3.Bölüm~ Rüyalar Gerçek Olur Mu?

3.2K 343 206
                                    

Yakın geçmiş bize Yasemin'in bitmek tükenmek bilmeyen korkularını anlatacak... İstanbul'da görüşünceye dek Şarköy'den devam ediyoruz... Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum.

Keyifli okumalar...

-------------------------------------------------

"Ağustos"

Karanlığın içinde tek başıma, çaresizce ve elimde başucumdan bir an olsun ayırmadığım deniz kabuğu...

Korkuyorum. Çok karanlık. Tek bir ışık bile görsem kalkıp gideceğim ama yok. Elimdeki deniz kabuğunu medet umarcasına kulağıma dayıyorum. Dalgaların melodik sesini duyarsam belki biraz olsun korkum geçer diye... Hep yaptığım gibi. Ne zaman içime sığamayıp taşmak üzere olan korkularımla burun buruna gelsem sığındığım tek şey elimde tuttuğum deniz kabuğu oluyor.

Sağ kulağıma dayadığım deniz kabuğundan fısıltıyı andıran bir ses duyuluyor. Babam... 'Bekle Yasemin... Sabret, korkma sakın. Bir gün seni kurtarması için birini göndereceğim.' Gözyaşları içinde babamın sesine yanıt veriyorum.

'İstemiyorum, gönderme kimseyi. Sen gel, baba... Ben sadece seni istiyorum.' O kadar çok ağlıyorum ki cümlemin sonunda sesim iyice cılızlaşıyor. Babam cevap vermeyince, deniz kabuğunu bu kez daha çok bastırarak dayıyorum kulağıma. Var gücümle bağırıyorum. 'Gel artık baba... Ya sen gel, ya da beni de yanına al.'

Yok... Cevap gelmiyor. Ne kadar süre ağladım bilmiyorum o karanlıkta. Uyursam geçer diye gözlerimi kapattım. Uyudum mu bilmiyorum ama ıslak yanağıma dokunan sıcak bir elin temasıyla gözlerimi açtım.

O karanlığın içinde minicik bir ışıkla bana bakıyordu ve yüzünü tam olarak seçemiyordum. Fakat her ne hikmetse bu yüzünü bile seçemediğim yabancıdan korkmuyordum. Yalnız başıma tuvalete bile gitmeye korkan ben, o yabancıdan korkmadım. Çenemden tutup, başımı göz göze geleceğimiz şekilde yukarı kaldırdı.

Gülümsüyordu... Hem de daha önce şahit olmadığım, dupduru bir gülümseme...

Fakat ben tek kelime edemiyordum.

'Beni baban gönderdi Yasemin, seni almaya geldim...'

Elini tutmam için uzattığında ilk kez tedirgin oldum.

'Beni nereye götüreceksin?'

Cevap vermedi. Sadece gülümsedi. Hayatım boyunca hiç görmediğim fakat sebepsizce güvendiğim bu yabancıya bende gülümsedim.

Ayağa kalkmam için elimi tuttuğunda göz kırparak, 'Seni, sevdiğine kavuşması imkânsız bir aşığın yanına götüreceğim Yasemin.'dedi.

Kelimeler sanki zifiri karanlık odanın duvarına çarpa çarpa zihnimin derinliklerinde ilerledi.

Sevdiğine kavuşması imkansız aşık... Kimdi bu?

Bu sorunun cevabını alacağım yabancı gittikçe silikleşen siluetiyle gözden kaybolurken arkasından bağırdım.

'Yalancı, hani beni de götürecektin!'

Bir cevap vermeden yok oldu. Yabancının yok olmasıyla oda tekrar o ürkütücü karanlığa boğuldu.

O karanlık odada gözümün pınarında biriken ne kadar yaş varsa tükettim. Bir daha asla ağlamamak için yeminler ederek...

Yorucu zihin yolculuğum sırtıma batan tahta sedirin canımı yakmasıyla son buldu. Çalar saat altıya kuruluydu ve başucumda isyankâr bir biçimde çalıyordu. Çalar saatin tüyler ürperten sesine, hayatımın hiçbir anında duymak istemediğim ikinci bir ses eşlik etmeye başladı. Babamın ölümünden beri on üç, dedemin ölümünden beri üç yıldır artarak ve acıtarak devam eden o ses...

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin