Mutlu Sonsuzluk - VEDA

3.7K 230 283
                                    

OZAN

Aralık ayının en soğuk günlerinden birinde, annemin saçma sapan bahanelerle beni yeniden işimi gücümü bıraktırıp, Şarköy'e çağırmasıyla başladı her şey...

Son zamanlarda annem ve babamda bir gariplik olduğunu seziyordum ama bütüne baktığım zaman ikisinin normal hayatları da bir garip olduğu için çok fazla üstünde durmamıştım. Son geceye kadar bir şeyler çevirdiklerini az da olsa fark etmiştim ama o gece şüphelerimin yersiz olmadığını iyice anlamış oldum. Beni kapıda karşılarkenki telaşlı halleri, gözlerini benden kaçırması ve babamla her zamankinden daha uyumlu bir işbirliği içinde olmaları gözümün önünde olmayan ama muhakkak bir yerlerde pusuya yatmış gizemin ehemmiyetini açıkladı. Araba farlarının aydınlattığı bahçeden koşarak arka tarafa dolanan karartı görünmediğinden o kadar emin saklanıyordu ki, bozmadım...

Eve girdiğimde annemin kapının önüne yığdığı turşu ve bunun gibi kışlık yiyeceklerin yanında gizlediklerini sandıkları kırmızı küçük valiz, kabak gibi ortadaydı. Onu da görmezden geldim. Evin içine girdiğim andan beri her tuhaflığı görmezden geldiğim gibi...

Daha geleli yarım saat bile olmamışken annemin huzursuzca yerinde kıpırdanması, elini ayağını nereye koyacağını bilememesi ve göz temasından daimi olarak kaçınması sandığının aksine, aşırı dikkat çekiciydi. Normal zamanlarda aç mısın, muhabbetleri ben tıka basa tok olduğumu söylememe rağmen devam ederdi fakat bu kez annem değil aç olup olmadığımı, nasıl olduğumu bile sormadı. Sırf telaşını daha da artırıp, beden dilini kolayca okuyabileyim diye aç olduğumu söyledim. Aldığım cevap; evde hazırda bir şey olmaması oldu. Benim bildiğim annem ne yapar eder, aç bir insanı en iyi şekilde doyurur üstüne tatlısını da yedirirdi. Sırf neler olacağını merak ettiğim için bunu da görmezden geldim.

Ancak görmezden gelemediğim ve hiç beklemediğim şey ise; adeta kovarcasına evden çıkartılmam olmuştu. Buna da eyvallah dedim. Annemin o tombul bedeni ile koşturarak bahçeye, arabanın yanına gitmesi, duvar dibinde pusuya yatmış kaçağın yanına gittiğinin ispatıydı. Ben birazdan büyük bir manipülasyon çalışmasının baş kahramanı olacağımı sanırken annem istihbarat ajanlarına taş çıkartırcasına işini görmüş ve benim ruhumun bile duymadığını düşünmüştü. Ne büyük bir yanılgı...

Acele ile beni yolcu ettikten on beş dakika sonra vicdanına yenilerek beni araması ise hiç profesyonel değildi. O aramasa bile ben zaten bagajı açıp, o kaçağı çıkartacaktım. Hava çok soğuktu. Bu havada o daracık bagajda iki büklüm İstanbul'a gitmesine gönlüm razı gelmezdi.

Bir insanın sığacağından çok daha dar bir yerde, iki büklüm olmuş fakat buna rağmen huzuru gözlerinden okunan Yasemin, o dakikadan itibaren hayatıma öyle bir girmişti ki; tüm dengeler alt üst olmuştu.

Görevim gereği ketum, az konuşan ve çoğu kişiye göre duygusuz bir adamdım ben. Çocukluğum mutlu ve eğlenceli ebeveynleri sayesinde oldukça hareketli geçmişti. Mutlu bir çocuk, çekingen bir ergen, sonunda da tüm dünyası bilgisayarlar olan, asosyal bir adam olmuştum...

O gece, İstanbul'a henüz neden böyle bir girişimde bulunduğunu bilmediğim bir kaçakla giriş yaptığımda, iki saatin sonunda elimde işe yarar bir bilgi kırıntısı bile yoktu. Elimdeki tek veri; bu işin içinde annem ve babamın olmasının verdiği güvendi.

Ufak tefek tahminlerim elbette vardı ve o gün aklıma gelince beynime sıçrayan kanı zapt etmek hiç kolay değildi. O an bana kendi tahminlerimden çok daha fazlası lazımdı ve Yasemin, yemek yerken gösterdiği rahatlığı konuşmakta göstermeye niyetli değildi. Annemin yemek yiyene kadar geçen sürede iki defa araması ve ikinci aramada Yasemin'in aç olduğunu söylemesi bende kalan son sabır tanelerini de alıp götürdü.

YASEMİN (Tamamlandı) Where stories live. Discover now