57.Bölüm: Boşluk

678 30 33
                                    

Aynı anda küçük bebeği beşiğin içinden çıkarıp her biri bir kolundan tutup kendine çekerek öptü. Birbirlerinin arasında paylaşamayarak sarılıyor, kokluyor, okşuyor, yanaklarını mıncırıp yüzünde öpülmedik yer bırakmıyorlardı. O kadar güzel ve büyüleyici bir andı ki rüya gibiydi. Sanki her an birşey olacak minik bebek ellerinden alınacaktı. Onlar ağlıyor, bebek susuyordu, onlar susunca bebek başlıyordu. Öyle tuhaf, ama aslında bir o kadar da olağan bir döngüydü. Duygu yoğunluğunun saf bir biçimde dışa vurumuydu.
Çocuklarını sevmelere doyamayan anne baba bahçede büyük bir fotoğraf karesinin içinde dizilmiş gibi duran yakınlarını fark etmediler bile. Hala bebeklerinin ellerini, boğum boğum olmuş kollarını, bacaklarını tutuyor gıdısından koklaya koklaya öpüyorlardı. Bebek artık bu fazla ilgiden sıkılmış ağlamak üzereydi. Biraz sakinleşip gözleri nemli bir şekilde ona doya doya baktılar. Selin oğlunu kucağında sallıyordu:
- Affet bebeğim. Bu kadar süreceğini bilemezdim. Yoksa seni hiç yanlız bırakır mıyım. Özledin mi beni? Geldim işte, bir daha seni asla bırakmayacağım.

Demir Sahilin kafasını okşuyordu:
- Senden ayrı olmak sandığımızdan da zordu bebeğim... İyi oldu bize... Bir daha seni bırakıp gitmek mi...
Bizsiz geçirdiğin bu birkaç günü misli misli telafi edeceğiz, hiç gitmemişiz gibi.

Karısına bakarak:
- Sanki zayıflamış mı?

Genç kadın oğlunu havaya kaldırdı:
- Hayır, kilo almış bence.
- Yemek yemiş midir?
- Bilmem.

Selin bebeği göğsüne dayarken bebeğin elleri otomatikmen arandı. Genç kadın buna sevinirek göğsünü açıp bebeğin ağzına verdi. Hiçbir şey değişmemişti; Sahil her zaman yaptığı gibi başta usul usul emip sonra biraz daha atılgan bir halde sütünü aldı. Bunun Seline yaşattığı haz inanılmazdı. Korktuğu olmamıştı, aralarındaki bağ devam ediyordu ve her ne olursa olsun, araya ne kadar mesafe girerse girsin bu hep böyle olacaktı; oğlu onu, annesini tanıyacaktı. Kimsenin bu bağı bozmasına izin vermeyecekti. O kadın gibi olmayacaktı. Aklına Ebru hanım gelince biraz gerildi. Göğsünün bebeğinin ağzından çıktığını fark etmedi. Demir karısını ve çocuğunu dalgın dalgın izlerken bunu fark edip oğlunun ağzını memeye götürdü. Selin ona gülümseyerek bebeğini diğer göğsüne dayarken aşağıdan bir ses duyuldu:
- Kavuşma seansınız bittiyse bizi de bir görün artık. Burda ağaç olduk.

Atilla bey konuşmuştu. Selin bebeğini emzirmeye devam ederek arkasını dönüp başını sese doğru çevirirken Demir verandadan aşağıya baktı:
- Demek bize bu "kötülüğü" yapan sizdiniz! Size ne diyeyim ben şimdi? Bizi deli ettiniz! Şimdi sizi teker teker burdan kovmak var...

Karısına göz kırparak:
- Hadi yallah evinize!

Bahçeden sesler yükseldi:
- NE?
- Beni duydunuz! Bizi saatlerce ev ev dolandırıp size kucak açmamızı beklemiyorsunuz herhalde.
Uzak yoldan geldik. Hiç bu kalabalığı çekecek halde değiliz. Bundan sonra da bizim müsait olup olmadığımızı öğrenmeden gelmeyin. Hadi boşaltın bahçeyi!
- Ama...

Her kafadan sesler çıkmaya başladı. Vedat orta yolu bulmaya çalışarak:
- Kabul, işin biraz suyunu çıkardık. Ama itiraf et güzel bir karşılamaydı.
- Hiç zannetmiyorum. Gitseniz iyi olacak.

Beste hanım araya girdi:
- Aaa Demir! Ciddi olmadığını biliyorum. Bizi yorma lütfen. Herkes sizin için seferber oldu. Neler hazırladık neler. Selini de çağırda...

Genç kadın adını duyar duymaz  kendini gösterdi. Bir yandan bebeğini pışpışlıyor diğer yandan bahçedekilere laf yetiştiriyordu:
- Demiri bilmem ama... ben çok ciddiyim... buraya gelene kadar... ne ecel terleri döktük... biliyor musunuz... Bize bunu yapmaya... hakkınız yoktu. Gidin lütfen.

Keşke yıkılsan karşımdan!जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें