65.Bölüm: Bu👉son olsun

718 28 60
                                    

Demir hayat dolu, etrafına neşe saçan adamı uzaktan izliyordu. Öte yanda Selin vardı. Özgüre kıyasla sakin, kendi kendine takılıyordu. Demir iki yıl öncesini düşündü. Karısı o hevesli, çocuksu tavrını terk etmiş gibi ağırbaşlı oturaklı bir hale bürünmüştü. Annelik konumunu bir kenara bırakırsak, bu iş, eş ve evi çekip çevirmenin ona yüklediği ağır sorumluluktan kaynaklanıyor olmalıydı:
- Ondan alacağın başka birşey kaldı mı? Madem ondan gitmeyi beceremiyorsun, gelişinle eziyet etme. Kendini unut, ona iyi davran. Ondan çaldığın çocuk neşesini, hayat sevincini geri vermeye mecbursun.

Karısını gözleriyle takip etmeye devam etti:
- Kan kussan dahi kızılcık şerbeti içtim diyeceksin. Bunu Seline borçlusun Demir. Başarırsan eskisi gibi...

Umut etmeye korkuyordu.
Başından geçen bu felaket silsilesine bir yenisinin eklenmeyeceğinin garantisi var mıydı? Ama ucuz arabesk filmlerinin bile sonları iyi bitebiliyorsa onlar için de küçükte olsa bir ihtimal yok muydu? Gözlerini havaya dikti:
- Allahım sence de bu aşk iyi bir sonu haketmiyor mu? Hikayemizi yazan senariste yukarıdan bir işaret çaksan...

Gözlerini indirirken Özgür denen adamın kendi dans partnerini Burakla dans eden Selinle değiştirdiğini gördü. Kalp ritmi hızlanırken bir yönetmen edasıyla birdenbire yüksek sesle bağırdı:
- KESTİK!

*****

Sesini duyanlar ona dönüp bakarken Vedat müziği durdurdu. Demir kendini gülümsemeye zorlayarak elini kaldırıp salladı:
- Size söylemek istediğim şeyler var.

Gelip etrafına toplandılar. Selin yanında yerini aldı. Genç adam onun beklemediği bir anda elini tutup dizinin üstüne koydu. Karısı onun bu ani değişimiyle şaşkınlıkla gözlerini belertti. Bakışları birbirini yakalayıp su gibi içti. Böyle anlaşılmaz, ama çok güzel bir duygu gözlerden kalbe indi.
Geçmesin diye gözlerini kırpmaya korkuyor, bu büyülü anı bozmamak için düğümlenmiş boğazlarını ıslatmak için yutkunmaya çekiniyorlardı. Doyumsuzca birbirine bakıp durdular. Zamanın aktığının farkında olupta gönüllerinde durdulamayan sel gibi hasret onları birbirinin gözlerine mühürlemişti. Atilla bey oğlunun omzuna dokunduğunda sihir bozuldu. Demir nerede olduklarının farkına vardı. Selin elini ondan alıp arkasında saklarken genç adam eliyle yanını yokladı. Bir yandan orada bulunan herkese teşekkür ediyor, diğer yandan karısının eline ulaşmaya çalışıyordu. Selinin inatçılık üzerindeydi. Demir konuşmasını sonlandırırken onu belinden tutup kendine çekti. Biraz fazla çektiğinden genç kadın yatay bir pozisyonda onun kucağına düştü. Herkes bu tatlı kazaya gülerken Vedat espiritüel bir şekilde geceyi sonlandırdı:
- Öhö öhö, böyle biraz ayıp olmuyor mu kardeşim. Neyse... kavuşma heyecanınıza veriyorum. Biz artık gitsek mi? Baksanıza kızımızın kalkmaya hiç niyeti yok.

Demirin kucağındaki Selin kızardı. Kocası onu nasıl kıskacına aldıysa kalkamıyordu. Kulağına tısladı:
- Bıraksana beni! Ayıp oluyor böyle.
- Kime? Hepsi tanıdığımız. Doktor beyden mi çekiniyorsun?
- Ne doktoru?

Genç adam başıyla Özgürü işaret etti:
- Buraya uymayan tek insan.
- Fiziyoterapist.
- Her neyse, burda mı kalacak bu herif.
- Dedim ya...

Demir yüzünü asarak Selini bıraktı.
Herkes onlarla vedalaşıp birer ikişer gitti. Selinin anne ve babası Firuze hanımlarla gitti. Selin onları bahçe dışında taksiye bindirip uğurlarken karşı kaldırımda Ebru hanımı gördü:
- Sen burda ne arıyorsun?
- Nasıl olduğunu görmek istedim.
- İyi, gördüysen git şimdi.

Bahçe kapısını kapatırken annesi ona doğru koştu. Selin arkasını dönüp gitmek istesede nefes nefese koşturan kadını görmezden gelemezdi:
- Git lütfen.
- Bugün uzun zaman sonra seni gülümserken gördüm. Herşey yoluna girecek. Merak etme kızım.

Keşke yıkılsan karşımdan!Where stories live. Discover now