SIR (TAMAMLANDI)

By gulsahhcan

436K 28.5K 7.2K

Beş başarılı genç... Aralarına sonradan dahil olan masum bir kız... Bir patlama sonucu kişilikleriyle örtüşen... More

SIR | Bölüm 1
SIR | Bölüm 2
SIR | Bölüm 3
SIR | Bölüm 5
SIR | Bölüm 6
SIR | Bölüm 7
SIR | Bölüm 8
SIR | Bölüm 9
SIR | Bölüm 10
SIR | Bölüm 11
SIR | Bölüm 12
SIR | Bölüm 13
SIR | Bölüm 14
SIR | Bölüm 15
SIR | Bölüm 16
SIR | Bölüm 17
SIR | Bölüm 18
SIR | Bölüm 19
SIR | Bölüm 20
SIR | Bölüm 21
SIR | Bölüm 22
SIR | Bölüm 23
SIR | Bölüm 24
SIR | Bölüm 25
SIR | Bölüm 26
SIR | Bölüm 27
SIR | Bölüm 28
SIR | Bölüm 29
SIR | Bölüm 30
SIR | Bölüm 31
SIR | Bölüm 32
SIR | Bölüm 33
SIR | Bölüm 34
SIR | Bölüm 35
SIR | Bölüm 36
SIR | Bölüm 37
SIR | Bölüm 38
SIR | Bölüm 39
SIR | Bölüm 40
SIR | Bölüm 41
SIR | Bölüm 42
HER ŞEYİN SONU

SIR | Bölüm 4

17.3K 1.2K 415
By gulsahhcan


-SIR- | Bölüm 4

''Uyanıyor!''

Başımdaki şiddetli zonklayış, avuç içlerimdeki terleme ve etrafımda toplanan dört kişi...

''Ne oldu bana?''

Sorum karşısında Bulut kendini yanıma bırakarak ''İyi misin Ela? Bayıldın, bir şeyin var mı?'' diye sordu hemen. Doğrulmaya çalıştım.

''İyiyim. Başım... Başımı çarptım sanırım.''

Fısıltıyla kurduğum cümlenin ardından bir süre birbirleriyle bakıştılar. Sanki benden duymayı bekledikleri ilk şey bu değilmiş gibi şaşkındı her biri.

Bir yere sağlam geçirmiş olmalıydım.

Doğrulmaya çalışarak yerden destek aldığım sırada Gülce ve Bulut kollarımdan tutup beni yerden kaldırdılar.

''İyisin değil mi?''

Elimi enseme doğru götürürken kaşlarım çatıldı. Neden bayıldığımı kendi içimde bir süre sorguladım ancak sonuç alamadım.

''Neden bayıldım durduk yerde?''

Furkan kolunu tutarak ''Kolumun kırıldığını görünce bayıldın, biz de anlamadık. Kırık tuttu herhalde.'' gibi saçma bir espri yaptığında diğerleri de yapmacık bir şekilde gülümsediler.

''Daha önce hiç böyle olmamıştı. Hem nasıl kırdın ki sen kolunu?''

O an üzerimdeki şaşkın bakışlar iyice arttı. Yiğit'in gözlerini yüzümden ayırmıyor oluşu bana ayrı bir rahatsızlık verirken Gülce ''Okula dönsek iyi olacak.'' dedi ve ekledi. ''Daha revire uğrayacağız.''

''Gel bakalım.'' diyen Bulut kolumu omzuna atmaya yeltenince onu durdurdum.

''İyiyim, yürüyebilirim.''

Okuldan çıktığım andan sonrası aklımdan uçup gitmiş gibi hissediyordum. En son Gülce'yle birlikte Yeşim Hoca'nın yanından ayrıldığımız an vardı zihnimde. ''Gülce.'' diye fısıldadım. ''Başımı çarptığımdan olsa gerek kafam gitti. Niye gelmiştik biz buraya?''

Birbirlerine yine az öncekini aratmayan gizemli bir bakış daha attıktan sonra sorumu Gülce değil Mavi Göz cevapladı.

''Gülce'yle bizi okula çağırmak için geliyordunuz. Furkan kolunu kırınca derse yetişemedik, Yeşim Hoca da bizi merak edip sizi göndermiş.''

Mavi Göz'ün cevabı beni tatmin etmemişti. Sanki biri beynimden hatırlayamadığım o anların görüntülerini itinayla temizlemiş gibi hissediyordum. Ne Yeşim Hoca'nın, Furkanları çağırmamız için bizi onların yanına gönderdiği kısmı hatırlıyordum, ne de ormana geldikten sonra olanları. Hatırladığım tek şey, Gülce'yle sınıftan ayrıldığım ve birlikte buraya yürüdüğümüz anlardan ibaretti ve bu hiç de normal değildi.

''Ben de revire görünsem iyi olacak. Başımı baya sert çarpmış olmalıyım.''

''Tabii, bir sen eksiksin.''

Mırıldanarak yanımdan geçen Mine'yi bu kez duymazdan gelemedim ve ''Neden böyle davranıyorsun ki?'' diye sordum merakla. ''Ne yaptım ben sana?'' Burun kıvırmak dışında bir cevap alamadığımdaysa Gülce koluma girerek ilk gün yaptığı gibi ''Sen ona bakma.'' demekle yetindi. Onları birbirine yakınlaştıran şeyin, geçirdikleri kaza olduğunu düşünüyordum ancak fikrim gittikçe değişmeye başlıyordu. Mine'nin sıcakkanlı bir tip olmadığı belliydi. Ancak diğerleri ile arasındaki mesafe ince bir duvardan ibaretken bana ördüğü duvar, onlarca kat çimento kaplıydı sanki.

Düşünme.

Okula yaklaştıkça içimdeki diğer ben tekrar başladı konuşmaya. Ben onu dinlememeye çalıştıkça daha çok etkisinde kalıyordum sanki. Bu durum gittikçe garipleşmeye başlamıştı.

''Havasından mıdır bilmiyorum ama bu okul beni hiç iyi etkilemiyor.'' diye mırıldadım. Amacım espri yapmak değildi ancak acı çekmesine rağmen içten bir şekilde gülen Furkan'a Bulut da katıldı. Ardından Bulut ''Hiçbirimize iyi gelmediği kesin.'' diyerek yeni bir soru daha ekledi aklımdakilere.

''Bulut!''

Yiğit'in Bulut'u keskin bir emirle susturmasıyla yutkundum. Herkese kötü davranıyordu. Bakışlarında da, hareketlerinde de çözemediğim, bir türlü anlam veremediğim bir gizem saklıydı. Hem güven verici, hem de ürkütücü bir yanı vardı ve bu iki tarafını da insanlara göstermekten gocunmuyordu. Buna rağmen diğerlerinin sanki liderleri Yiğit'miş gibi davranıyor olmalarına anlam veremiyordum.

Düşünme.

Altı kişi, ayrı ayrı okula doğru yürümeye devam ederken yaşıtımız olduğunu düşündüğüm bir çocuk Yiğit'in omzuna çarparak geçti yanımızdan. Bu durum bizimkilerin bir anda irkilmesine neden olurken Yiğit çocuğun kolundan tuttu ve ''Özür dile!'' diye söylendi. Bulut yanımdan hızla ayrılarak Mavi Göz'le kolundan tuttuğu çocuğun arasına girmeye çalıştı.

''Yapma Yiğit. Riskli olduğunu biliyorsun.''

Risk derken okuldan atılma konumuzu kastediyor olmalıydı. Sonuçta okul yakınlarında biriyle kavga edemezdik. Hele Yiğit, okuldan atılma nedenini de düşününce, bu tip durumlara bulaşacak en son kişi olmalıydı.

''Sen yolda yürümeyi bilmiyorsan ben ne yapayım be?''

Çocuğun elini kolunu savurarak kurduğu cümlenin ardından pis bir sırıtış atması, Yiğit'in sinirlenmesi için yeter de artar bir durumdu. Hatta buna hak veriyordum. Her ne kadar şiddetten korkan ve bunu desteklemeyen biri olsam da o an içimden çocuğun bacak arasına gelişigüzel bir tekme savurmak gelmişti.

Yap o halde.

''Bak, güzellikle ve son kez söylüyorum.'' dedi Yiğit son kelimesinin altını çize çize. ''Derse geç kalmak istemiyorum. Hele seni benzetmeyi hiç istemiyorum. Özür dile. Sonra da yoluna git.''

Çocuğun bakışları Yiğit'in üzerinde toplanırken Bulut bir adım daha atarak tamamen ikisinin arasına geçti.

''Dilemiyorum lan. Ne yapacaksın?!''

Mavi Göz'ün gözleri usulca kapanırken yumruklarını sıktığını hissettim o an. Öyle bir sıktı ki, sanki biraz daha sıksa kendi parmaklarını kıracakmış gibi görünüyordu uzaktan. Başkası olsa çoktan yumruğu çocuğun suratına geçirirdi ancak o sabrediyordu. Bir sebebi olmalıydı durmak için. Onu tutan bir neden ya da herhangi biri. O an Gülce'nin kolundan çıktım ve hızlı adımlarla yanlarına ulaştım birkaç metrelik mesafeyi aşıp. Sağ bacağım hızla karşımdaki çocuğun bacak arasına isabet ederken Gülce ''Ela!'' diye bağırdı.

Ne yapmıştım ben az önce?

Hayretle ''Ahh!'' nidalarıyla malum bölgesini tutan ve bir o kadar da kıvranan çocuğa bakarken ''Oha!'' dedi Bulut omuzlarımdan tutup. ''Ne yaptın kızım?''

Yanaklarımın al al olduğuna yemin edebilirdim. Ayrıca kıvranan çocuktan korkuyor oluşum da cabasıydı. Yerimden kımıldayamazken Yiğit'in kolumdan çekerek beni sürüklemeye başlaması ve diğerlerine de ''Hadi!'' komutunu vermesi, hiçbir şey olmamış gibi okula yürümeye devam etmemize zemin sağladı. ''Bir daha bunu asla yapma. Duydun mu beni? Asla.'' diye söylendi yola bakmaya devam ediyorken. Ağzımı açamadım. Bana kızmıştı ancak onun yerine attığım tekme yüzünden miydi, yoksa çocuğun bizi şikayet edeceği korkusundan mıydı, bilmiyordum. Tek bildiğimse kolumdaki baskının saniyeler geçtikçe çoğaldığı gerçeğiydi.

''Yiğit kolum!'' dediğim an usulca çekti parmaklarını. Temposundan ödün vermeyerek yürümeye devam ederken Gülce'nin yeniden koluma girmesiyle irkildim.

''Ne yaptın sen az önce ya? Ne cesaret? Yiğit bile vurmadı çocuğa. Deli misin kızım sen?''

O, bu cümleleri kurarken gülüyordu. Hatta Mine'nin bile ilgisini çektiğim bariz ortadaydı. Ancak isteyerek yapmamıştım. Beynime diğer ben tarafından verilen bir komutu daha yerine getirmiştim, o kadar.

''Oldu işte bir anda. Tutamadım kendimi.''

''Kızardın.''

Furkan'ın iması, ellerimi yanaklarıma götürmeme neden oldu. ''Her gün birilerine tekme atmıyorum. Normaldir herhalde.'' diyerek işi gırgıra vururken Bulut ''Sağlam geçirdin.'' dedi kahkaha atarak. Sağlam geçirmiştim. Yere sermiştim çocuğu.
Ben.
Ela.
Şu herkesin korkaklık üzerine okul okuduğunu düşündükleri Ela.

Gülümsedim. Derin bir nefes eşliğinde arkadaşlarımla okul bahçesine girerken son zamanlarda hiç olmadığım kadar dinç hissettiğimi fark ettim kendimi. Belki de sandığım kadar kötü gelmiyordu burası bana. Ya da önyargıyla sıvadığım bu beş insan, esas kimliğimi bulmamda bana yardım edeceklerdi, kim bilir?

#

Kolumun acısı gittikçe çoğalırken son derse odaklanmam zorluğunu arttırıyordu.

''Ela, bir sorun mu var tatlım?''

Yeşim Hoca'nın sorusu üzerine gözler üzerime döndü ve kafamı gömmüş olduğum defterden kaldırdım.

''Hayır hocam.''

Bulut huzursuzca kıpırdanırken ''Sahiden bir şey mi oldu sana? Bir saattir sus pus oturuyorsun. Bir de yüzünde acı çeker gibi bir ifade-'' deyip moraran koluma dokununca kendimi tutamayarak çığlığı bastım. Bulut'un elini çekmesi ve ''Bir şey mi yaptım? Ben mi yaptım?'' diyerek telaşla yanıma gelmesi üzerine Yeşim Hoca ''Ela?'' diyerek koşturdu hemen.

''Bir şey yok hocam. İyiyim.''

''Yüzün öyle demiyor ama canım. Bir şey mi var kolunda? Söyle bana.''

Kafamı iki yana sallarken ''Çarptım sadece.'' dedim fakat bakışlarımın Mavi Göz'ü bulmasına engel olamadım konuşurken.

''Nasıl çarpma kızım o öyle? Sanki kırılmış gibi bağırdın demin.''

Furkan sıranın üzerine oturmuş, kolum hakkındaki tespitini kendi kırık bileğine bağlarken Gülce ''Açsana şu kolunu. Bir bakalım, belki bir şey vardır.'' dedi. Yeşim Hoca da onu onaylayınca kaçacak yerimin kalmadığını görebiliyordum. Kafamı salladım ve hırkamı usulca sıyırdım canımı acıtmamaya özen göstererek.

''Oha!''

''Bu ne ya?!''

''Çürümüş mü bu?''

Üç kafadan farklı ses çıkınca Yeşim Hoca şaşkınlık dolu bakışlarını üzerime dikti.

''Ela bu bir yere çarpmayla olacak iş değil. Biri bir şey mi yaptı, söyle.''

Hepsi gözlerini kolumdaki morluğa dikerken, parmak izlerine de yorum yapmadan geçemiyorlardı.

''Cidden Ela, bu nasıl oldu?''

Gülce'nin sorusu üzerine bakışlarımı onu susturmak adına üzerine diktim ve anlamasını bekledim ancak mümkün gibi durmuyordu pek. ''Hayır yani, imkansız bir kolun şiddet dışında bu hale gelmesi. Üstüne kolon düşse anca...'' Mine Gülce'yi dürttüğünde bir şeyler algılayan arkadaşımı içimden tebrik ettim ve Yeşim Hoca'ya döndüm.

''Hocam gerçekten çarptım. Bir şey olsa ilk size gelirim zaten, biliyorsunuz.''

''İnanmadım Ela. İnanmadım ama üstelemeyeceğim. Dediğin gibi olsun bakalım.''

Zilin çalmasıyla hırkamı üzerime geçirdim. Ardından Bulut'un yardımı eşliğinde eşyalarımı toparladım ve çantamı omzuma aldım. Yeşim Hoca sınıfı terk ederken Mine ve Yiğit aralarında bir şeyler fısıldaşıyorlardı. Ancak Mine'nin bu fısıldayış sonunda memnun olduğu söylenemezdi ifadesine bakılacak olursa. ''Hadi gidelim.'' diyen Furkan, Gülce'nin yardımıyla çantasını sırtına aldı ve ikisi önden yürümeye başladılar. Sonra Mine çıktı. Bulut'la ben de hemen arkalarındaydık. Yiğit'se her zamanki gibi en arkadan geliyordu.

Bahçede ayrılma vakti geldiğinde Bulut'a sarıldım.

''Yarın görüşürüz.''

''Servise bin Çilli.''

Yiğit, bana bakarak kurduğu cümlenin ardından servise geçerken kaşlarımı çattım.

''Ne dedi o?''

Gülce ''Servise bin dedi.'' diyerek Yiğit'i yinelerken derin bir nefes aldım.

''Duydum Gülce.''

Ne yapmaya çalışıyordu? Acaba kolumu bu hale getirenin kendi olduğunu fark ettiği için özür niteliğinde bu inceliği mi gösteriyordu bana? Suçluluk mu duyuyordu? Ya da ben özrünü kabul etmeli miydim? Karar vermeye çalıştığım esnada Furkan'ın bileğimden tutarak beni içeri çekmesi üzerine kendimi servisin içinde bulunca ''Yavaş ya!'' diye söylendim. Artık seçeneğim kalmamıştı.

''Aman da aman! Pek de nariniz...''

Herkes gülerken Mine kafasını cama yaslamış, somurtarak bize bakıyordu. Yiğit bile gülümsüyordu ancak Mine'nin mimikleri dahi oynamıyordu.

''Fuat Abi, yeni yolcumuz var. Tarif etsin sana evi, ilk onu bırakacağız.''

''Tamam Yiğit.'' dedi adam direksiyonu sola kıvırırken. Bir süre yalnızca Furkan'ın Gülce'ye olan sataşmalarına gülüştüğümüz bir yolculuk geçirsek de ''Ela, anlatsana biraz. Burada olma sebebin ne? Neden atıldın okuldan?'' diyen Mine'nin ani sorusu üzerine gerildiğimi hissettim. Ellerim terlemeye başlamıştı. Ancak çok da zor bir soru değildi neticede. ''Ben-'' diyerek söze girdiğim sırada ''Herkes anlatsın o zaman. Biz de kim ne malmış öğreniriz.'' şeklinde kesti sözümü Mavi Göz.

Bunu beni korumak için yaptığını anlamıştım. Göz göze geldik o an. Gözlerimi kaçırmak istemediğim nadir anlardan biriydi ve bu istek, nedense hep Mavi Göz'e bakarken vuku buluyordu içimde.

''O zaman başla Ela. Merak ediyorum doğrusu. Senin gibi disiplinli, çalışkan bir kız niye okuldan atılsın ki? Kesin değişik bir hikayen vardır.''

''Aslında iftiraya uğradım.'' Mine'nin attığı kahkaha ''Hep öyledir.'' demesiyle son bulurken ona bakmamaya zorladım kendimi. Bana inanmıyordu ancak bunu yapan ilk kişi o değildi. Sorulan sorunun cevabını henüz tam olarak vermemiştim ve konuşmamı bekleyen üç kişi daha vardı. Bu nedenle Mine'yi kafama takmamaya karar verip anlatmaya devam ettim.

''Sınav kağıtlarını çalacağız diye konuşmuştuk sınıftan iki kişiyle. Aslında ben sadece gözcülük edecektim. Çalınan yalnızca sınav kağıtları olmadı ne yazık ki. Disiplin kurulundaki hocaların birinin çantasından birkaç değerli şeyi alıp, yakalanınca da suçu üzerime attılar. Ve hepsi çantamda bulundu.''

Furkan ''Vay a-'' diyecekken Bulut eliyle kapattı ağzının küfürbaz herifin. Uçan kuşa yazma potansiyeline sahip birinin, bu bozuk ağızla nasıl kız tavladığını düşünmeden edememiştim.

Yakışıklı.

''O zaman sıra bende.''

Arkasını dönerek bacak bacak üstüne atan Gülce, ağzındaki sakızı çıkardı ve oturduğu koltuğun altına yapıştırdı.

''İftira diyemeyeceğim. Yanlış anlaşılma daha yerinde bir tabir olur galiba. Neyse... Okulun popüler tiplerinden bir çocukla kesişiyordum. Bir görseniz, taş gibi bir varlıktı. Bahçede dolanırken cebime bir kağıt sıkıştırdı, okuldan sonra takılalım tarzı bir şeydi sanırım. Çok da hatırlamıyorum. Son derslere yaklaşırken bunalıp sınıftan çıktık birkaç arkadaşla. O da asmış dersi, koridorda arkadaşlarıyla kaynatıyordu. Bana seslenince yanına gittim hemen, biraz sohbet ettik. 'Eğlenceyi erkene mi çeksek?' diye sorunca hayır demek gelmedi içimden ne yalan söyleyeyim. Sonra etrafı kolaçan edip tuvalete geçtik. Tabi arkadaşları da peşimizden gelmiş... Aslında çok bir şey yapmayacaktım ben. Öpüştük biraz. Elleri üzerimde dolanmaya başladı. O kadar güzel öpüşüyordu ki üzerimde gezinen ellerin ona ait olmadığını fark etmedim bile. Düşünün yani!''

''Sonra?''

Furkan'ın sonra deyişi, Gülce'nin anlattığı erotik hikayelerin başlangıcını andıran olaydan etkilendiğini gözler önüne sererken Bulut kafasına bir tane geçirdi.

''Sus da bitirsin.''

''Sonrası disiplin kurulu işte. Bir hoca tuvalete daldı, beni de erkeklerin arasında öyle kendinden geçmiş halde görünce verdi hepimizi disipline. Çok yalvardık, anlatmaya çalıştık ama nafile. Hepimiz atıldık. O çocuğu da bir daha görmedim. Her şey boşa gitti anlayacağınız.''

''Salaksın kızım sen? Boktan bir sebep yüzünden okuldan atıldığın yetmiyormuş gibi gelmiş marifetmişçesine anlatıyorsun bir de.''

Mine'nin lafları ortamı bir anda gererken Bulut yeniden araya girdi.

''Ya sakin olsanıza. Kimse kimseyi yargılamasın, bizi geçmiş değil, şu an ilgilendiriyor.''

Gülce bozguna uğramış gibi arkasına yaslandı ve suskunluğunu korudu. Sahi Mine'nin ettiği laflar hakaretten farksızken Gülce'nin buna ses çıkarmıyor oluşuna şaşıp kalmıştım.

''Benimki de buna benziyor aslında. Tamamen yanlış anlaşılma.'' Furkan lafa dalarak konuyu dağıtınca bu defa hepimiz onu dinlemeye başladık. ''Okulun taş gibi hocalarından birine laf attım diye okuldan attılar beni. Ne var yani iltifat ettiysek? Sanki suç anasını satayım.''

''Ne diye iltifat ettin ki?''

''Vallahi kelimesi kelimesine hatırlamıyorum kardeşim. Ama biraz bacaklarına, oradan kalçasına, yuvarlak poposuna, ince beline, en az doksan beden dipdiri göğüslerine-''

''Çüş lan hayvan! Sen bildiğin sözlü tacizde bulunmuşsun kadına. Bu mu senin iltifat anlayışın?'' Bulut'un sorusu hepimiz gerilirken Furkan ''Hah! Ağzın bal yesin Bulut'cuğum.'' dedi. ''Beni de tam o sebepten attılar. Neymiş, ben kadını taciz ediyormuşum.''

''Sözlü tacizde bulundun diye atıldın yani?''

''Aynen öyle." dedi Furkan. Birkaç saniye aval aval sessizliğini koruduktan sonra kafasına bir tane geçiren Bulut, Furkan'a olan tepkisini belli ederken bir süre daha sessizlik oldu. Ardından Furkan "Hak ettim." dedi ve yeniden koltuğuna gömüldü. Yeşim Hoca'nın sesi kulaklarımda yankılanırken tebessüm ettim. Pişmandı. Belki de yaptığının bedelini bu şekilde ödemenin doğruluğuna inanıyordu.

''O zaman sıra Mine'nin. Anlat bakalım.''

''Yapmak istediğim büyülerden bahsedip sınıftakileri korkutuyorum diye veliler beni şikayet etmiş. Sonuç olarak atıldım işte, uzatmaya gerek yok.''

Mine kısa bir şekilde okuldan atılışını özetlediğinde Gülce birkaç saniye boyunca bakışlarını Mine'ye dikti. Ardından ''Nasıl yani? Gerçekten büyü yaptın mı peki sınıftakilere?'' diye sordu. Buna karşılık Mine soğukkanlılıkla kafasını sallarken yüzüne yapmacık bir ifade takınıp ''Korksan iyi edersin.'' dedi gaipten bir ses tonu kullanarak.

''Aman be! İki dakika cıvıtmayın. Bulut sen neden atıldın?''

Furkan sağlam elini Bulut'un omzuna dokundururken titrek bir nefes aldım. Acaba Bulut okuldan atılma sebebini söylediğinde diğerlerinin tepkisi değişecek miydi? Tıpkı başta benim yaptığım gibi önyargılı olacaklar mıydı ona karşı?

''Uyuşturucu bağımlısı olduğum bir dönem geçirdim. İki senenin ardından tedavi oldum ve okula dönmemin uygun olacağına karar verdiler. Bilirsiniz, bir suç işlediyseniz o damga siz ölene kadar peşinizde sürüklenmeye devam eder. Benimki de o hesap... Dinlemediler bile.''

''Ne oldu peki?''

''Spor salonundaki tuvaletlerin birinden sesler geliyordu. Ben de dersten sonra montumu unuttuğum için geri dönmüştüm. Sesleri duyunca bir bakayım dedim. Alt dönemlerden çocuğun birini sıkıştırmış, para istiyorlardı. Çocuğu görünce hemen anladım. Titriyordu. Elinde de sıkı sıkı tuttuğu o illet... Ben sadece çocuğa yardım etmek istemiştim ama elimde paketle yakalanınca suç üzerime kaldı. Atıldım.''

Furkan ''Sikeyim böyle adaleti!'' diyerek kendini başka bir koltuğa atarken içimden ilk kez hak verdim ona. Sahiden de hiçbir şey göründüğü gibi olmayabiliyordu bazen. Tıpkı bizi birleştiren nedenlerin saçmalıkları gibi. İnsanlar bir şeyler yapıyordu. Suçsa hep masumların üzerine kalıyordu.

Gerçekten de sikeyim böyle adaleti!

Hemen Bulut'un yanına kıvrılarak ''Üzülme. Eminim böylesi daha iyi olmuştur. O pis insanların arasından kurtulduğun için sevinmelisin.'' dedim. Asıl amacım onu teselli etmek değildi. Sahiden de böyle düşünüyordum. Eğer bir şeyler yaşıyorsak mutlaka bir sebebi olmalıydı

''Peki sen Yiğit?''

Gülce'nin sesiyle kafamı Mavi Göz'e çevirirken yutkundum. Servise bindiğim andan beri gözlerini benden ayırmamıştı. Bir koluma, bir gözlerime bakıyor ; bana anlam veremediğim bir ifadeyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

''Okul müdürünün burnunu kırdım.'' diyerek yumruğunu incelerken kafasını kaldırdı ve cansız bir gülümseme belirdi dudaklarında. ''Yediremedi ve beni attı.''

Daha önce hepsinin okuldan atılma sebeplerini okumuştum ancak ilk kez onların ağızlarından, tüm gerçekliğiyle dinliyordum. Bu da önyargının saçmalığını bir kez daha kanıtlıyordu.

''Siktir!'' diye fırladı yerinden Mine bir anda. Hiçbirimiz ne olduğunu anlamazken bir kez daha bağırdı.

''Güçlerimizin hepsi orantılı!''

Yiğit'in bakışlarıyla beni işaret etmesi üzerine susan Mine'den gözlerimi ayırmadım. Ne demeye çalışmıştı? Ne saklıyorlardı benden?

Güçler? Orantı?

''Burası mı kızım senin evin?'' Fuat Abi'nin sesiyle odak noktam değişirken kafamı cama doğru çevirdim ve ''Evet. Teşekkür ederim.'' diye söylendim. İnmek istemiyordum. Ancak inmesem bile yanımda merak ettiğim hiçbir şeyi konuşmayacaklarını da biliyordum. Merakımı da çantamı aldığım gibi omzuma aldım ve ''Görüşürüz o zaman.'' diyerek servisten inmek için hazırlandım. Tam kapıya yönelmiştim ki ''Hangi ev?'' diye sordu birden Yiğit.

''Ne?''

''Şu mu?''

İşaret ettiği eve gözlerim kaydığında kafamı salladım istemsizce. Sanki sorduğu her soruya cevap vermek zorundaymışım gibi davranıyordum. Oysaki değildim.

Kendine gel.

Servisten indiğimde ardıma bakmadan edemedim ne yazık ki. Hararetle bir şeyler konuşmaya başlamışlardı. Aralarında dönen ve benim dışında kaldığım bu şeyi deli gibi merak ederken ''Ela?'' diyen teyzemin sesi doldu kulaklarıma. Yüzümdeki ifadeyi anında sildim. Yapmacık olmamasına özen gösterdiğim tatlı bir gülümseme eşliğinde olanları boş vererek eve doğru yürümeye başladım.

''Teyzeciğim!''

#

Ela'nın servisten inmesiyle Mine az önce açtığı konuyu anlatmaya başladı servis şoförünün duymayacağı bir ses tonu kullanarak.

''Şu lanet olası güçlerimiz, her biri kişiliğimizle orantılı. Sen...'' dedi Furkan'ı işaret ederken. ''Günlerdir hangi kızı istesen bir şekilde elde ediyorsun ve o kızla kolaylıkla birlikte olabiliyorsun. Normalde de çapkın biriydin ve insanları ikna yeteneğin kuvvetliydi değil mi? Bu işte, ikna gücü.''
Ardından Bulut'a döndü ve ''Sen...'' dedi.

''Geçmişte uyuşturucu problemiyle yüzleşmişsin. İnsan vücudu üzerinde etki bırakıyorsun Bulut. Kontrol yeteneğin var.''

Gülce'ye döndüğünde yüzündeki ifade ekşi bir şey yemişçesine buruştu. ''Karşındaki insanların düşüncelerini sezebildiğini söylemiştin hatırlıyor musun? Birinin senden hoşlanıp hoşlanmadığını, daha o kişiyle tanıştığın anda anlıyordun. Bence duyduğun sesler şimdilik hayvanlardan geliyor olsa da esas gücün düşünce okuyabilmen.''

Kendini işaret ederken ''Ben...'' dedi fısıltıyla. ''Gelecekten kesitler görüyorum. Büyüye olan ilgimden dolayı olmuş olmalı.'' Son olarak Yiğit'e dönerken ''Sabah fayansı çökerttiğini hatırla.'' dedi.

''Kendine engel olamayıp müdürün burnunu kırmışsın. Çabuk sinirleniyorsun ve o an olup bitiyor her şey. İşte bu yüzden orantısız bir güce sahipsin.''

Mine'nin zekası, servistekileri hayrete düşürmüştü. ''Çok mantıklı.'' diye atıldı Bulut.
Yiğit ''İşte taşlar şimdi yerine oturuyor.'' diyerek konuyu kurcalamaya devam edeceklerinin sinyallerini verirken cebinden çıkardığı birkaç yanmış parçayı avucunun içine alıp diğerlerine gösterdi.

''Trafodan kopan birkaç elektrik yüklü alet. Ne olduklarını bilmiyorum, araştıracağız.''

Onlar için dönüştükleri bu halleri kabullenmek o kadar kolay olmayacaktı. Neden bu hale geldiklerini öğrenme istekleri gün geçtikçe artarken buna engel olamazlardı. Fakat Yiğit'in aklında dönüp duran bambaşka bir şey daha vardı. O da ormandan dönerken Çilli'nin kolunu o hale getirmiş olmanın verdiği vicdan azabı duygusuydu.

#

Geldiğimden beri test çözmekten gözlerim çürümüştü artık. Teyzemin seslenişi olmasaydı da çürümeye devam edecekti gerçi.

''Kızım gidiyorum ben!''

Sandalyeden kalkarak gözlerimi ovuştururken ''Tamam!'' diye bağırdım çok da yüksek olmayan bir ses tonuyla. Odadan çıktım ve telaşla ayakkabılarını giymeye çalışan teyzemin saçlarından öptüm.

''Kaçta dönersin?''

''Yavrum hiç bilmiyorum inan. Rezzan Hanım'ın kızı sonuçta, yoksa ben seni bırakıp gider miyim hiç düğüne? Mecbur tuttular. Tüm çalışanlar gelecek dediler vallahi. Biliyorsun, kız hamile kaldı diye apar topar bir düğün organize ettiler. Ondan kimse gelmiyor, yüz çevirmiş herkes. Maksatları düğün kalabalık görünsün işte. Laf.''

''Rahat olsana biraz. Birkaç saat yalnız kalınca kimse yemeyecek beni, git güzel güzel eğlen. Hem sen seversin düğünleri.''

Teyzem montunu üzerine geçirdikten hemen sonra kapıyı açtı ve ''Hadi güzel kızım, görüşürüz.'' diyerek onu almaya gelen iş arkadaşlarından birinin arabasına doğru yürümeye başladı.
Bir süre arkasından baktıktan sonra kapıyı kapattım ve yarım bıraktığım testleri tamamlamak üzere odama doğru ilerlemeye başladım. Bu sırada kapı zili birkaç kez çaldı.
Teyzem olamazdı bu.
Kapı ağzına kadar gidip ''Kim o?'' diye sordum önce. Zili çalan kişi her kimse cevap vermedi ancak kapının ardından siluetini görebiliyordum. Bir kez daha ''Kimsiniz?'' diye sorunca ''Benim.'' dedi tanıdık ses. ''Yiğit.''

Hadi canım!

Kapıyı usulca açarken Yiğit'i karşımda görüyor olmanın verdiği şaşkınlığı gizleyememiştim. ''Yiğit?'' diye fısıldayışım burada ne arıyorsun? deme şeklim gibiydi ancak yine de soramadım.

''Teyzen gitti, yalnızsın biliyorum. Girebilir miyim?''

İlk soru ; teyzemle yaşadığımı nereden biliyordu?

İkinci soru ; bu saatte buraya neden gelmişti?

Kapının ağzından çekilerek içeri geçmesi için alan yaratırken bir adım attı ve ''Nereye geçeyim?'' diye sordu kibarca. Elimle salonu gösterdim, kapıyı kapattım ve peşinden ilerledim.

''Bir şey mi oldu?''

Yiğit'in bakışları, normalde tanıdığım ve sık sık beni tersleyen Mavi Göz'ün bakışlarına benzemiyordu. Bu Yiğit daha masum, daha sıcak bakıyordu sanki.

''Kolun için geldim. Benim yüzümden o halde.''

İkinci bir şok beynimi ele geçirirken ''Kolum?'' diye fısıldadım bu defa. ''Evet.'' dedi. ''İhmal edeceğini biliyordum. Merhem aldım, eczacı kız bunlar iyi gelir dedi. Çıkar hırkanı da sürelim şunları.''

Ben Yiğit'in peşi sıra kurduğu cümlelere odaklanamazken o ara vermeden konuşmaya devam ediyordu.

''Ela?''

Bana seslendiğini duydum ancak beynimi susturamadım.

''Sana diyorum Çilli.''

''Ne?''

''Duymuyor musun konuştuklarımı?''

''Bu saatte sırf koluma aldığın merhemleri sürmek için mi geldin evime?''

Kafasını salladı.

''Şaşırttın beni.'' dediğimdeyse tekrar kafasını salladı ve ''Biliyorum.'' dedi sırıtarak. Üzerimdeki hırkayı çıkardım ve koluma yandan bir bakış attım. Morluk azalmıştı. Oysaki daha birkaç saat önce çürük bir meyveden farksız olan kolum, nasıl böyle hızlı iyileşebilmişti, anlayamıyordum. Yine de Mavi Göz'ün yanına doğru adımladım.

''Acıyor mu?''

Ne demeliydim?

Acıyor desem suçlusu sensin demiş gibi olacaktım. Acımıyor desem istediğin zaman kolumu bu hale sokabilirsin demiş gibi...

''Biraz.'' diyerek orta yolu buldum aklımca. Yiğit merhemlerden birini kutusundan çıkarırken ''Nasıl olduğunu anlamadım. Bu kadar sıktığımı fark edemedim. Dur demeliydin.'' diye söylendi.

''Aslında çok sıkmıyordun. Buna rağmen kolumun bu hale gelişi beni de şaşırttı doğrusu.''

Sanırım Yiğit bu kıvamdayken merak ettiklerim konusunda ağzından birkaç laf alabilirdim. Ustaca davranmam ve kesinlikle onu sorguladığımı fark ettirmemem gerekiyordu. Bu kadarını yapabilirdim.

Yap kızım.

''Bilmiyorum Çilli. Orada kızdığım kişi sen değildin, emin ol. Sadece kolundan tuttum ve oradan uzaklaştırmak için çektim seni. Güç bile uygulamadım. Ama bu hale getirdiğimi görünce...'' Biraz duraksadı. Ardından soğuk merhemi parmaklarıyla yedirmeye başladı koluma. ''...Üzgünüm.''

Yüzümün buruşmasına engel olamazken yakınımdaki ilk şeyi, Yiğit'in üzerindeki tişörtün eteklerini kavradım ve var gücümle sıktım. Bunu fark ettiğinde gülümsedi.

''Acıyor değil mi?''

Gözlerine baktığımda o yalnızca koluma merhemi yedirmekle ilgileniyordu. ''Biraz.'' dedim inatla. Ancak canım deli gibi acıyordu. ''Bugün...'' diyerek sabahki fayans meselesine getirecektim ki konuyu ''Özür dilerim.'' diyerek lafı ağzıma tıktı. Tanıştığımız andan beri bir kez bile yüzüme bakmayan, beni insan yerine koymayan Yiğit, benden özür dilemişti. Üstelik sahiden de üzgündü. Mavi gözleri beni affet diye bağırıyordu sanki. Gözlerini gözlerimden çektiğindeyse saniyelerdir tuttuğum nefesimi serbest bıraktım ancak bu kez beni daha da çok şaşırtacak bir şey yaptı.

Açıkta kalan omzuma ufak bir öpücük kondurdu.

''Görüşürüz Çilli.''

Ben orada öylece dikilmiş, saniyeler önceki olayın etkisinden çıkamazken o çoktan gitmişti.

Hem de omzuma kondurduğuöpücüğün etkisini üzerimde bırakarak...

Continue Reading

You'll Also Like

615 214 59
Bir tarafta hayata tutunmaya çalışan ruhum ve bedenim, bir taraftaysa onu ölüme sürükleyen silüetlerim. Bir tarafta tüm ruhumu kaplayan yalnızlık, bi...
45.5K 3.1K 42
Gücünü ve güzelliğini adından alan bir kız ; Safir. Tek sığınağı kitaplarken şimdi bir kitabın içinde esir. İsteği gerçekleşti. Kurtarması gereken b...
39.1K 2K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
AK MASKE By Ezgi

Teen Fiction

17K 1.2K 8
Maskenin iki yüzü vardı. Ben hangisine inanacaktım Görünen yüzüne mi? Görünmeyen yüzüne mi? 🪷 Adli psikolog Arya Aydemir'in ilk iş günü maskeli bir...