilli deyişi...

Bir kez daha bağırdım.

Görüntüler zihnimde gittikçe netleşirken Yiğit'in cümleleri, Furkan'ın kolu, Mine'nin boynundaki yara izi, Bulut'un Furkan'a yaptığı şey, Gülce'nin çıldırışı...

Ve fısıltıdan farksız çıktı sesim.

''Hatırlıyorum!''

Continue Reading

You'll Also Like

101K 421 21
Tecavüz,şiddet,taciz ve sex içerir.Bu bir sexting eseridir.+18 okuması geçerlidir.Tüm bölümler +18 değildir.
535K 14.7K 46
"Aşk yıldızlara benzer, yıldızlar da sana. Umudunu sevdim ben senin, umutsuzluğunu sevdim. Hiç göremesem bile orada olma ihtimalini sevdim." İstiyord...
615 214 59
Bir tarafta hayata tutunmaya çalışan ruhum ve bedenim, bir taraftaysa onu ölüme sürükleyen silüetlerim. Bir tarafta tüm ruhumu kaplayan yalnızlık, bi...
ARAF By Fidan İs

Teen Fiction

35.1K 5.4K 38
Seneler sonra tek yumurta ikizini bulmuş bir kız düşünün. Bazı nedenler yüzünden yıllarca ikizinden ayrı kalmış ve sonunda bulmuştur. Her şey iyi ile...