24. Bölüm ~ Kaçan Kovalanır Mı?

2K 235 131
                                    

Keyifli okumalar

Rakı gecesinden beri geçen bir hafta, beni ve Ozan'ı bir türlü isim koyamadığım bir konuma sokmuştu. Davranışları sıcak, yakınlığı ölçülü, bakışları yine deliydi. Kalbimi çıkarıp buzluğa koysam ya da beynimi komple aldırsam belki kafamdaki soru işaretlerinden kurtulurdum ama mümkümsüz olan şeyler için kafa yoracağıma günlük aktivitelere yönelmeyi tercih ettim.

Son günlerde daha önce olmadığı kadar sık dışarı çıkmaya başlamıştı. Bir defasında listelediğim daireleri görmek için birlikte gidip gidemeyeceğimizi sormuştum ve 'acele etme' diyerek koşar adım evden çıkmasıyla kendimi Zeynep'i ararken bulmuştum. Ozan benimle gelmiyor diye evsiz kalacak değildim sonuçta.

Onu aradığımda öğleden sonra boş olduğunu ve birlikte gidip bakabileceğimizi söyleyince hazırlanmaya başladım. Kapüşonlu bir üst ve siyah pantolonumu giydikten sonra saçlarımı atkuyruğu yaparak salonda günlerdir elime alıp iki satır okuduktan sonra bıraktığım kitabı aldım.

'Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric.
Dopdoluyum'
diyordu Oğuz Atay Tutunamayanlar kitabında. Her cümlesi zihnimde bir çivi gibi mıhlanıyor ve ben kendimi buluyordum bu kitapta. Yer yer bunalıma sürükleyen cümleler de olmuyor değildi ama benim hayatımda bunalıma yer yoktu. Her acı çekene göre şekil değiştirirdi ve eğer acıyı dibine kadar çekeceğim diyorsanız hapı da yutuyordunuz. Neyse ki ben henüz acıları çilekeş bir berduş gibi kanıksamak yerine onları umursamayarak alay edebiliyordum.

Kitabın kapağını kapatıp sehpaya bıraktığımda telefonum çaldı. Arayan bana ısrarla görüşmek istediğini ve beni tanıştırmak istediği kişiler olduğunu söyleyen Güliz Hanımdı. En son bu evde görüştüğümüzden beri geçen yedinci günde bu beşinci konuşmamızdı. Kırmak ya da kırılmak istemiyordum. Çabasını, benimle geçirmek istediği zamanı anlayışla karşılıyordum. Fakat alışık olmadığım bu yeni konum bana fazla geliyordu. İstesem de annemmiş gibi davranamıyordum. Onunda bana kızıymış gibi davranamadığı gerçeğini gördüğüm ama anlamamış gibi yaptığım zamanlar da sinirimi bozuyordu.

"Yasemin, nasılsın kızım?"dedi telefonu açar açmaz.

"İyiyim, ya siz?"diye sordum bir türlü resmiyeti bırakamayarak.

"Biz de iyiyiz canım..." Onun bu resmiyetten hoşlanmadığını her defasında çoğul verdiği cevaptan anlasam da içimden başka türlüsü gelmiyordu.

"Uygunsan seni alayım ve kardeşinle tanış, canım..."dedi.

Bir kardeşim olduğu fikri her ne kadar beni heyecanlandırsa da vereceğim tepkinin yanında alacağım tepkiyi bilmediğim için heyecanımı içime gömüyordum.

"Zeynep'le beraber ev bakmaya gideceğiz. Akşam buluşsak olur mu?"dedim.

Coşkulu sesi kulaklarımda kısa bir an uğultuya neden olsa da kısa sürede toparlandım.

Ne ev bakmam hakkında bir kelime etti ne de bundan sonra nasıl bir yol çizeceğim ile ilgili. Bunu merak etsin istedim. Sorsun ve yapabileceği bir şey olup olmadığını sorsun. Ne o anne olabiliyordu bana ne de ben ona evlat.

"Toprak'la konuştum. Seni tanımak istiyor. Ayrıca çok da merak ediyor."

"Hı hı..."dedim, sırf laf olsun diye. "Ben de onu merak ediyorum."

"Tamam öyleyse. Akşam seni alıyoruz ve birlikte yemeğe gidiyoruz. Senin için bir sakıncası yoksa Ömer de katılmak istiyor bize."

Ömer Bey Güliz Hanımın eşi, Toprak'ın babasıydı ve onların çekirdek ailesinin içinde hangi sıfatla bulunacağımı sorgularken buldum kendimi. Annesi ve babası boşanmış çocukların ayrı ebeveynlerden dünyaya gelen kardeşleri olması doğaldı. Çevremizde de bunun bir sürü örneği vardı ama ben ağaç kovuğundan türemiş bir mantar gibi bir an da hayatlarına girecektim. Bunu her iki tarafında kolayca kabullenmesi kolay değildi.

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin