KİRLİ MİRAS (TAMAMLANDI)

By bulutsal

782K 48.7K 5.5K

Tedirgince yanına yaklaşmıştı Esra. Ne dese bilemiyordu, babasını kaybetmiş birine ne denirdi ki? Söylediği h... More

KM-1
KM-2
KM-3
KM-4
KM-5
KM-6
KM-7
KM-8
KM-9
KM-10
KM-11
KM-12
KM-13
Sürpriz
KM-14
KM-15
KM-16
KM-17
KM-18
KM-19
KM-20
KM-21
KM-22
KM-23
KM-24
KM-25
KM-26
KM-27
KM-28
KM-29
KM-30
KM-31 (Özel Bölüm)
KM-32
KM-33
KM-34
Alıntı
KM-36
KM-37
KM-38
KM-39
KM-40
KM-41
KM-42
KM-43 (Özel Bölüm)
KM-44 (Final Part 1)
KM-45 (Final Part 2 - The End)
YARDIM!
BAL TADINDA
Bekliyorummm
Ben Aşıkken

KM-35

12.5K 906 118
By bulutsal

Kırk beş dakika sonra Emre kapıdaki onu engelleyen oflayan kadınlara aldırmadan içeri girdi.

"Kına dediniz tamam bu kadar bitti. Karımı daha fazla meşgul etmeyin. " Esra'nın elinden tutarak çıkışa yöneldi. Esra ise bu kadar kadının arasından çekilip çıkarılması ile utanmıştı.

"Emre ne yapıyorsun?"

"Gidiyoruz aşkım. Çok sıkıldın sende biliyorum."

Artık kimse engel olmaya da çalışmıyordu. Sıla'nın öncülüğünde herkes oynamaya geri dönmüştü.

Esra ise kocası tarafından kendi kınasından kaçırılmıştı.

''Ne düşünüyorsun öyle kara kara aşkım?'' Sıla derin derin düşüncelere dalmış kocasını ilk defa böyle görüyordu. Savaş hiçbir zaman derinlere dalmazdı ki?

Savaş eline dayadığı başını kaldırarak diklendi. ''Hiçbir şey bebeğim. Acıktın mı sen?'' Savaş konuyu bir güzel kıvırıp Sıla'nın aklını dağıtmak için yemeği kullanmıştı. Çünkü karısı bu aralar tabiri caizse 'ayı' gibi yiyordu. Tabi Savaş bunu asla Sıla'nın yanında dillendirmiyordu. Yoksa Sıla onu mahvedebilirdi.

Sıla çoktan Savaş'ın dalgınlığını unutmuş yemeğe odaklanmıştı başını onaylar anlamda sallayarak dinlenmek için üçlü koltuğa oturup gözlerini yumdu.

Savaş yemekleri söyledikten sonra karısının oturduğu üçlü koltuğun uç tarafına geçip oturdu. Diğer uçta oturup gözlerini kapatmış, bir yandan da bir eliyle hafif tümsek olmuş karnını tutup dinlenen Sıla'yı elinden tutup kendine doğru çekiştirdi. Sıla itiraz etmeden kocasının onu çekmesiyle kucağına oturdu. Sıla'nın sırtı koltuğun kenarında, bacaklarını da koltuğa uzatmıştı. Başı da kocasının boynundaydı. Hamileliğinin başlarında olmasına rağmen çok çabuk yoruluyor hemen uykusu geliyordu. Hele bulantıları hadsafhadaydı. Savaş her ne kadar çalışma diye itiraz etse de evde boş boş oturmak da Sıla'ya göre değildi. Hayatının her döneminde çalışmış bir insan oturamazdı ona göre. Otursa ne yapacaktı? Evde kayınvalidesi ve annesiyle birlikte daha cinsiyeti belli olmayan bebeğine yelek mi örecekti?

Savaş karısının sarı saçlarını kokluyor bir yandan da demin üzerinde Sıla'nın eli olan göbeğinde ellerini gezdiriyordu. Karısı yorgun olduğu için gözleri kapalıydı hala ama Savaş hiç yorgun değildi. Sadece açtı. Her anlamda.

Sıla'nın karnının üzerinde olan eli yavaş yavaş aşağı inerken Sıla Savaş'ın elini yakalayıp karnının üzerine geri çıkardı. Savaş bir şey demedi, yapmadı da. Sadece bekledi. Beş dakika sonra tekrar eli aşağı iniyordu ki Sıla tekrar elini yakalayıp karnının üzerine koydu.

Savaş pes etmeyecekti. Bu sefer de eli göğüslerine doğru çıkarken Sıla kafasını gömdüğü yerden kaldırıp gözlerini açtı. Kocasının kara gözlerine dikti gözlerini.

"Savaş?"

Savaş bir şey olmamış gibi gayet masumca "Söyle sarışın?"

"Ne yapıyorsun?"

Savaş Sıla'nın güzel yüzünü seyrediyordu. Sahi bu kadın neden bu kadar güzeldi. Umarım sadece bana güzeldir diye düşündü. Başkasına güzel olamazdı!

"Karımı ve bebeğimi seviyorum aşkım."

Sıla bu adamla ne yapacağını bilmiyordu. Aşkından ölüyor kızamıyordu bile.

Gülümsedi Sıla. "Severken elin kolun rahat dursun o zaman aşkım."

"Ama ama-"

Savaş'ın cümlesini tıklatılan kapı bölmüştü. Sıla kocasının kucağından kalkmaya yeltenmişti ama Savaş izin vermemişti. Çünkü onun karısıydı istediği gibi davranabilirlerdi.

Savaş gir dedikten sonra içeri elinde yiyeceklerle asistanı girmişti.

Genç kız bu görüntüye yabancı değildi ama her seferinde patronunu ve karısını böyle görünce kızarıyor utanıyordu.

Gözlerini kaçırdı. "Siparişler geldi Savaş Bey."

Sıla kızı utandırdıklarının farkında olarak tekrar kalkmaya yeltenmişti ama Savaş tarafından durdurulmuştu.

"Koyabilirsin şöyle Aysu."

Kız ürkek adımlarla iki poşeti ikilinin önündeki masaya bıraktı. Sessizce çıktı odadan.

"Yaptığını beğendin mi kız utandı."

Savaş omuz silkti. "Hadi bebeğimiz acıktı yemek yiyelim."

Sıla oturduğu yerden bu sefer kalkarak Savaş'ın yanına yerleşti. Savaş o esnada kendi önüne koca bir pizza ve kola açarken Sıla'nın önüne ton balığı salatası ve portakal suyu koymuştu. Sıla bir pizzaya bir de salataya bakıyordu. Evet evet Savaş kesinlikle pizzayı Sıla'ya salatayı kendine almıştı yanlışlıkla yanlış yerlere koymuştu. Pizzaya uzanıyordu ki Savaş'ın eline hafifçe vurmasıyla durdu.

"Önünde ki Sıla. Pizza yok. Hamilelik şekerin yükselir."

Sıla'nın gözleri doldu. Sesini titreterek konuştu. "A-ama bebeğimizin canı pizza çekmişti." Dedi bir yandan da karnını okşayarak.

Savaş Sıla'nın dolan gözlerini gördüğün de içinden bir parça koptuğunu hissetti ama olmazdı. Bebeğinin ve karısının sağlığını düşünmek zorundaydı. Keşke kendi için de salata siparişi verseydi.

"Sarışın."

Sıla bu sefer tek damlayı firar ettirmişti sol gözünden. "Peki, doğduğun da kafası pizza olarak doğsun çocuğumuz. Napalım bu da onun kaderiymiş."

Savaş kaşlarını çattı. "Ne demek kafası pizza olarak doğacak?"

Sıla göz yaşını silerek hararetle konuştu. "Bilmiyor musun? Bir annenin canı bir şey çekerse ve olmazsa, yiyemezse çocuğun vücudunda o şeye benzer bişey olurmuş doğum lekesi gibi. Benim çocuğum da pizza kafa olacak, olsun. Ben onu öyle de severim."

Savaş duydukları ile tam anlamıyla şoka girmişti. Çocuğu pizza adam olamazdı!

Çekine Çekine bir dilim alarak uzattı Sıla'ya. "Sadece bir dilim sarı, bir dilim."

Tabi ki o bir dilim,büyük boy bir pizza olmuştu. Savaş sadece bir dilim yiyebilmiş sonra da Sıla için aldığı salatayı yemişti. Bu olaydan sonra kendisine bile sağlıksız yiyecekleri yasaklamıştı. Sıla aklımda duracağına midem de dursun diyerek yediği pizzadan sonra üstüne güzel de bir kola çekmişti. Bugünlük ziyafeti bitmişti. Savaş'ın boynuna doladı kollarını. ''Aşkım çok düşünceli bi babasın. Bebeğimizin canı da tam olarak pizza istiyordu. ''

Savaş yapmacık bir gülümseme ile karşılık vermişti. Çünkü içi hala rahat değildi. Acaba kustursa mıydı Sıla'yı? Sonuçta pizzayı yemişti çocuğu pizza kafa olmayacaktı. Savaş'ın derin düşünceleri bu sefer de çalan kapıyla bölünmüştü. Savaş'ın cevap vermesine kalmadan kapı açılıp içeri Emre girmişti.

Emre normal şartlar da kapıyı tabikide çalmazdı. Ama içeride Sıla ile uygunsuz bir durumda olmasına karşılık uyarı amaçlı çalıyordu. Emre içeri girince Savaş'ta başını kaldırıp kuzenine baktı.

''Ooo Emre Bey bu teşrifinizi neye borçluyuz?''

Emre lafı dolandırmadan konuya girdi. ''Yarın düğünüm var.''

Savaş aval aval kuzenine baktı. ''Oğlum heyecandan tarihleri karıştırdın herhalde, düğün haftaya yarın.''

''Yoo yarın.'' diye cevapladı Savaş'ı Emre.

Savaş şaşkınlıkla karısına baktığında onun herhangi bir şaşkınlık tepkisi vermediğini farketti. Sarışını bu aralar sarı cadı olma yolunda ilerliyordu. Yine Emre ile iş birliği yapmıştı anlaşılan.

''Sıla?''

Sıla gözlerini kaçırdı. ''Evet biliyorum. Sürpriz yapmak istemiş işte ben de yardımcı oluyorum.''

Savaş artık bozulmaya başlamıştı ama.''Benim neden bir gün önceden haberim oluyor?''

Emre güldü. ''Çok açık değil mi kuzen?''

''Neresi açık?''

''Birincisi Esra'ya karşı ağzından kaçırabilirdin.'' dedi Sıla.

''İkincisi düğünümde olası, planlanmış bir eşek şakası istemiyorum.'' diye imayla devam ettirdi Emre.

Yalan yoktu. Savaş kaç gündür cani planlar içerisindeydi ama elbette bunu çaktıracak değildi. ''Ben sana en büyük şakayı kızını alarak yapacağım Emre.''diyerek lafı gediğine oturtmuştu.

Emre sinirlenmişti ama yarın ki vuslatı kendine hatırlatarak sakinleşmeye çalıştı. ''Her neyse her şey hazır. Sadece Esra'nın haberi yok onun da yarın olacak zaten Evet derken. Sende yarın Sıla Esra'ya hazırlanması için yardım ederken düğün yerini kontrol ediyorsun anlaştık koçum.''

Savaş kollarını birleştirdi. ''Yatak odanız hazır mı? Peki sana yiyecek bir şeyler lazım mı? Onlara da el atayım?''

Sıla kulaklarını kapatarak çemkirdi. ''Savaş kes sesini iğrençsin ya.''

Emre Sıla burada olmasaydı vereceği cevabı biliyordu. Parmak salladı. ''Senin bebeğin bir kız olsun Savaş göreceksin gününü. Yat kalk oğlum olsun diye dua et bence Allah'a.''

Savaş he he dercesine başını sallamıştı.

Emre Esra'ya bu gece eve gelmeyeceğini belirten bir mesaj attıktan sonra doğruca markete gitti. Hem Esra'yı merakta bırakmak gıcık etmek istiyordu hem de evlerinin son eksiklerini halledecekti. Hayatında belki de ilk defa mutfak alışverişine çıkıyordu ama son olmayacağını şimdi anlamıştı. Bir daha ki sefere Esra ile gelecekti.

Esra ise aynı saatlerde evde kudurmakla meşguldü. Ne demekti acaba bu gece eve gelmeyeceğim? Habersiz bırakmak ne anlama geliyordu. Kaç kere aradıysa da açmamıştı Emre. Esra sinirden tepinerek uyumaya çalıştı ama mümkün değildi. Aklı Emre'deydi nerede kalıyordu, kiminleydi, eve neden gelmiyordu?! Sabahı zar zor etmişti. Ayşe Hanım onu uyandırmaya geldiğinde Esra zaten uyanıktı. Saat sabahın sekiziydi. Dün gelinliğini alacağı için şirkete gitmemişti ama bugün gidecekti. Alelacele bir kahvaltı yaptıktan sonra hazırlanıp evden çıkmıştı. Tam taksiye binecekken Emre'nin arabasını görmesiyle durdu. Şeytan diyordu bin taksiye git. Ama Esra, Emre kadar umursamaz olmayacaktı.Açtığı taksi kapısını kapatarak arabadan inen Emre'nin yanında gitti.

''Ooo Emre Bey teşrif edebilmişler. Hoşgeldiniz. ''

Emre bundan daha da berbat bir karşılama bekliyordu o yüzden şimdilik iyi gidiyoruz diye düşündü. Gülümseyerek Esra'ya sarıldı.

''Sevgilim beni çok mu özlemiş. ''

Esra bir şey olmamış gibi davranan Emre'ye daha da gıcık olmuştu şimdi. ''Bilmem özlemiş mi git kiminle kaldıysan ona sor.''

Esra Emre'nin kollarının arasından çıkmaya çalışıyordu ama Emre ona izin verecek gibi görünmüyordu. ''Gel, seni çok güzel bir yere götüreceğim.''

Esra omuz silkti. ''İşlerim var benim gelmiyorum.''

Emre Esra'nın saçlarını öptü. ''Benden önemli işin olamaz. Dün gece nerede olduğumu anlatacağım sana.''

Esra bunu duyduktan sonra biraz daha yumuşamıştı. Evet dün gece nerede olduğunu merak ediyordu. Sessizce arabaya bindi. Yol boyunca Emre'nin radyo da çalan şarkıya neşeli bir şekilde eşlik etmesini dinlemişti. Bu adam neden sinir bozucu derece de neşeliydi acaba?

Esra radyoyu kapattı. ''Sen niye bu kadar neşelisin? Benim sinirimi bozuyorsun.''

Emre daha da güldü. ''Neşeli olmam sizin sinirinizi mi bozuyor küçük hanım?'' Uzanıp yanağından makas aldı.

''Evet. Neşeli olunacak ne var ben niye göremiyorum?''

Emre tek eliyle arabayı kullanıyor bi yandan da diğer eliyle gökyüzünü gösteriyordu. ''Hava güzel sevdiğim güzel neden neşeli olmayayım.''

Esra biraz biraz yumuşamış mıydı sanki?

Gidecekleri yere kadar daha konuşmamışlardı. Esra önünde durdukları oteli görünce Emre'ye döndü. ''Ne işimiz var burada Emre?''

Emre Esra'nın elinden tutarak onu içeri sürükledi. ''Göreceksin şimdi. ''

Asansöre binip yukarı çıktıklarında üzerinde gelin odası yazan kapıdan içeri girdiler. Esra hala idrak etmeye çalışıyordu olanları. Oda da Sıla'yı görünce daha da şaşırmıştı.

''Sıla?''

Sıla gülümseyerek arkadaşına bakıyordu. Sonra Emre'ye döndü. ''Benim ufak bir işim var hemen geliyorum.''

Amacı elbette ikisini yalnız bırakmaktı.

Sıla kapıyı da ardından kapatınca Emre Esra'ya dönüp yüzünü avuçlarının arasına aldı. Dudağını saliselik öpüp geri çekildi. Esra hala alışamamıştı. Her yakınlaştıklarında kalpten gidecek gibi oluyordu.

''Benimle evlenir misin?''

Esra kaşlarını çattı. ''Bunun cevabını verdiğimi hatırlıyorum .''

''Evet verdin, ama ben bugün için soruyorum. Yani bugün benimle evlenir misin?''

Esra'nın göz yaşları sanki hazırda bekliyormuş gibi tek tek dökülmeye başladı. ''Şimdi bugün?'' diye konuştu sorarcasına.

''Evet her şey hazırdı haftaya kadar sabredemedim.''

Esra kocaman bir gülümseme bahşetti. Ağlarken gülmek çok güzeldi şuan. Hayatının dönüm noktasındaydı.

''Çık.'' diye cevap verdi Esra Emre'ye. Kendini hemen toparlamıştı.

Emre kaşlarını kaldırdı ''Çık derken?''

''E çık da hazırlanayım.''

Emre tekrar tekrar Esra'yı öpüp sarıldı. ''Çıkıyorum iki saat sonra buradayım.''

Emre çıktıktan sonra Sıla gelmişti. Kuaför, makyöz gelmişti herkes bir yandan Esra'nın hazır olması için çabalıyordu. Saçı ve makyajı bittikten sonra gelinliğini giymişti. Saçları örgülü dağınık bir topuzdu. Aralara siyah saçına tezat beyaz tokalar çiçekler yerleştirmişlerdi. Esra her ne kadar istemese de Ayşe Hanım ve Sıla'nın önerileri ile uzun kuyruklu bir gelinlik seçmişlerdi.

''Ay valla benim bile evlenesim geldi seninle Esra.''

Sıla'nın samimi yorumuna Esra kıkırdamakla yetinmişti. Aynadaki yansımasına bakarken böyle bir şeye dönüşmeyi beklemediğini fark etti Esra. Makyaj ve gelinlik insanı değiştiriyordu. Esra mutluydu hiç olmadığı kadar.

Hemde heyecanlıydı.

Ayşe Hanım'da gelip gelinini görmüştü. Erken düğün mevzusundan elbette onun da haberi vardı. Davetiyeleri ona göre düzenlemişti çünkü. Emre'de geldikten sonra herkes ikiliyi yalnız bırakmıştı.

Emre gözlerinin önündeki meleğe benzettiği sevgilisine yaklaşıyordu ki kapı birden açıldı.

''Durun!''

Emre arkasından gelen Savaş'ın sesi ile gözlerini sıkıca yumdu.

Sabır dedi kendi kendine. Sabır... Az kaldı. Bir aylığına yoksunuz Emre az kaldı. Kendi kendine telkinler vererek Savaş'a döndü. ''Evet Savaş.''

Savaş hızlı bir manevra ile Esra ve Emre'nin arasına girdi.

''Siyah kredi kartımı vermiştim ben şimdi de kırmızı bir kredi kartı istiyorum, malum.''

Savaş'ın piç gülümsemeyle söyledikleri Emre'yi çok etkilememişti. Tek sıkıntı çıkardığı sorun keşke bu olsaydı. Ceketinin iç cebinden cüzdanını çıkarıp Savaş'a uzattı. ''İstediğini al ve git.''

Savaş hayretle elindeki cüzdana bakıyordu. ''Adam benden de görgüsüz çıktı be.''

Cüzdanla beraber odadan çıktı. Esra heyecandan bir şey yapamıyor söyleyemiyor sadece olanları izliyordu.

Emre yaklaşıp Esra'nın ellerini tuttu. ''Çok güzelsin.''

Kimilerine göre basit iki kelimeydi belki de.. Ama öyle değildi işte. O iki kelime Emre'nin tüm dillendiremediği duygularının karşılığıydı. Hayattan hiç böyle bir beklentisi olmamıştı. Aşık olmak, evlenmek, çocuk... Bunları istememişti. Ama hayat karşısına öyle bir kadın çıkarmıştı ki ondan gelen her şeye kabuldü. En başta onun sevgisi ve ona verecek çocuklar Emre'nin en büyük isteği ve kabulüydü. Yokluğunu düşünmek bile Emre'yi mahvediyordu.

Daha fazla konuşmadılar. Sadece sarıldılar. Bu seferlik böyle konuştular. Kalpten kalbe akan duyguları konuştu.

Hostesin onları uyarmasıyla birlikte nikahın kıyılacağı, düğünün olacağı salona doğru el ele ilerlediler. Esra'nın kalbi çıkacak gibiydi. Emre elini tutmasa belki de çoktan yerle buluşmuştu bedeni. Oturmak için saniye sayıyordu.

Oturdular. Oturunca heyecanının geçeceğini sanıyordu ama hayır daha çok artmıştı.

Nikah memuru Esra'ya sormuştu ilk soruyu. Esra evet diyecekti ama sesi neredeydi acaba? Karşısında Ayşe Hanım'ın ona destek çıkarcasına sıcak bakışlarını gördüğünde toparladı kendisini.

Mikrofona uzanıp cevap verecekken Savaş araya girdi. ''Baskı uyguluyor bu adam sana dimi o yüzden tereddüt ettin.''

Emre bu çocuğu öldürecekti başka bir yolu yoktu!

''Baskı var memur bey alın damadı içeri.'' Nikah Memuru Savaş'a öyle bi bakmıştı ki.. ''He pardon siz nikah memuruydunuz dimi. ''

Salon Savaş'a gülerken nikah memuru sorusunu yineledi. Bu sefer Esra güçlü bir evet ile karşılık verdi. Emre'de aynı şekilde cevap vermişti.

Onlar artık karı kocaydı. Aileydi, arkadaş, birbirlerinin her şeyleriydi.

''Bende sizi eş ilan ediyorum.''

Nikah memurunun sözünden sonra ayaklandılar. Nikah memurunun verdiği kırmızı aile cüzdanını Esra on kilo altınmışçasına tutuyordu. Belki de altından daha değerliydi. Emre duvağını açıp onu alnından öpmüştü.

Sonra ilk danslarını yapmaları için herkes onları dans salonunda yalnız bırakmıştı. Esra'nın heyecanı biraz olsun yatışmıştı.

''Karıcım?''

''Efendim kocacım.''

''Bence direk evimize gidelim danstan sonra ne dersin?''

Esra kıkırdadı. ''Saçmalama Emre onca insan geldi düğün için görmüyor musun?''

''Of onlar eğlenecek diye biz iki saat bekleyecek miyiz?''

Esra Emre'nin bu hallerine gülüyordu. Ama şimdilik.

Danslarından sonra Esra ve Emre masalarına oturmuştu. Çalan bir hareketli şarkıyla herkes yavaş yavaş ayaklanıp oynamaya, dans etmeye başlamıştı. Düğün için Nazenin'de arkadaşları da taa Çanakkale'den gelmişti.

Her ne kadar Emre istemese de Can'ı ve sevgilisini de çağırmıştı. Tabi evlendiklerini gözüne sokmak için iyi bir fırsattı Emre için.

Savaş biten müzikle mikrofonu eline aldı. ''Hoşgeldiniz sayın misafirler, şimdi damadımızı ortaya çağırıyoruz. Çiftetelli attırmadan bırakmayız değil mi?''

Emre tek tek yazıyordu, intikam soğuk yenecek bir yemekti. Emre'nin zorla sahneye çıkmasını izleyen Esra'da onun bu haline gülüyordu.

Ama ne yazık ki gülmesi uzun sürmemişti. Garsonlardan birinin ona uzattığı kağıdı okumasıyla gülüşü donmuştu.

Continue Reading

You'll Also Like

Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

67.7K 5.7K 13
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
133K 21.5K 46
TÖRE & ADALET SERİSİ 2. KİTAP♟️👠🎓
916K 51.1K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
3.7M 230K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...