|34.Bölüm|

743 83 22
                                    

Dilerseniz bölümü sırasıyla "Troye Sivan-There For You" ve "BTS-House of Cards" ile okuyabilirsiniz. Yıldızı turuncuya boyamayı unutmayın!

-

Havaalanında pasaport işlemleri boyunca az da olsa Japonca bildikleri için şanslı hissettikleri dakikaların ardından otellerine giriş yapmış, ikisi birden kendilerini oldukça lüks olan otellerinin yumuşacık yatağına bırakmışlardı.

Jungkook gülümseyerek sevgilisinin dağılan karamel saçlarını, yorgunluğuna tezat bir şekilde gülen gözlerini, mutlulukla kıvrılan dudaklarını ve öpülesi yanaklarını incelerken kendi kendine gülümsemişti tıpkı güneşine kavuştuğunda mutlulukla açan bir çiçek gibi göründüğünden habersizce.

Jimin ise sırt üstü uzandığı bir kaç saniyenin ardından sonunda dirseğinden aldığı güçle sevgilisine dönmüş, gülümseyen gözlerinin sevgilisinin ışıl ışıl parlayan bir galaksiyi andıran gözlerini bulmasını sağlamıştı. "Her şey o kadar inanılmaz geliyor ki hala bir rüyada gibi hissediyorum." diyip gülümsemiş, ardından boşta kalan eliyle sevgilisinin pamuk tarlasını andıran sağ yanağını okşamaya koyulmuştu.

Jungkook yüzünde masum bir tebessüme sebep olan bu yumuşak dokunuşlarla mest olurken gözlerini kapatmış ardından gülümseyerek "Sana dair her şey bir rüya gibi hissettiriyor." dedikten sonra yavaşça araladığı gözleri karşısında dolan gözlerle kendisini izleyen melek yüzlü sevgilisini bulmuştu. "Ağlıyor musun yoksa?" diye sormuştu kendisinin de çoktan dolu dolu olan gözlerinden habersiz.

Jimin ise başını aşağı yukarı sallarken yanaklarından süzülen yaşı elinin tersiyle silmiş "Seni hak etmek için ne yaptığımı düşünüyorum." diye mırıldanmıştı. "Bir keresinde Hoseok hyung çok sakar olduğum için beni kendimden koruyacak bir meleğe ihtiyacım olduğunu söylediğinde senden bahsediyor olabileceğini düşünmemiştim hiç." diyip gülümsemişti.

Jungkook duyduğu cümlenin tesiriyle göz yaşlarının serbest kaldığından bir haber, sevgilisinin narin elini avucuna almış ardından yumuşak tenine masum bir öpücük bırakmış, sevgilisi kollarının arasına alıp göğsüne yatırmıştı. İçinde bulundukları an o kadar özel ve güzel hissettiriyordu ki sonsuza kadar sürmesini dilemişlerdi ikisi de. İmkanları olsa dört duvarın arasında başka kimseye ihtiyaç duymadan sonsuza dek yaşayabilirlerdi sanki, öyle bağlılardı birbirlerine işte.

İki sevgili yorgunluğun etkisi ve birbirlerine verdikleri sonsuz huzur ve güvenin yardımıyla üstlerini bile değiştiremeden uyuya kaldıklarını sabah gözlerini araladıklarında fark etmiş, hızla aldıkları duşun ardından hazırlanıp kahvaltıya inmiş sonrasındaysa şehirde kısa bir gezintiden yapmış ve öğle vakti bir kafeye oturup yarın başlayacakları gezilerinin rotasını çizmeye koyulmuşlardı.

Birbirlerine benzer zevkleri ve hobileri sayesinde kolaylıkla hazırladıkları gezi planına uyup Osaka Kalesi'nden insanların ibadet ettiği çeşit çeşit tapınaklara, Japonlar için kutsal sayılan Fuji Dağı'ndan Hiroşima Barış Anıtı'na kadar onlarca tarihi ve turistik noktayı sırtlarında çantalarıyla ve el ele gezmiş, aileleri gibi gördükleri arkadaşlarına çeşit çeşit hediyeler almış, yüzlerce güzel fotoğraf çekilmiş farklı farklı restaurantlarda birbirinden güzel yemekler yemişler, her gecenin sonunda birbirlerinin kollarında huzurun şefkat dolu örtüsünün altında uykuya dalmışlardı.

Her saniyesine Jungkook'un elindeki kameranın tanıklık ettiği cenneti andıran o altı günün sonunda geriye kalan tek şey gece yarısı kalkacak uçaklarına binene kadar Tokyo'nun keyfini çıkartmak olmuştu. Güneş otel odasının içini usulca aydınlatırken gözlerini ilk aralayan Jimin olmuş ardından sevgilisini uyandırmamaya gayret göstererek lobiyi arayıp kahvaltıyı odalarına getirmelerini rica etmişti.

Baby SharkWhere stories live. Discover now