33. Bölüm ~ Yine Yangınlar Yine Ben

1.5K 199 65
                                    

Öncelikle geçen hafta bölüme yaptığınız yorumlara dönemediğim için hepinizin affınıza sığınıyorum. Ya bölümde ya hesapta bir sorun vardı ve ben kendi hikayeme yapılan yorumları sadece üst panelden görüyor, üstüne tıkladığımda giremiyor ve cevap veremiyordum. Bu gece böyle bir şey yaşanmamasını umut ederek bölümü yayınlıyorum.

Keyifli okumalar...

Ben de işe girip dikiş tutturacaktım da, daimi bir iş bulup çalışma hayatına atılıp kendi ayaklarım üstünde duracaktım… Böyle giderse ben hastanelerde kadrolu hasta olurdum.

Akşama doğru gözümü açtığımda başucumda oturan Güliz Hanımı görmeyi ummuyordum. Umduğum kişi görünürde yoktu. Umduğum kişiyi aramak istiyordum. Sesini duymak istiyordum ama umduğum kişi yoktu.

Güliz Hanım uyandığımda ‘Çok şükür kızım’ diyerek bana sarılmıştı ama ben halsizliğimden mi yoksa içimden gelmediği için mi bilmiyorum, sarılışına karşılık veremedim.
Odaya gelen giden hemşireler, doktor ve hatta Korkut bile umurumda değildi. Umurumda olan olmadıktan sonra…

Korkut kulağıma eğilerek, ‘Ozan görev için şehir dışında. Arasan da ulaşamazsın.’diyerek çıkıp gittikten sonra ulaşamayacağımı bildiğim halde telefonuma sarıldım. Kapalıydı. Tam kırk defa aradığım halde kapalıydı o pis telefon. Ne beni merak etmişti ne de bir kere sesimi duymak istemişti.

Saat gece yarısına yaklaştığında kendimi daha iyi hissediyordum. Elimi alnıma koydum. Ateşim yoktu ama yutkunamıyordum. Yutkunabilmek için boğazımı temizledim. Öksürünce içimde alev salan bir yangın baş gösteriyordu.
“Su ister misin yavrum?”diyen sese döndüm. Gözümü açtığımdan beri bir kez olsun başucumdan ayrılmamış, adeta pervane gibi etrafımda dönmüştü.

“Olur.”dedim.

Uzattığı bir bardak suyu şişmiş bademciklerim yüzünden zorla boğazımdan aşağı gönderdim. İçim yanıyordu ama daha fazla yutkunamayacağımı bildiğim için suyu yarım bıraktım.

“Daha iyi misin Yasemin?”

“İyiyim, sadece boğazım acıyor.”

“Nasıl üşüttün kendini bu kadar kızım?”

“Farkında değilim. Mevsimsel olabilir.”diye cevap verdim daha fazla uzamasını istemediğim konuyu kapatarak.

“Sabah seni defalarca aradım. Ulaşamayınca Ozan’ı aradım. Hastanede olduğunu söyleyince kendimi buraya nasıl attım anlatamam. Çok korktum…”dedi üzgün yüz ifadesiyle.

Benim derdim burada nasıl öğrendiği değildi. Ben beni buraya getiren Ozan’ın derdindeydim.

“Ozan mı getirmiş beni buraya?”dedim.

“Evet, sabah salona uğramış seni görmek için. Kuliste uyuya kaldığını söylediklerinde yanına gitmiş ama çok ateşin varmış. Sayıklıyor muşsun. Hemen hastaneye getirmiş.”

“Getirdikten sonra da hemen gitmiş anlaşılan…”dedim, neden dediğimi bilmeden. Üzüntüden şuursuzca konuşuyordum. Aklım Ozan’la beraber gitmişti. Neden bir kere olsun aramamıştı ki?

Kafamın içinde bir yargıya varmaya çalışıyordum ama bunu bir telefon sesi böldü. Güliz Hanımın telefonu çalıyordu. Elini elimin üstüne koyup sıktı. “Ben telefonumu açayım.”

Ayağa kalkıp tek kişilik koltuğun üstünde duran çantasını alıp, içinden çıldırmış gibi çalan telefonunu çıkardı. Önce ekrana sonra da kısacık bir an bana baktı ve daha fazla çalmasına müsaade etmeden aramayı cevapladı.

“Efendim?”

Olduğu yerde huzursuzca kıpırdanıp ağırlığını diğer ayağına vererek sesli bir nefes aldı. Boşluğa diktiği gözlerini anlık olarak bana çevirerek yeniden aynı boşluğa bakarak, “Bir dakika,”diyerek yeniden bana döndü. İşaret parmağını kapıya doğru çevirip, “Hemen geliyorum.”diyerek dışarı çıktı.

Beş dakika falan geçmiş olmalıydı ki Güliz Hanım yeniden odaya girdi.
“Seni merak etmiş. “dedi yatağın yanındaki sandalyeye oturarak.

Beni merak eden her kimse beni de arayıp sorabilirdi nasıl olduğumu.

Yine de sordum.

“Kim?”

“Ozan…”

Ne konuştuklarını deli gibi merak etsem de gururuma yedirip soramadım. Madem benden gizliydi, yüzsüz gibi sormaya lüzum yoktu.

Ben duyarsız kalınca, “Uyuyor olabileceğini düşünmüş ve seni rahatsız etmek istememiş. İyi olduğunu öğrenince rahatladı.”

“Bu konuşmanın dışarıda yapılacak kadar özel olduğunu düşünmüyor olsam da, iyi yapmış. İyi olduğumu söyleseydiniz, boşuna merak etmesin.”dedim gözlerimi devirerek.

“Seni önemsiyor. Hatta önemsemekten de öte gibi. Nasıl desem-“

“Bir şey demenize gerek yok Güliz Hanım. Aynı evde yaşamak zorunda kaldığımız yaklaşık üç ayın hatırına önemsemiştir. Dostça yani, anlatabildin mi?”

“Sen öyle diyorsan…”dedi uzatmak istemediğimi nihayet anlayıp.

“Sizi de yok yere telaşlandırdım. Toprak merak eder. En iyisi eve gidin siz.”dedim. Öyle mutsuzdum ki yanımda olmasını istemiyordum. Mutluyken de mutsuzken de yalnız olmak istiyordum. Güliz Hanımın yanında güçsüz görünmek istemiyordum.

“Toprak yanında olduğumu biliyor. Sabah buradaydı zaten. Ömer geç olduğu için eve götürdü.”

Melek Teyze de burada mıydı acaba? Beni merak etmiş miydi o da?

İçimi okuyormuş gibi, “Melek Abla ve Fikret Abi de buradaydı. Melek Abla yanında kalmak istedi ama ben gönderdim. Seçim yapma şansın olsaydı onu seçeceğini biliyordum Yasemin. Üzgünüm, kaçak oynamak zorunda kaldım ama beni de anla. Kaybettiğimiz onca yılı nasıl telafi edeceğimi bilmiyorum ama hiç değilse hasta olduğunda yanında olayım dedim. Hala kararlıysan, yani kalmamı istemiyorsan giderim diyemeyeceğim. Kovsan bile gitmeyeceğim kızım. Her ne olursa olsun yanında olmaya ihtiyacım var. Senin bana ihtiyacın olmasa bile benim ihtiyacım var…”

Uzanıp yanağımı öptü. Yattığım için çok fazla sokulamasa da şartların elverdiği ölçüde boynuma sarıldı. Boynuma düşen bir damla yaş ile içim titredi. Vicdanı olmayan o kötü kalpli insanlara dönüşüyordum yavaş yavaş. Çektiğim acı kadar acı çeksinler istiyordum. Yaşadığım ne varsa bin mislini yaşasınlar istiyordum. Ben bu değildim oysa…

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin