|20.Bölüm|

2.3K 185 86
                                    

Bir önceki günü düşündükçe gülümsemesine engel olamıyordu Jimin. Tam beklemekten vazgeçip geç kaldığını düşünürken Jungkook'un sesini duyduğunda yüzüne yayılan gülümsemenin tıpa tıp aynısıydı bu.

Dün akşam çok keyifli zamanlar geçirmişti ve tekrar düşünmekten kendini alıkoyamadığı, gözlerinin yıldızlar gibi ışıl ışıl parlamasını sağlayan anlar vardı.

Jungkook onu hiç tahmin etmediği bir anda kendine doğru çekip sımsıkı sarıldığında kalbi o kadar hızlı atmıştı ki, böyle giderse öleceğini düşünmüştü genç adam. Her ne kadar sarıldıktan sonra ardına bakmadan kaçarcasına gitmiş olsa da Jimin kızgın değildi Jungkook'a. Tahminlerine göre "pek yakışıklı arkadaşı" fazlasıyla çekingen biriydi.

Bugün hyunglarıyla beraber kahvaltı yapabildiği nadir günlerden birine uyanmış olsa da şu an Jimin için tek önemli şey Jungkook'un hakkında daha fazla şey öğrenmekti, belki de sosyal medya hesaplarını bulmakla başlayabilirdi işe. "Ama önce günaydın mesajı atmalıyım." diye uyardı kendi kendini. İlk uyananın ilk günaydın mesajını atmasına dayalı yazısız bir kural vardı aralarında.

pjm:
Günaydın! Nasılsın?
09:10

Jimin'in telefonu elinden bırakmaya hiç niyetli olmadığını fark eden Jin derin bir nefes aldıktan sonra dünya üzerindeki tüm rapçilere taş çıkartacak bir hızda konuşmaya başlamıştı, yine.

"Yah! Jimin-ah! Senin hiç utanman yok mu? Birbirimizin yüzünü zar zor görüyoruz zaten! Ki ben kahvaltı nedir unutacağım az daha! Biraz olsun varlığımızı hatırlayıp sohbete dahil olsan ölür müsün? Ne var bu telefonda bu kadar, sürekli elinde ha söylesene? Sürekli mesajlaştığın bu insanların hiç hayatı yok mu? Onlara hyunglarınla kahvaltıda olduğunu söyleyemez misin? Bizden daha önemli olan bu insanlar kimmiş cidden merak ediyorum!"

Jimin daha ilk kelimesinden itibaren silah sesi duymuş bir kedi gibi bir anda yerinden sıçradığı bu azarlama seansından sonra "Bu sefer daha iyiydin hyung!" dedi gülümseyerek.

Jin şaşkınlıkla kafasını kaşıyıp "Nasıl yani?" dediği an Hoseok gülerek "Geçen sefer 45 kelimede kalmıştın, bu sefer Jimin'i azarlamak için tam 60 kelime kullandın!" diye yanıt verdiğinde, dakikalardır ciddiyetle kahvaltısını yapmaya çalışan Namjoon daha fazla dayanamayıp gülmeye başlamıştı.

Karşısında kahkahaya boğulan arkadaşlarının aksine Jin oldukça ciddi bir ifadeyle "Demek her seferinde kelimelerimi sayıyorsunuz öyle mi sizi veletler!" dediğinde daha fazla gülmemek için dudaklarını ısıran Jimin ile göz göze gelmişti. Arkadaşlarının köpek yavrusunu andıran bakışlarından sonra içinde uzun süredir tuttuğu kahkahasını salıvermişti Jin de. "Nasıl da korktunuz öyle!"

Böyle neşeyle, bir arada kahvaltı yapmayalı uzun süre olduğundan her biri için harika bir sabahtı bu. Jimin için ise yirmi beş yıldır pek sık yaşamadığı çifte mutluluk anlarından biriydi, fazlasıyla huzurlu bir sabahtı anlayacağınız. Jungkook ile geçirdiği o mutlu akşamdan sonra böyle bir sabaha uyandığı için neşesi ikiye katlanmıştı. Her şey yolunda gidiyordu ve yaptığı her işi gülerek ve tadını çıkara çıkara yapmak istiyordu karamel saçlı.

Hyunglarının kahkahaları arasında "Ah buldum!" diye mırıldandı kendi kendine genç adam.
Sonunda Jungkook'un instagram hesabını bulmuş ve bunun doğru olup olmadığını kararlaştırmaya çalışırken bir sonuca varmayı beklemeden çoktan takip isteği yollamıştı karamel saçlı.

Jungkook ile alakalı hiçbir şey pazarlık yapmayı, sinsi planlar kurmayı gerektirmiyordu genç adam için. Bu hikayenin onları nereye götüreceğini bilmese de sadece içinden gelenleri yapıp huzur dolmak istiyordu çünkü Jungkook'un da tıpkı onun gibi plansız ve şeffaf olduğuna emin olmuştu dün.

Baby SharkDär berättelser lever. Upptäck nu