KİRLİ MİRAS (TAMAMLANDI)

By bulutsal

783K 48.8K 5.5K

Tedirgince yanına yaklaşmıştı Esra. Ne dese bilemiyordu, babasını kaybetmiş birine ne denirdi ki? Söylediği h... More

KM-1
KM-2
KM-3
KM-4
KM-5
KM-6
KM-7
KM-8
KM-9
KM-10
KM-11
KM-12
KM-13
Sürpriz
KM-14
KM-15
KM-16
KM-17
KM-18
KM-19
KM-20
KM-21
KM-22
KM-23
KM-24
KM-25
KM-26
KM-27
KM-28
KM-29
KM-31 (Özel Bölüm)
KM-32
KM-33
KM-34
Alıntı
KM-35
KM-36
KM-37
KM-38
KM-39
KM-40
KM-41
KM-42
KM-43 (Özel Bölüm)
KM-44 (Final Part 1)
KM-45 (Final Part 2 - The End)
YARDIM!
BAL TADINDA
Bekliyorummm
Ben Aşıkken

KM-30

13.3K 934 99
By bulutsal

Selamlar 💁 Sizlere uzun bir bölüm ile geldim 💃 Bu bölüm de çok sevgili  nslhn5828 yani Neslihancığımla ortak karakterlerimizi ortak nokta da buluşturduk. Bölümün sonlarına doğru ne demek istediğimi anlayacaksınız 👧👨 Bölümün devamlılığı açısından Neslihan'ın da bölümüne göz atın derim😉 Bir daha ki bölüm daha büyük sürprizlerle karşısınızdayım Emre sonda boşuna o cümleyi kurmuyor güvenin bana😍😘

Kim olabilirdi? Bu konudan Emre'ye bahsetmeli miydi?

Bunu da ciddiye almama kararı verdi. Çevresinde herhangi bildiği bir düşmanı yoktu ve isimsiz kağıtlara pabuç bırakamazdı.

Esra sabah burnuna gelen kokularla uyanmıştı. Bünyesi bu tarz şeylere alışık olmadığından garipsemişti. En son ne zaman hazır bir kahvaltıya oturmuştu acaba? Yattığı yataktan kalkıp esnedi. Pijamalarını çıkarıp üzerine şirket için uygun bir şeyler geçirdi.

Uzun süredir mini etekleri bırakmıştı birileri yüzünden ama canı etek giymek istiyordu çokta kısa olmayan kumaş siyah bir etek  üzerine toz pembe bir gömlek giyip aşağı indi.

Ortalıkta kimse görünmüyordu. Mutfakta olabilirler düşüncesiyle mutfağa girdi ve yanılmadığını fark etti. Ayşe Hanım yardımcısı ile birlikte yaptığı böreği dilimliyordu bir yandan da mutfakta ki masaya bir şeyler yerleştiriyordu.

Ayşe Hanım börek dolu tabağı masaya koymak için döndüğün de Esra'yı görüp içten bir gülümseme bahşetmişti gelinine.

"Günaydın güzel kızım. İyi uyudun mu?"

Esra da aynı şekilde sıcak bir gülümseme ile karşılık verdi. "Günaydın. Mışıl mışıl uyudum, teşekkür ederim."

"Boşver teşekkürü gel bakalım sofraya. Patatesli börek seviyorsundur inşallah?"

Esra sofraya otururken başını olumlu anlamda salladı. "Sevmez miyim, zahmet etmeseydiniz keşke ama."

Ayşe Hanım sahte bir kızgınlıkla baktı gelinine. "Ne zahmeti kızım, gelinimle kahvaltı yapacağım börekler çörekler az gelir."

Esra yine mutlulukla gülümsedikten sonra tabağına bir kaç dilim börek alıp yemeye başladı. Cidden mükemmel olmuştu.

"Cemre yok mu ?"

"Yok kızım, okulda."

Esra tam bir şey daha soracakken kapı çalmıştı.

"Elif tatlım kapıya bakar mısın?"

Esra kahvaltısına geri dönecekken burnuna dolan kokuyla başını kaldırdı. Kimin geldiğini anlaması için sesini duymasına veya görmesine gerek yoktu.

"Emre" diyerek arkasına döndüğün de Emre kahkaha atmadan edememişti.

"Bak anne görüyorsun değil mi? Daha görmeden ben olduğumu anlıyor.''

Esra yaptığı şeyin farkına varınca utanmıştı. Ayşe Hanım gelinini daha fazla utandırmamak için duymamış gibi yaparak yemeğine devam etti.

Emre eğilip Esra'yı yanağından öptü. Esra karşılık vermeden önüne dönünce Emre annesinin yanına gidip onu da öptü.

"Senin burada ne işin var oğlum?"

Emre Esra'nın yanına oturdu. "Evim çünkü anne. Hani yüzde yirmi beşi benim üzerime. "

"Cevap verme anneye hergele. Senin bu eve girmen yasak onu diyorum."

Emre ortadaki tabaktan bir kaç dilim daha Esra'nın tabağına koyduktan sonra kendi tabağına da üç dört dilim aldı. Esra hayranlıkla yaptıklarını izliyordu. Zaten tabağın da börek vardı.

Emre onu merakta bırakmak istemedi. "Kuş kadar yiyorsun bunların hepsini bitir. Sana da gelince anneciğim, anne kahvaltısından mahrum mu kalacağım bunca zaman? Aç mı kalayım?"

"Dedi evde en son on yaşında kahvaltı eden sevgili oğlum."

Ayşe Hanım'ın sözleriyle Esra kahkahasını tutamamıştı.

Emre Esra'ya uyarıcı bakışlar attı. "Sen önce  tabağındakileri bitir. "

Esra omuz silkerek önüne döndü. Canına minnetti.

"Sevgilim ve annemi görmeye geldim anne oldu mu?"

"Oldu oğlum. En azından dürüst oldu, tabi sevgilimi görmeye geldim kısmı."

Emre başına atılan taşı takmadan böreklerine yumulmuştu.

Eli çayına uzandığında bittiğini fark etmişti. Elif hemen doldurmak için uzandığında Esra eliyle onu durdurdu. Ayağa kalkıp çaydanlığı aldı.

Emre'nin çayını kendi doldururken Emre onu hayranlıkla süzüyordu.

"Hatunum işte, alıştırma yapıyor evliliğe."

Esra yerine oturduğunda Emre  annesinin varlığını unutarak onu öpmek için uzanırken Esra geri çekildi.

"Annemden mi çekiniyorsun?" Dedi muzipçe .

Esra utandırılmanın intikamını elbet fitil fitil alacaktı.

"Emre!"

"Neyse ben doydum sizin de beş dakikanız var sonra şirkete geçersiniz. Esra'yı eve erken bırakıyorsun oğlum tamam mı. Saat yediyi geçmeyecek."

Emre oflarken Ayşe hanım onu önemsemeden mutfaktan çıktı.

Esra Ayşe Hanım gözden kaybolur kaybolmaz sinirle Emre'ye döndü.

"Senin benimle alıp veremediğin mi var be adam?!   Utandırıp duruyorsun!"

Emre şuan onu duymuyordu çünkü çok özlemişti. Esra'nın hafif parlayan dudaklarına kendi dudaklarını bastırdı.

Aynı anda Esra onu itmişti. "Sen beni duymuyor musun acaba? Annen evde ya annen!"

"Yani?"

Esra ayağa kalktı. "Delirteceksin beni Delirteceksin?!"

"Bebeğim seni zaten delirtmiyor muyum ben ?"

"Al sana Savaş iki."

Esra homurdanarak mutfaktan çıkıp çantasını ve ceketini aldı. Utanıyordu işte nesini anlamıyordu? Ama intikamı çok pis olacaktı!

Şirkete girdiklerinde toplantıya az bir vakit olduğu için direk toplantı odasına geçmişlerdi. Bu iş çok önemliydi şirketlerinin geleceği için o yüzden Emre de çok gergindi. İşte kulun istediği bir göz Allah'ın verdiği iki gözdü.

Emre baş köşeye kurulmuştu ama Esra ne yapıp ne edip onu yanına alması gerekiyordu.

Bunun için Savaş'tan yardım alabilirdi.

Onu yanına çekip kulağına eğildi. "Savaş bir sebep çıkar ve Emre ye o koltuğa kendin oturmak istediğini söyle ne yap ne et onu benim yanıma gönder!"

Savaş Esra'nın bu isteğini sorgulamadı. Çünkü minik bebeğinin teyzesi ne derse o olmalıydı.

Emre'ye orada oturmak istediğini şirketin sözcüsünü tanıdığını ve daha kolay ikna edebileceğini söylemişti.

Emre ilk defa Savaş'ı böyle gördüğü için ses etmemiş Savaş'ın sağ tarafına oturmuştu. Yanında Esra onun yanında da Sıla.

Firma yetkilileri de gelip tek tek kuruldu masaya. Toplantı başlamış en önemli yerlerindeydi şuan.

Esra yavaşça ayağını Emre'nin bacağına sürttü.

Emre hissettiğim şey doğru mu dercesine sevgilisine çaktırmadan bir bakış attı ve Esra'nın muzip bakışları ile karşılaştı.

Esra durmayacaktı. Emre'ye annesinin yemek masasında yaptıklarını hatırlatırcasına eliyle Emre'nin bacağını okşamaya başlamıştı.

Emre şuan kelimenin tek anlamıyla şok olmakla etkilenmek arasında gidip geliyordu.

O esnada adam Emre'ye bir soru yöneltmişti ancak Emre Esra'nın etkisinde olduğu için soruyu duymamıştı bile.

"Emre?" Savaş'ın sesiyle kendine gelmişti ama aklı hala bacağında ki o uzun parmaklarda ve o uzun parmakların  gideceği yerdeydi.

"Kerem Bey bir soru sordu."

"Hıı?"

Esra Emre'nin bu tutuk haline sırıtıp masanın altındaki elini kendi bacağının üzerine bıraktı. Emre şuan toplantının ortasında olmasaydı ne yapacağını iyi bilirdi. Bu kız adil oynamıyordu. Esra yavaşça Emre'nin elini hareket ettirirken  sevdiği adamın kulağına eğildi.

"Toplantı sence de çok sıkıcı değil mi?"

"Evet."

Emre'nin sesli söylediği kelimeyle herkes ona dönmüştü. Savaş kaşlarını çattı. "Ne demek evet bu bizim için zarar olur Emre."

"Size demedim."
Emre sıçtığını daha fazla sıvamıştı.

Herkes ona bakarken birden ayaklandı. "Siz devam edin benim çıkmam gerekiyor."

Esra alelacele çıkan adamın ardından kahkahasını bastırdı.

Toplantı bittiğinde Esra hiçbir şey olmamış gibi odasına girmek için kapısını açmıştı odaya girmesiyle kolundan çekilip kapanan kapıya sırtının çarpması bir olmuştu.

Esra ona tehlikeli bakan Emre'yi kendine bu kadar yakın gördüğünde korkmuştu açıkçası. Ama bunu ona belli edecek değildi.

"Emre Bey neden toplantıdan erken çıktınız acaba?"

"Bilmem sizce neden Esra Hanım?"

Emre kısık sesle söylemişti bunu ve Esra tamamen iptal olmuştu. Boynuna değmek üzere olan ama asla değmeyen dudakları öpmek istiyordu. Emre'nin, boynunu yalayan nefesi şuan onu maksimum etkiliyordu. Esra zoraki konuştu.

"Ben de bilmiyorum Emre Bey toplantı sıkıcı gelmiş olabilir."

Emre biraz daha aşağı inerek gömleğinin yakasını çekiştirdi. Açıkta kalan köprücük kemiğine dudaklarını değdirdi.

"Evet sıkıldım. "

Esra daha fazla kelimelerle zaman kaybetmek istemiyordu ama Emre dudağına kadar gelip öpmeden geri gidiyordu.

"Emre?"

"Hıı?"

Esra tam ağzını açmış cevap verecekken tıklatılan kapıyla ateşe değmiş gibi Emre'yi itti.

Emre sinirlenmişti. Hem o kapının çalmasına hem de Esra'nın onu öyle itmesine. Sanki birinden gizledikleri bir şey vardı!

Esra kapıyı açtı. Gelen sekreterdi.

"Esra Hanım yine bir zarf  geldi efendim."

Esra yine o zarflardan biri mi diye tedirgince kızın uzattığı zarfı aldı. Emre buradayken olmamalıydı.

"Teşekkürler canım."

Kapıyı kapatınca Emre merakla Esra'ya baktı. "Ne zarfı o ?"

Esra zoraki gülümsemeye çalıştı. "Ah.. Hiç, önemli değil."

Zarfla birlikte masasına doğru yürüdü ve çekmecelerden birine tıkıştırdı.

"Sekreterim yine dedi Esra. Kim sana yine yine zarf gönderiyor?"

Esra kendini kapana kısılmış hissediyordu şuan. Bir şeylerden emin olana kadar Emre'ye anlatmak istemiyordu.

"Eski bir arkadaşım cidden mühim bişey yok. Hadi biz çıkalım."

Emre'ye inandırıcı gelmese de Esra'ya güveniyordu. Önemli bir şey olsa anlatırdı.

Esra meraktan tırnaklarını kemire kemire arabaya binmişti. Emre'den yırtmıştı ama o kağıdın içinde ne yazıyordu çok merak ediyordu ayrıca Emre'ye yalan söylemiş olması da onu huzursuz ediyordu.

Esra ertesi sabah erkenden evden çıkıp koştur koştur şirkete gitmişti. Ne Ayşe Hanım'ın uyanmasını ne de Emre'yi bekleyemedi. Zaten bugün her şeyi Emre'ye anlatacaktı ama önce o kağıtta neler yazıyor bilmeliydi. Hemen çekmeceden kağıdı aldı.

Elleri birbirine dolaşıyordu ama sonunda açtı.

"Bence kimi araman gerektiğini biliyorsun."

Bu saçmalık neydi şimdi? Esra kimi arayacaktı ki?

Düşündü..

Düşündü...

Emir.

Kahretsin! Bunları Emir mi gönderiyordu?

Onun o lanet yerde olması gerekmiyor muydu?

Elleri titreye titreye Can'ı arıyordu ki Can da açmıyordu.

Esra şuan mantıklı düşünmediği için Can'a mesaj attı.

"Her zaman buluştuğumuz kafeye gel. Acil!"

Evet bunları gönderen kesinlikle Emir olmalıydı.

Onlarla hala uğraşıyordu, bu neyin nefretiydi ki böyle hala sönmüyordu.

Hemen kimseye görünmeden şirketten çıkmıştı. Şuan tek umudu Can'ın o mesajı görüp buraya gelmesiydi.

Esra cam kenarına yakın bir masa da oturup beklemeye başladı. Saniyeler yıllarmış gibi geliyordu ona. Zaten Emre'den gizli iş çevirdiği için pişmanlık duyuyordu ama hemen ona anlatacaktı şirkete gider gitmez.

Parmağındaki tek taş ile dalgınca oynarken önündeki sandalye de bir hareketlenme hissetti.

"Hayırlı olsun. Düğününe çağırırsın artık."

Can göz kırparak Esra'nın önünde ki sandalyeye oturmuştu.

Esra karşısındaki adamı o kadar uzun süredir görmüyordu ki herhalde yolda görse tanımazdı. Can çok farklıydı hem de çok. Giyiniş tarzından bakışlarına kadar her şey değişmişti. Sanki... sanki olgunlaşmıştı. Ama gözlerinin içinde bir yerlerde o eski muziplik vardı.

Esra hala ona kırgındı. Onu kandırdığı için kalbi kırılmıştı. Çünkü Can onun için gerçek bir arkadaştı. Ama şuan o kırgınlığı  önemsemeyecekti çünkü söz konusu Emre'ye atılan itiraftı.

Esra tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken onu durdurdu.

"Acil bir şey olmasa beni hayatta aramazsın biliyorum. Ama o önemli şey neyse iki dakika beklesin. Ben çok özür dilerim yaptıklarım kötü şeylerdi ama yemin ederim cahil ve abimin etkisindeydim. Senin gururunu o şekilde kırmak istemezdim. Özellikle de o insanların önünde." Can o insanlar derken Emre'yi kast etmişti o zamanlar araları kötü olduğu için bunu söylemişti.

Esra anlayışla başını salladı. "Oldu bitti Can şuan eskiyi konuşmayalım olur mu?"

"Affetin farz ediyorum o zaman ve seni biriyle tanıştırmak istiyorum aslında ama önce  söyle bakalım acil olan neymiş?"

Esra çantasından üç tane kartı çıkarıp Can'ın önüne koydu. Can kartları incelerken o da konuşmaya başladı.

"Emre bana evlenme teklifi etti. O günden sonra bana böyle kartlar gelmeye başladı ve ben abinden başka düşman tanımıyorum çevremde. Lütfen üzerine alınma ama bunları o yapmış olabilir mi?"

Can kaşlarını çatmış kartlarda yazanları inceledi. Esra'ya döndü. "Babam abimi ekvatorda bir ülkeye gönderdi. Orada gönüllü yardım yaparak hem öfkesinden hem vücudundaki maddeden arınıyor. Onun haberi yok ama her adımından haberim var. Böyle bir şey yapması mümkün değil ama senin için araştıracağım."

Esra'nın içi Can'ın bu anlattıkları ile rahatlamamıştı ne yazık ki. Ama araştıracağım demesi içine biraz Olsun su serpmişti.

"Teşekkür ederim Can. Seni de alıkoydum."

Can kızgın bir şekilde tısladı.
"Bu işin içinden de abim çıkarsa onu kendi ellerimle öldüreceğim."

Esra kızgınlığını bir nebze olsun yumuşatmak için demin bahsettiği şeyi sordu. "Neyse şimdilik rafa kaldıralım. Biri ile tanıştırmak istiyorum dedin demin kimmiş o biri?"

Can'ın aklına Başak gelince birden uçup gitmişti bütün öfkesi. Telefonunun kilidini açıp Esra'ya uzattı.

Esra duvar kağıdında ki fotoğrafa uzun uzun baktı. Kız resmen afetti.

"Bu güzelliğin sana baktığına emin miyiz Can?"

Can sağlam bir kahkaha attı. "Tabi ki de bakıyor ne sandın. " sonra birden ciddileşti. "Senden hoşlandığımı sanıyordum ama seni o adamın yanında görünce bir şey hissedemedim. Seven insan kıskanırdı değil mi? Ben kıskanmadım. Nedense mutlu oldum. Ona bakarken dünya da sanki başka biri yokmuş gibi bakıyordun ve senin için sevindim. Sonra da Başak'ı gördüm zaten Allah'ta belamı verdi."

"Ama tatlı bela." Diye araya girdi Esra.

Can gülerek onu onayladı. "Hem de en tatlısından."          

Esra refleks olarak uzanıp Can'ın elinin üzerine elini koydu. Ama bu şefkatli bir dokunuştu. Şuan Savaş neyse Can da oydu onun için.

"Mutlu olmana sevindim. O kız her kimse senin bakışlarını bile değiştirmiş. Onu kaybetme. Onu kaybedersen şuan ki Can'ı da kaybedersin."

Can sıcacık bir gülümseme ile karşılık verdi arkadaşına, dostuna. Evet dost, baştan beri dost olmalılardı zaten.

"O zaman sen o sert herifi bende pamuk prensesimi kaybetmeyelim .

Esra Can ile olan konuşmasından sonra kendini hemen Emre'nin odasına atmıştı. Vicdan yapıyordu hemen her şeyi Emre'ye anlatacaktı. Emre şuan toplantıdaydı.

Sabırla bekledi.

Sonunda gelmişti.

Emre odasına girince Esra'yı görmesi ile çatılmış kaşları birden düzelmiş. Yüzüne gülümseme yayılmıştı...

"Sevgilim."

Esra Emre'nin kucağına sığındı.

"Sana bir şeyler anlatmam gerekiyor."

"Biliyorum güzelim. Dinliyorum."

Esra bir çırpıda gelen kartlardan ve Can ile olan buluşmasını her ayrıntıya kadar Başak'a kadar anlatmıştı.

Emre kaşlarını kah çatıyor kah yüzünde endişe ile bakıyordu sözlüsüne.

Esra anlatacaklarını bitirince merakla Emre'ye baktı. Vereceği tepkiyi bekliyordu.

"Yarın Çanakkale'ye gidiyoruz."

Continue Reading

You'll Also Like

899K 49.8K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
86.7K 5.2K 16
Unutulmuş bir kadın, Yüzbaşı Hazal Unutulmuş. [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşlarla alakası yoktur]
20.6M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
850K 50.7K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...