22. Bölüm ~ Düşmem Ben Kanatlarım Var Ruhumda

2.2K 286 229
                                    

Sabırsız Turlik'ten sabırsız kuzusuna gelsin bu bölüm. *O kendini biliyor diye geyiğimi de yapayım:)*

Keyifli okumalar...

"Uyu hadi..."dediğinde saat gece yarısını geçmişti ve dışarıda patlayan havai fişeklere aldırmadan biz konuşmaya devam etmiştik. Yeni yıl gelmiş, takvimler yenilenmiş kimin umurunda? Ben, öğrendiklerimi hazmedebilmek için bir kasa dolusu soda içsem fayda eder mi?

Göğsümün üstünde koca bir kaya parçası vardı sanki. Yıllarca ağırlığına alıştığım ve yadırgamadığım o taş bu sabah beni yerime mıhlamış gibiydi ve ben gözümü bile kırpmadığım ilk sabah ışıklarına kadar bu ağırlığın altında ezildim.

Sabaha karşı pencereden sızan cılız aydınlığı izlerken Ozan'ın kanepede başını arkaya yaslayarak uyuduğunu görüp gözlerimi asla uyanmak istemediğim bir uykuya kapattım.

Kim bilir ne kadar zaman geçmişti ki Ozan adımı seslendi.

"Yasemin..."

Sen git yetmiş iki saat porsuk gibi uyu ama yıllardır uykusuz yaşamış bir derbeder gibi uykudan ayılama. Derinden gelen sese doğru başımı çevirdim ve zorda olsa gözlerimi açmayı başardım.

"Benim çok acil çıkmam lazım Yasemin. Bir saate gelmiş olurum."dedi.

"Nereye?"dedim, Tutku'ya gidip gitmediğini sormamak için kendimle savaşarak.

"Yiğit abi bir yakınını kaybetmiş. Onları Beykoz'a bırakıp geleceğim."dedi.

Yattığım yerden hızla doğruldum. "Ya, üzüldüm. Beni merak etme, git sen..."dedim.

Hızla kanepenin üstündeki montunu alarak dışarı çıktı. Çıkmadan önce de her hangi bir şey olursa muhakkak aramamı tembih etti.

Odada tek başıma kaldığımda gözlerim akşam komodinin üstünde duran telefonumu aradı. Uzanarak aldım. Bir an evvel kendime yeni bir telefon almam lazımdı. Melek teyzenin kullanmam için verdiği bu telefonda benim varlığımı üç yıldır bilmesine rağmen umursamayan Güliz Hanım tarafından gönderilmiş olabilirdi ve ben sadakaya ihtiyaç duymuyordum. Gururumu bir akıllı telefona satacak değildim.

"Günaydın..."deyip odaya giren ve elinde kahvaltı tepsisi tutan görevliye, "Günaydın."diyerek gülümsedim. İçim yangın yeri olsa da bunu insanlara belli etmeyecektim. Tekerlekli masayı önüme çekerek tepsiyi bıraktı. "Afiyet olsun..."diyerek odadan çıktığında ilk gözüme çarpan çay bardağının yanındaki kağıda sarılı beş küp şeker oldu. Yüzüme bakıp kaç şekerli içtiğimi bilecek halleri yoktu ya...

Ah, Ozan. Bana aşık olmamak için hiçbir neden bırakmıyorsun ve ikimizi de yakıyorsun...

Tepsiyi iyice önüme çekerek tabaktaki zeytinlerden birini ağzıma attım. Tam ekmeğe uzanacaktım ki kapım yeniden tıklatıldı. Ben cevap vermeden kapı açıldı ve Cemo içeri girdi. Yanında daha önce görmediğim bir kadın ona işaret diliyle bir şeyler anlattıktan sonra yanından ayrıldı. Önümdeki tekerlekli masayı geriye iterek yataktan kalktım. Çıplak ayaklarıma aldırmadan odanın ortasında ayakta dikilen ama yanıma gelmek için bir hamlede bulunmayan Cemo'ya koşup sarıldım. Ellerini sırtıma koyarak karşılık verdi. Güven veren varlığına minnet ederek gözlerine baktım. Yorgun ve sıkıntılıydı. Elimle kanepeyi işaret ederek oturmasını istedim. İkiletmedi. Yan yana oturduğumuzda cebinden telefonunu çıkararak mesaj ekranını açtı. Bunu daha önce de uzun konuşmalar yapacağı sırada yapmıştı ama bu kez sanırım çok daha fazla olacaktı. Parmakları ekranda hızla hareket ederken başımı telefona eğdim. Bittiğinde ekranı gözümün önüne tuttu.

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin