13- Nişan alışverişi

Começar do início
                                    

Aralarındaki metrelerce uzaklığa rağmen babasının yüzünün düşüklüğünü gördü Feyza. Alışveriş yapmaktan hoşlanmadığını biliyordu ama sanki üzerinde başka bir hoşnutsuzluk vardı.

Ne gösterseler bilmem dercesine dudak kıvırıyor, omuz silkiyordu.

Değişmemişlerdi. Ne annesi ne babası ne ablası. Babasının saçlarındaki beyazlar bile aynıydı. Annesi bileziklerini takmış takıştırmış gelmişti. Görmemişlikten değildi bu, hatta takmaktan rahatız oluyordu. Sadece çalınacak diye evde bırakamıyordu altınlarını. İki sokak ötedeki amcamın çocuklarına, özellikle de amcama pek güvenmiyordu. Fazla kuruntuluydu.

Umursamamaya çalıştı Feyza, birkaç dakika elbiselerin fiyatlarına baktı. Yan yana olan sayıları okuyamadı bile, sadece rakamları görebilmişti. Zaten sonra rakamları bile göremedi, gözleri doldu. Her yer şeffaf bir tabakanın altında flulaştı.

Başını kaldırıp tekrardan onlara baktı Feyza. Annesi stresli gözüküyordu, ablası da öyle ama bir yandan da heyecanlıydı...

Aileydiler ve gerçekten onu silmişlerdi. Ablası evlenecekti, büyük ihtimalle nişan alışverişi için İstanbul'a gelmişlerdi, haberi bile yoktu. Ceylan evleneceğini ona ağzının içinden söylemiş, nişanına o gelmek ister diye korkmuştu.

Gitmezdi, babası çağırsa da gitmezdi ama yine de ister istemez çağırılmayı bekliyordu. Beklerdi tabii. Arkadaşı değildi ki küsüp hayatından çıkarabilse. Ailesiydi. Bunca yıl ona bakan, onu seven, gözü gibi kollayan ailesiydi.

Şimdi hiç yokmuşlar gibi devam edemiyordu.

İzem kabinden çıkıp giydiği mini toz pembe elbiseyi Feyza'ya gösterdiğinde Feyza abartılı bir neşeyle ne güzel olduğuna dair iltifatlarda bulundu. İzem'e bu tepkisi bir tık garip gelse de kötü bir şey olduğunu düşünmedi. Hatta iyi bir haber aldığını bile düşündü.

Oysaki Feyza hiç olmadığı kadar üzgündü.

İzem'le bir kahve içip evlerine geçtiler. Feyza hâlâ hareketli hâlâ enerjikti. Tüm gün boyunca sanki hiç ailesini görmemiş gibi davrandı. Komedi filmleri izledi, canı sıkılınca kitap okudu, yine canı sıkılınca kurabiye yaptı. Bulaşıkları yıkadı, evi temizledi. Yatmadan önce de biraz ders çalıştı. Sonra uyudu.

Sabah kalktı. Son ses müzik eşliğinde kahvesini içti, sporunu yaptı, evi tekrar temizledi. Film açtı, film izledi. Beş sayfa kitap okudu. Karakalem, yağlı boya, birkaç şey denedi. Yatmadan önce ders çalıştı ve uyudu.

Yine sabah oldu, bugün biraz agresif kalktı. Zar zor hazırlanarak hastaneye gitti. Saçını öyle kendi halinde salık bırakmıştı. Arabadan inmeden önce dikiz aynasından saçlarını düzeltti. Dudaklarını parlatıcı sürdü, öyle indi.

Gülnur Hemşire daha gelmemişti, o da Eylül'ün yanına gitti. Normalde iki haftada bir rotasyonla başka birimlerde çalışacaklardı fakat dün Eylül, hocaların kan alma biriminde üç hafta daha kalacaklarına dair değiştirdiği programı ona atmıştı.

Gülnur Hemşireye üç hafta daha katlanmak ölüm gibi bir şeydi. Hiçbir şey yaptırmıyordu ona. Hastayla iletişime geçince bile ters ters bakıyor, sadece köşede onu izlemesini istiyordu. Diğer stajyerler kan almıştı bile, kan almayan tek o kalmıştı.

"Günaydın," dedi Feyza, Eylül'ün yanına gider gitmez.

Eylül kocaman gülümseyerek "Günaydın," dedi. "Nasılsın?"

"İyi, sen?"

"Eh yani, biraz yoruldum ya. Stajdı, derslerdi. Üç haftadır evime gidemedim."

Asalak FenomenOnde histórias criam vida. Descubra agora