28. Bölüm ~ Kalp Hırsızları

2K 228 106
                                    

Bölüm günü beklemekte sabırsız olmak da bana has bir hal sanırım. Dayanamıyorum:))

Bol yorumlu, keyifli okumalar...

Kapıyı kapatıp elimdeki paket ile dakikalarca bakıştım. İçinde ne var diye meraktan deliye dönüyordum ama açarsam birikecek anılarım nedeniyle korkuyordum. Elimi defalarca paketin üstünde gezdirdim. Düşünce gücüyle içindekileri göremeyeceğime kanaat getirip paketin süslü ipini çekiştirdim. Bir elimde tutup diğeriyle açmam zor olunca paketi masaya bıraktım. Süslü ipi paketin etrafından çözdüm. Beyaz üstüne siyah puantiyeli paket kağıdını özenle çıkardım. Kalbim ağzıma kadar gelmişti. İçinden çıkabilecek her şeye hazırlamıştım kendimi ama paketler dolusu ayıcıklı yumuşak şeker ve siyah saçlı minik bir bebek anahtarlık çıkmasına hazırlamamıştım. Anahtarlığı elime aldım. Ucunda sallanan bebek bana benziyordu. Uzun siyah saçları ve zeytin gibi gözleri vardı. Üzerindeki kıyafetler bile benimkilerle aynıydı. Drama bağlamamak için yumuşak şeker paketlerinden birini açıp tamamını ağzıma tıktım. Şeker her derde devaydı sonuçta. En azından benim için. Benim derdim de bu aralar pek bitecek gibi olmadığına göre Ozan adlı konuşma eksikliği çeken adam derdime derman yollamıştı. Hem derdi veren ol hem derman olmaya çalış. Yok, öyle bir dünya Ozan Efendi!

Elimdeki paketi odama çıkartıp kendimi yatağa attım. Uykusuzluktan gözlerim yanıyordu ve daha fazla beklememe gerek kalmadan derin bir uykuya daldım. Kaç saattir uyuyordum bilmiyorum ama artık uyanmak istediğimin farkındaydım. Bilincim açılmıştı ama gördüğüm rüyanın devam etmesi bana uyu emri veriyordu. Dudaklarıma temas eden dudakların tadını çıkarttım bir süre. Sıcacıktı. Ayrılmak istemiyordum. Öyle tatlı ve öyle istekliydi bu öpücük, Kırk yıl uyumaya gönüllüydüm.

Yanağıma değen yumuşak ve tüylü bir pati ile yerimden sıçradım. Olduğum yerde korka korka etrafıma bakındım ama kimseleri göremedim. Görmeyi umduğum kimsenin patisi olmadığına göre yastığıma padişah gibi kurulmuş Susam açlığa daha fazla direnemediği için beni uyandırmaya gelmiş olmalıydı.

Kucağıma aldığım Susam ile birlikte mutfağa indim. Benim delikanlı artık biberonu bırakmış ve yaş mamaya geçiş yapmıştı. Mamayı kabına boşaltıp karnını doyurmasını beklerken kendime yiyecek bir şeyler hazırlamak için buzdolabının kapağını açtım. Canım evdeki hiçbir şeyi yemek istemiyordu. Aslında canım bir şey yemek bile istemiyordu.

Aklıma gelenle üstüme montumu aldığım gibi dışarı çıktım. Soluk, sarı boyalı eski apartmandan çıkarken kısa sürede alıştığım ve ayaküstü lafladığım saatçi Ferit Usta ile karşılaştım.

"Kara kız, hayırdır nereye bu saatte?"

Akşam saatlerinde dışarı çıkmadığımı fark etmişti demek ki.

"Alışveriş yapacağım Ferit amca."

Önüne koyduğu küçük sehpanın üstündeki tavlayı işaret etti. "Bilir misin?"

"Bilmem mi," dedim sırıtarak. "Dişli bir rakibimdir ama söyleyeyim..."

"Bana da dişlisi lazım zaten, kara kız. Başka türlü keyfi çıkmıyor bu meretin."

Çenesinin ucundaki beyaz, sivri sakalı sıvazladı. "Var mı vaktin, atalım mı iki el?"

Benden gelecek olumlu yanıta ihtiyacı varmış gibi hevesle beklemeye başladı. Tavlayı dedemden öğrenmiştim ve tüm inceliklerini, sayıların isimlerini ezbere biliyordum. Ve bu yaşlı kurt ile kapışacak olmak bana eski günleri hatırlatmıştı.

Ondan önce boştaki tabureye oturdum. Memnun bir şekilde karşıma geçip oturdu. "Ozan yok mu?" diye sorduğunda elime aldığım zarları avucumun içine hapsederek birkaç defa salladım.

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin