"Ama sen Feyza'dan özür diledin mi?"

Merthan kaşlarını çatarak "Hayır," dedi. Sağlıkta şiddet hakkında bir video çekmiş olabilirdi ama günler öncesinde onun ismini vererek, hakkında belki de bir tür şiddete girecek şeyler söylemişti. Eğer özgeçmişi kabarık biri olmasaydı, onun videosundan sonra işten atılması bile muhtemeldi.

Şimdi kalkıp ondan özür dilemek istemiyordu, dilemeyecekti de.

Ama oğlu onunla aynı fikirde değildi ki abartılı bir şekilde "Ne?!" diye bağırarak garip bir tepki verdi. "Baba ya! Nasıl özür dilemedin? Nasıl? Teşekkür de mi etmedin yoksa? O kadar doktorlar hakkında video çekmiş! Of baba of! Hiçbir şey bilmiyorsun."

"Videoyu beğendim," dedi Merthan. Bu Merthan'a yeterli gelmişti ama Poyraz'a hiç mi hiç yeterli gelmemişti.

"Onu herkes yapıyor zaten akıllım! Kesinlikle ama kesinlikte özür dilemelisin. Sonra da teşekkür etmelisin."

Gerçekten özür dilemeli miydi? En azından bir teşekkür? Ya da ödeşmiş varsayarak yoluna hiç o videoyu izlememiş gibi devam mı etmeliydi?

Merthan'a kalsa ödeştik diye düşünecek ve videoyu beğenmekten başka bir şey yapmayacaktı ama küçük sölenter oğlu, onu hiç değilse yemeğe çıkararak teşekkür etme konusunda ikna etmeye çalıştı.

Bunu yaparken de Feyza'nın yaptığı iyiliklerin yanında, onu yemeğe çıkarmanın yanında basit kalacağını o kadar çok hissettirdi ki Merthan gerçekten yemeğe çıkmanın basit bir teşekkür olduğunu düşündü. Bundandır ki yemeğe çıkarma fikri kafasına oturdu, mantıklı gelmeye başladı.

Tabii sonra kabul etmesiyle oğlunun "Yemeğe ben de geleceğim değil mi?" diye sorması, tüm en azından onu yemeğe çıkarmalısın diye tutturmasının nedenini anladı. Oğlu, Feyza'yla tanışmak istiyordu ve onu da bir basamak olarak kullanıyordu.

Başta hayır diyecekti. Sonraysa oğlunun bu kadar hayranlık beslediği kişinin normal bir insandan farklı olmadığını görmesi için "Gelirsin istersen," diye kabul etti. Zaten eğer kabul etmeseydi Poyraz'ın allem edip kallem edip onu ikna etmeye çalışacağını biliyordu.

"Ne zaman gideriz yemeğe?"

"Pazar gideriz," dedi. Karşı tarafın kabul etmeyeceğini düşünmüyordu, Pazar olmasa bile illa bir gün gideceklerine emindi. Feyza gibi onu şımartan fanları yoktu, ki onun kendine güvenmesi için birilerin pohpohlanmasına ihtiyacı yoktu, kendisinin farkındaydı. Zekiydi, bunu tıbbı beş yılda bitirerek kanıtlamıştı. Çalışkandı. Hafızası zehir gibiydi. İstediği kişiyi etkileyebileceğine emin olduğu bir karizması vardı.

"Pazar günü senin işin çıkarsa ben tek de gidebilir miyim? Hem senin yerine teşekkür ederim."

Güldü Merthan ve "Ben gelmeyeyim hiç istersen," dedi imayla fakat oğlu ciddiye aldı.

"Yok gel, ben kaybolurum. Eve geri dönemem."

Merthan başını olumsuz anlamda iki yana sallayarak elini kemerine attı. O sırada Poyraz "Bugün hangi gün?" diye sordu. Muhtemelen yemeğe çıkmak için kaç gün kaldığını hesaplayacaktı. Düşündüğü de oldu. "Perşembe," demesiyle oğlu, elini açıp "Cuma, Cumartesi, Pazar," diye parmaklarıyla kaç gün kaldığını saydı. Ve "Üç gün mü?" diye abartılı bir tepki verdi. "Ben üç günde nasıl Feyza'nın tüm videolarını izleyebilirim ki?"

"Sana saçma sapan şeyler izlememeni söylemiştim."

"Ama baba saçma değil ki, çok bilgilendirici. Sen de izle bence. Bir tane yer varmış mesela, çok pismiş. Her yerde örümcek ağları falan varmış, hiç temizlememişler."

Asalak FenomenWhere stories live. Discover now