⚘yirmi üç

11.1K 708 104
                                    

yayımlanma tarihi: 1 temmuz, 2020

🎞young t*don't rush

Cuma günü okul çıkışında Thomas'ı biraz bekletmek zorunda kalmıştım. Okul hayatım son hızıyla devam ederken evdeki hayatım oldukça sarhoştu, sarsak ve bir türlü düzelemeyen adımları vardı.

Thomas, arabada beni beklerken telefonuyla ilgileniyordu. Yan koltuğa yerleşirken ona göz ucuyla bakmıştım. Çok ilginçti, onun yanındayken bazen olduğum yerle bütünleşip görünmez olmak istiyordum.

İfadesiz bir suratla kemerimi taktım ve Thomas'ın sürmesini bekledim. Telefonunu kapatıp koydu, bakışlarını üzerimde hissettim. "Demek inekler ilgini çekmeye başladı."

Charles Tucson'dan bahsediyordu. Charles ile bugün tanışmıştım. İkinci sınıftaydı, en iyi notlara sahipti ve bilim projeleriyle ilgileniyordu. Onunla ortak çalışmamı isteyen Proseför Mccall, bizi tanıştırmıştı. Neredeyse hiç konuşmamıştık işin aslı, Thomas'ın nasıl haberi olduğunu anlamamıştım.

"İnek..." diye mırıldandım. "Charles ile aynı seviyede notlara sahibim." Hafif bir alay ekledim: "Arkamdan bana da inek diyor musun?"

Bir süre bana baktı, ardından da asabi bir hamleyle otoparktan çıktı. Dilinin ucuna gelen her cümleyi yutmaktaydı.

Yolculuk oldukça gergin geçiyordu. Söylediğim şey onu bu kadar etkilemiş olamazdı. Birden nefesimin sıkıştığını hissettim. "Sınavlarla alakalı bir sorun mu var?"

"Hiçbir sorun yok."

Yalan söylüyordu. Bana soğuk, diğer herkese mükemmel davranıyordu. Ne yani? Onunla 'yüz kızartıcı şeyler' yapmaktan vazgeçmiş olmam bizi bu hale mi getirmişti... Tamam, birazcık suçluydum çünkü en başında akıl edememiştim bunun beni çok fazla korkutacağını. Beni etkilemesini es geçersek biriyle sadece takılamazdım ben. Olmuyordu işte.

Eve geldiğimizde dahi konuşmadı benimle, ben de odama çıkarak günlük rutinime devam ettim. Tek fark, biraz babamla konuşmuş olmamdı. Ki o da olabildiğince klasik sorgulama içeriyordu.

Akşama doğru aklıma Thomas giriverdi. Kağıdın üzerinde kayan kalemi geri çektim, sallamaya başladım; düşünceli bir şekilde dudaklarımı ısırarak gözlerimi dışarıya, karanlık gökyüzüne verdim.

Hayatımdaki her şey planlı ve standartlara göre bile inanılmaz sıkıcıydı. Thomas ise yüzden doksan sekiz gelişi güzel yaşıyordu. Belki ben de birazcık vurdumduymaz olsam... Hayır.

Elektrik çarpmış gibi irkilerek kalemi hızla bıraktım ve geri çekildim, kendime gelmek amacıyla derin bir nefes aldığımda karnımın guruldadığını fark ettim. Üstelik Thomas'a çıkardığım bazı notları da götürmeliydim. Bu sebeple ilk karnımı doyurdum, sonra da Thomas'ın odasına çıkmak için merdivenlere yöneldim. Ama bu sefer dışarıdan gelen müzik sesini, yarı açık kalmış sürgülü, camdan bahçe kapısı sayesinde fark ettim. Gözlerimi camın ardına odakladığımda akşamın ve mevsimin serinliğine rağmen havuzda olan Thomas'ı gördüm ve şokla baktım.

Bu soğukta hasta olurdu muhtemelen ama bunu ona direkt söyleyemezdim. Bu yüzden, not bahanesine güvendim. Dışarı yürürken eteğimin altından bana ulaşan soğuk karşısında titredim.

Thomas dalış yapmıştı; onu beklerken notları tutan elimle diğerini arkamda birleştirdim, hafifçe sallanarak etrafa bakındım.

"Nita?"

Kendimi sıktım çünkü adımı kısalttığı hiçbir zaman güzel şeyler gelmezdi. Bu, ses tonundan anlaşılıyordu. Bazen tüm soğukluğu geride bırakır, dayanması zor bir flört havası takınırdı. Normalde bunu itici bulurdum ama o yapınca... Bilmiyorum, açıklaması çok zordu. Etkilenmek zavallıcaydı.

masum ve yasakWhere stories live. Discover now