8.Bölüm~Bekle Beni İstanbul

Start from the beginning
                                    

Gönder gelsin be ablacım, ne diye çekiniyorsun diyemedim tabi. "Tabi, sorabilirsiniz. Problem değil."dedim.

"Şey, merakımı hoş görün ama bu adamı çok mu aradınız acaba?"

Cevabımı Hayrişin kahkahası verdi. Kadın bir bana bir de kıkır kıkır gülen Hayriş'e bakarak, "Kusura bakmayın, haddim değil ama ne bileyim siz ve nişanlınızı aynı kareye sokamadım bir türlü."dedi.

Yüzüme romantik bakışlar oturtarak, "Aşk..."dedim. Kadının önüne geçerek, "Engel tanımıyor ki... Kalbime söz geçiremedim, çok aşık oldum. Bildiğiniz gibi değil."diyerek kabinden çıktım.

Stratejimizi herkese anlatacak değildim. Bir gün olur da peşime düşerse, en son kimlerle konuştuğumu araştırmayacağını nereden bilebilirdim.

'İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter.'diyor Cesare Pavese... Benim çocukluğum derdimi bile söyleyememekle geçmişti oysa... Hep tehdit hep dayak ve hep daha kötüsü olacağına dair söylenen sözler ile.

Bu saatten sonra derdimi söylemeyi değil ona çare bulmayı öğrenecektim. Kendi başımın çaresine bakacak ve kimseye kambur olmadan yaşayacaktım. 'Ozan peki? Niye Ozan'ın yanına gitmeyi istiyorsun Yasocum?' Yine kafamı allak bullak etmeyi başaran kafa sesi delisine katılmıyordum. Uyduruyordu. Ben Ozan'ın yanına falan gitmek istemiyordum ki, sadece İstanbul'a gitmek istiyordum. 'Yalancı Yasemin! Hani O senin kahramanındı, hani seni kurtarmaya gelmişti?' İstemiyor ki... Beni tanımıyor ve bela olduğumu düşünüyor. Zorla peşine takılacak değilim. Kaderde varsa başka şartlarda çıkar karşıma. Yani aslında, çıksa ne iyi olurdu. Toprak gözlerinde kaybolur, sonra yine onun varlığıyla yolumu bulurdum...

Kafamın içinde saçmalamam henüz bitmemişti ve girdiğim ruh halinden bok gibi bir ses ile çıkmak sinirimi bozmuştu.

"Ne bitmez provaymış be! Ağaç olduk ulan burada!"

Hayriye seke seke, ben de üzerimdeki berbat gelinlikle kabinlerden çıktık. Şahin adisi beni görünce sanırım küçük dilini yuttu. Öyle boş bakıyordu ki aklını bile kaybetmiş olması muhtemeldi.

Yanıma kadar gelerek beni baştan aşağı süzdü. "Bu günü gördüm ya, ölsem gam yemem Yaseminim..."

Doğru, bugünü gördü ya devamına gerek yok. Ayrıca huzur içinde gebermesinde de benim için bir sakınca yok.

"Henüz eksikleri var. Bitince daha da güzel olacak."dedim kendimden emin bir ifadeyle. Ne, yalan mı? Karpuz kollar eklendiğinde bence dünyanın en şahane gelinliği olacaktı...

Tüm bunları gülmeden düşünmek öyle zordu ki yanaklarımın içini ısırmaktan cümlemin sonunu zor getirmiştim.

Dilber cadısı az önce Hayriş'in oturduğu pufa oturmuş memnuniyetsiz bir suratla bana bakıyordu. Şeytan dürttü. "Yenge, nasıl çok güzel değil mi gelinliğim?"

"He, çok güzel... Şahtın şahbaz olmuşsun Yasemin..."

Beni iltifatlara boğacak değildi ya, ondan gelecek yorum da ancak bu olurdu. Oturduğu yerde dikleşerek Şahin'e döndü. "Biz buradaki işleri halledene kadar sen de git damatlığını al Şahin. Yarım saat sonra alırsın bizi."dedi.

Bu harika bir fikirdi bence...

Şahin'in ne söylediğini bile dinlemeden görevli kadının yanına gittim. "Hadi alalım ölçüleri de çıkarayım artık gelinliğimi. Kirlenmesin..."

Uydurduğum yalanlar yüzünden bir gün çarpılacaktım ama neyse. Sonuçta tüm bunlar strateji gereğiydi ve çok pembeydi.

Devasa boyutlara sahip karpuz kolların ölçüleri alındıktan sonra yarın öğlen hazır olacağını söylediler. Düğünden bir gün önce gelinlik almak da ne bileyim, ancak etrafımdaki organize manyaklara göre bir şeydi. 'Sen hiç manyak değilsin Yaso...'diyen kafa sesime aldırış etmedim. Her dakika kafamın içinden car car konuşmak kolaydı tabi... Olayların merkezinde olan bendim, onun tuzu kuruydu.

YASEMİN (Tamamlandı) Where stories live. Discover now