Bölüm 69: Çiçekler

20.8K 861 38
                                    

Ali tüm geceyi arabada geçirmişti. Uyanır uyanmaz kendini dışarı attı. Bir an sanki hiçbir şey olmamış gibi gelmişti. Ayıldığında ve dışarı çıkıp Sungur hotelin önünde olduğunu farkettiğinde ise yüreği acımıştı. Bugün dedi içinden bugün Zeynep gelecek ve ben kimseye bir şey demeden onu buradan alıp gideceğim. İçindeki hüzünü bir anlık umut kaplamıştı. İki gündür Zeynep'i görmemişti. Onu deli gibi özlediğini hissettiğindeyse neredeyse ağlamaklı olmuştu.
Biraz sonra yokuş yukarı çıkan Sıdıka Hanımı farketti. Ona doğru yürüdü. Sıdıka Hanım Ali'nin burada olacağını biliyordu. Onu görünce şaşırmadı. Kendisine doğru gelmekte olan bu genç adamın ne kadar üzgün ve çaresiz olduğunu normalde bir askı gibi dik duran omuzlarının çökmüş olmasından anlayabildi. Gözlerinin altındaki mor halkalara rağmen ona doğru gelirken umutla parlayan gözleri ona karşı duyduğu öfkeyi azaltmaya yetmişti. Bir şeylerin ters gittiğini idrak etti Sıdıka Hanım. Ve neredeyse nefes nefese kendisine şunları diyen adama cevap verdi :
- Merhabalar Nasılsınız?
- İyiyim Teşekkürler siz?
- Ben de. Sizi bekliyordum size bir şeyler sormam gerekiyor?
- Ne zamandan beri?
Ali'nin beklediği soru bu değildi. İdrak edemedi:
- Anlamadım?
- Ne zamandan beri beni bekliyorsunuz?
- Dün geceden beri.
- O halde buyrun içeri girelim Ali Bey.
Vakur bir tavırla Ali'yi restaurant kısmına götürdü. Onun için bir çay istedi ve çantasına Zeynep'in zorla sıkıştırdığı poğaçaları çıkardı.
Ali biraz sinirlenmişti. Derdi yemek yemek değildi çünkü. Eğer bu kadın Zeynep'in yerini bilmiyorsa bu şekilde kendisine vakit kaybettiriyordu. Ama olabildiğince sakin davranmaya gayret ediyordu.Kendisine dönen sert mizaçlı bu kadına bir kere daha açıklama yapmak zorunda kaldığını hatırlamış ve biraz da mahcubiyetle:
- Size Zeynep'i sormak istemiştim. Yanlış giden bir şeyler oldu ve o beni çok yanlış anladı.
- Anlayamıyorum Ali Bey biraz açar mısınız?
- İsminiz?
- Sıdıka.
- Bakın Sıdıka Hanım. Daha önce de buraya gelmiştim. Biliyorsunuz. Ama bu sefer gerçekten başka. Zeynep bir şeyleri yanlış anladı ve eşyalarını toplayıp gitti. Benim ona kendimi izah etmem lazım.
-Zeynep sizi terketti yani. Doğru mu anlıyorum.
Bunu duymak Ali'yi üzmüştü. Biraz sessiz kalıp. Kendisine çivi gibi bakan kadının konuşmasını dinlemeye devam etti:
- Bir kadın evini niçin bırakıp gider biliyor musunuz Ali Bey?
-....
- Kendisine değer verilmediğini hissettiği zaman. Fikirlerinin ya da fiiliyatıyla yaptıklarının önemsenmeyip, nedenlerinin dinlenilmediği zaman kadın gider. Belki de Zeynep sizden daha önce gitmiştir. Ama sizin aklınız başınıza valiziyle çıkışında gelmiştir. Şimdi bu kadın bunları bana niçin anlatıyor der gibi bakıyorsunuz gözüme. Hakkınız var kendinizce ama açıklayayım. (Şimdi oturuşunu daha da dikleştirip göğsünü masaya dayayarak Ali'ye daha derin baktı.)
Ali Bey, ben sizin burada Zeynep'i bir kaç kez götürüş şeklinize şahit oldum. Siz sizin için açmış bir çiçeği rüzgarla kasırgayla savuruyordunuz. Bunu kötülükle yapmadığınızı ona nasıl aşkla bağlı olduğunuzu şuan şu halinizden anlıyorum. Ama o bur çiçek. Hem de dünyada nadir bulunabilecek bir çiçek. Sizinle açmış size duyduğu aşkla filizlenmiş bir çiçek. Onu incitmişsiniz ve o yer değiştirmek istemiş. Bence ona biraz zaman tanıyın. O hangi iklimin çiçeği olduğunu şimdilik unutmuş. Biraz da sıcak iklimlerde yaşasın. Yaşayabilirse ki onun suyu sizsiniz. Anlatabiliyor muyum?
-Ali sadece dinlemişti. Zeynep nerede diye sormak aklına bile gelmemişti. Sıdıka Hanım devam etti:
- Hadi şimdi şu poğaçalardan biraz yiyin cayınız da soğumadan.
- Teşekkür ederim. İstemiyorum.
-Ali Bey ısrar ediyorum. Lütfen yiyin.
Ali bu dik bakışlı kadının sözünü dinlemek zorunda hissetti kendini. Saklama kabına koyulmuş poğaçalardan bir tane alarak istemeye istemeye bir tadımlık aldı. Ağzına aldığı andan itibaren kendisine tek kaşını kaldırmış bakan kadına umutla :
- Zeynep ! Zeynep yapmış bunu. Dedi.
Sıdıka Hanım yine vakur bir tavırla kırptığı gözlerini evet der gibi bu sefer daha geç açtı ve devam etti:
- Şimdi biraz zaman tanıyacak mısınız çiçeğinize?
Ali önüne bakıp devam etti :
-Sıdıka Hanım. Ben o çiçeksiz bir dakika bile nefes alamam. Ne kadar doğru bu söylediğim bilmiyorum ama o benim iklimimde açan açmasına izin verilen tek çiçeğim. Onu başka bir iklime bırakmam, bırakamam.
- Anlıyorum. O halde şimdi gidin biraz dinlenin akşama doğru tekrar haberleşelim. Poğaçalarınızı da alın lütfen.
Ali gülümsemişti. Bu sefer Sıdıka Hanımı dinleyecekti. Eline aldığı saklama kabıyla kapıya doğru giderken bir an arkasını dönüp :
-Sıdıka Hanım.
- Efendim.
- Teşekkür ederim.
Gözleriyle rica etmişti Sıdıka Hanım ve tekrar arkasını dönüp kapıya doğru ilerleyen Ali için arkasından:
" Sen güzel sevmişsin çocuk. Ama sevgi nasıl gösterilir onu bilememişsin tıpkı... " deyip cümlesini yarım bırakmıştı yarım kalan yaşamı gibi.
*****
Zeynep evde biraz oyalanmıştı ama iyice sıkılmıştı. İçi içini yiyordu. Saatlerdir ısrarla çalan telefonu da artık çalmıyordu. Eline alıp sık sık telefonuna bakıyordu.Artık çalmıyor oluşu onu rahatsız etmişti. Daha fazla böyle olmayacağını anlayıp öğleden sonra tüm halsizliğine rağmen kendini bahçeye atmıştı. Bahçedeki üç beş domates ve biber fidesinin bakımsızlıktan kurumak üzere olduğunu farketti. Hemen kenarda duran bahçe malzemelerini alıp onların etrafını düzeltti. Temiz hava iyi gelmiş olacak ki bu şekilde bayağı bir oyalanmıştı. Tekrar çardağa oturduğunda ise bu sefer de gözüne mimoza çiçekleri ilişmişti. Tekrar kalkıp onların başına gitti. Onlarla konuşa konuşa yerlerini köküyle birlikte değiştirdi. Şimdi yeni yerine ekiyordu ve onlarla konuşuyordu:
- Siz o eski yerinizi beğenmemiş miydiniz bakayım he? Burası daha mı güzelmiş.
- Sen peki Zeynep. Sen benim yanını beğenmemiş miydin?
Zeynep bu sesin kendi içinden geldiğini düşündü ama üzerine vuran ikindi güneşiyle arasında durma kendisine gölge olan bir cismin olduğunu farkedince hızla ayağa kalkıp arkasını döndü ve karşısında bitap halde duran Ali'nin yüzünü görünce şok oldu. Ali sorusunu yeniledi:
-Yoksa benim yaban çiçeğim benim yanımımı beğenmedi, artık istemiyor mu beni?
Zeynep ağlamaklı olmuştu ama tuttu kendini. Özlemişti Alisini hem de düşündüğünden daha çok mor halkaların ardından kendisine dolu dolu bakan gözlerini öpmek istiyordu. Ama sadece uzun uzadıya baktı o gözlere. Kendi gözlerinin de dolduğundan habersiz sadece bakakaldı...

HUYSUZ ADAM #wattysHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin