95.Bölüm: Neyim kaldı?

182 2 0
                                    

- Ne oluyor Demir? Eve gelmemeler. Bir telefon açıp haber bile vermiyorsun. Ben senin çocuklarının bekçisi değilim!
- Ne desen haklısın, sorumsuz davrandım. Ama sana söz veriyorum...
- Tutamayacağın sözler verme! Hayatında başka biri mi var?
- Kavi bak biz...
- Ne aptalım. Bende sanmıştım ki zamanla...
- Sana umut mu verdim?
- Hayır, ama... Biz nişanlandık. Ailen, dostların hepsi bizim evleneceğinizi...
- Onlar gibi buna sende mi inandın? Biz bir anlaşma yaptık... Yine de denedim... biliyorsun...
- Hayır! Hiçbir çaba sarfetmedin. Hep soğuk davrandın bana. Bazen mecburen aynı yatakta yatsak bile bana yaklaşmadın, yaklaşmama da izin vermedin.
-  Beklentilerin farklıysa ve buna karşılık veremeyeceğimi bildiğin halde neden o zaman hala yanımdasın?
- Bunu biliyor olman lazım: Seni seviyorum! Sen ölmüş olan karını nasıl seviyorsan bende seni öyle seviyorum. Bu yüzden ayrılamıyorum senden. Bana tek birşey söyle! Bizim için...
- Biz diye birşey yok, hiçbir zaman da olmadı.
- İyi!

Parmağındaki yüzüğü fırlatıp attı:
- Bunu herkese sen anlatırsın artık. Benden bu kadar!
- Kavi dur! Derinin sana ne kadar bağlandığını...
- Üzgünüm Demir! Ben onların annesi olmak istemiştim. Sen herşeyi mahvettin. Çocuklarına başka dadı bul!

Genç kadın göz yaşları içinde evden çıktı. Demir onun için üzgün olsa da kendi adına rahatlamıştı. Bu zoraki ilişkiyi daha ne kadar sürdürebilir ki zaten? Tek endişesi çocuklardı. Sahil değil de Derin bu olaydan kötü etkilenebilirdi. Daha çok küçüktü. Öz annesi olmadığını bildiği halde ona çok bağlanmıştı. Parmağındaki yüzüğü çıkarıp kenara bıraktı. Aklından binbir türlü düşünce geçiyordu. Benizle bir ilişkiye başlama fikri çok mu uçuktu? Duyduğu heyecanla kalbi hızlı atmaya başladı. Dün gece söylediği şey geldi aklına:
- Bu seni o kadar güzel bir adam yapıyor ki... başkasını sevmesen, sevmesem sana aşık olurdum.

Bu cümle nedense kalbini bir anda buz gibi soğutu vermişti. Onun da bir sevdiği vardı, belki de onun ki gibi imkansız birşeydi. Birbirlerinin yarasını sararlardı da ya aşk? Onsuz olur muydu?
Kavi'yi düşündü. Karşılıksız aşk kimbilir ne kadar canını acıtmıştı. Benizle birbirlerinden bir beklentileri yoktu henüz, karşılıklı alışverişten başka. Peki neden Benize yaptıklarından dolayı gidip o Rohat denen herifin beynini patlatma isteği duyuyordu? Ya da "...sevmesem sana aşık olabilirdim" cümlesiyle içine bir hayalkırıklığı oturmuştu? Selini hala deliler gibi severken, Benizin onu sevip sevmemesi bu kadar önemli miydi? Kalbinden aldığı cevabı önemsizleştirmeye çabaladı:
- Selinin tıpkısı. Hoşlansam ne olucak? O kadar da şaşılacak birşey değil yani. Hayalimdeki kadınla seviştim ben, başka birşey değil. Yaşamış olsaydı belki de böyle olurdu. Üç yılda değişir insan. Bu kadar değişir mi?

Bu düşüncelerle yorgun düştü. Az önce uğradığı Vedatın dediği gibi yapacaktı:
- Akışına bırak Demirim, su akar yolunu bulur.

Demir çocuklarını okuldan almaya gittiğinde Derin durmadan Kaviyi sordu. Eve geldiklerinde Demir bir not buldu. Herşeyini alıp gitmişti:

Güzel olabilirdi, sen ben çocuklar... Artık istesende geri dönmem. Sana ölmüş karının hayaletiyle bir ömür boyu mutluluklar. Yurt dışına çıkıyorum. Beni sakın arama!

Küçük kızını bir türlü susturamadı. Aklına çılgın bir fikir geldi:
- Çocuklar sizi bir yere götüreceğim. Çok güzel bir rüya görmeye hazır mısınız?

Sahil merakla sordu:
- Nereye?
- Var olmayan ülkeye.

Kızı çığlık attı:
- Peter Pan mı görücem?
- Bilmem! Hadi bir gidelim bakalım.

Telefonunu cebinden çıkardı:
- Beniz? Evde misin?
- Evet, birazdan galeriye gideceğim.
- Biraz bekler misin? Oraya geleceğim, iki küçük misafirle.
- Ne? Ne misafiri?

Keşke yıkılsan karşımdan!Où les histoires vivent. Découvrez maintenant