Bölüm 67:Kaybolan Zaman Kavramı

21.6K 810 60
                                    

Ben daha öncede gitmeyi göze almıştım. Hem de doğup büyüyüp gözümü dünyaya açtığım o evden bir gece yarısı gitmeye karar vermiştim.  Ama şimdi... şimdi gidiyormuş gibi hissetmiyorum. Giden insan arkasında bir şey bırakıyormuş gibi hissedebilir mi? Canım acıyor. Hiç acımadığı kadar çok canım acıyor şuanda. Sadece geçip  gitmek yetmeyecek bana vaz da geçmeliyim. Alii... Bana her duyguyu aynı anda yaşatan adam. Kör bir kuyunun dibinden çığlığımı duyup el uzatan adam. Şimdi beni nefessiz elsiz sığınaksız bırakan adam. Son umut ışığım. Güle güle. İçimden de ak ve git. Kalmasın sana dair hiçbir his yüreğimde
Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Sudan çıkmış bir balıkmışcasına sadece yürüdüm. Her zaman geçtiğim yerler çok yabancı geldi gözüme. Hiç buraları bilmiyormuşum gibi. İçimde kopan fırtınalara rağmen hava güneşliydi. Sıcak daha da bastırmaya başlamıştı. Şimdi elimde bir valiz içimde kırık bir kalple koca İstanbul'da bir başıma kalmıştım. Her zaman ki gibi içimden geçirdim.  "Fe inne meal usri yusra" her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.   Yürümeye devam ederken ayaklarım beni ikinci evime Sungur Hotele getirmişti. Kapısının önünde durup bir müddet içeriyi izledim. Birinin beni farketmesini. Yoksa silini mi vermiştim dünyadan. Derken biri farketti varlığımı: Sıdıka Hanım. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle açtı bana kapıyı. Koşarcasına gidip boynuna sarıldım. Annemin kokusuymuş gibi geldi Sıdıka Hanımın kokusu bana. Gözlerimden akan yaşlar omzunu ıslatmış olacak ki daha da sıkı sarıldı bana. Daha çok ağladım. Bir müddet sonra beni içeri aldı valizimi de çocuklardan biriyle içeri aldırdı. Oturuyorduk şimdi.  Hiç sormuyordu ne oldu diye. En güzel huyu da bu değil miydi Sıdıka Hanımın. Biraz toparlandıktan sonra küçük kahverengi gözleriyle bana bakan bu kadına açıklamayı bir borç bildim. Ama nasıl açıklayacağımı bilemedim ve dudaklarımdan şu kelimeler dökülüverdi:
- Aldandım.
Anlamamıştı ne demek istediğimi yüzünü buruşturmuştu sanırım biraz daha açmam gerekiyordu.
- Bu sabah onu bizim evimizde başka bir kadınla gördüm.
Küçük gözleri  büyümüştü başını eğip yüzümde ellerini gezdirirken :
- Ah be kızım. Onun adı aldatılmak. Sanki senin suçunmuş gibi aldandım demen yok mu. Onun suçu bu onun adı aldatmak.
Şimdi içim daha bir kötü oldu ve hıçkırarak :
O zaman aldatıldım. Aldatıldım.  Dedim. Sıdıka Hanım yerinden kalkıp bana sarılarak:
- Senin suçun değil güzel kızım. Senin suçun değil.  Sen seçmemiştin onu hayat sunmuştu önüne. O yüzden senin hiçbir günahın yok. Ağla ama sadece bugün ağla.
Ağladım. Hem de ne kadar zaman geçtiğini anlamadan bir köşede ağladım. Biraz zaman sonra Sıdıka Hanım yanımdan kalktı. Daha da ağladım. İçimden başka türlüsü gelmiyordu çünkü. Bana bakan gözler oldukça da ağlıyordum o yüzden başımı masanın üzerinde birleştirdiğim kollarımın üzerine dayadım.
Zaman kavramını kaybettiğimi daha önce de söylemiştim. O şekilde dururken uyuyakalmışım. Sıdıka Hanımın sıcak elini omzunda hissedene kadar uykuya devam ettim. Ve o:
- Hadi yavrum. Kalk da evimize gidelim.
Olduğum yerde doğruldum. Sıdıka Hanıma bakarak:
- Ben yine odama yerleşebilir miyim?
-Hayır. Çünkü bize gidiyoruz. O, buraya geleceğini tahmin eder. Mümkünü yok seni bırakmam. Hadi kalk bizim eve gidiyoruz.
İtiraz edemedim.Haklıydı. Burada olduğumu iyi kötü tahmin ederdi. Onu şuan görmek istemiyordum. Usulca kalktım ve Sıdıka Hanımın peşine takıldım. Valizimi de almıştı ve kesinlikle vermiyordu. Biraz yokuş aşağı indiğimizde sağdan büyük demir kapıdan içeri girdik. Burası müstakil bir evdi. Çok büyük sayılamasa da güzel bahçeli bir evdi.Sıdıka Hanım kapıyı açana kadar bu kadarına dikkat edebilmiştim.  Şimdi daha da çok utanıyordum.Mahçup hissediyordum kendimi Sıdıka Hanıma karşı. Eve girdigimizde geniş bir hol ortasinda bir masa karşıladı bizi. Biraz sonra Sıdıka Hanımın zorlamasıyla salona geçebildim. Sanki uzak yoldan gelmis bir misafiriymişim gibi hemen mutfağa girip bir şeyler hazırlamaya koyuldu. Ben ise öylece oturuyordum. Biraz boşluğa düşsem aklıma hemen o geliyordu. Hala inanamıyordum. Nasıl olur nasıl?
-Zeynep, hadi kızım üzerine rahat bir şeyler giyin de yanıma gel neredeyse hazır yemek.
Başımı salladım. Benim icin gosterdigi odaya girdim ve rahat elbiselerimden birini üzerime geçiriverdim. tekrar mutfağa gitmek için o bizi karşılayan hole çıkmıştım. Tam o sırada kapı çaldı. Açıp açmama konusunda kararsız kalmıştım ki Sıdıka Hanım mutfaktan çıkıp :
-Adnan'dır gelen. Sen geç içeri yavrum ben de geliyorum.
Adnan.. Avukat Adnan Bey. Doğru ya kardeşiydi Sıdıka Hanımın. Mutfağa girdiğim sırada seslerini duydum.
-Ahh ablam benim be... Yine mis gibi kokmuş yemeklerin. Valla ışığını erkenden açık görünce dayanamayıp geldim.
-Gel gel deli oğlan. Misafirimiz var ona dua et. Yoksa seni düşündüğümden değil.
-Misafirin kim ki?
İçeriye geldiğinde şaşırmıştı Adnan Bey. Tokalaştık. O da anlam veremedi burada oluşuma ama bir şey de diyemedi. Sıdıka Hanım bu sessizliği sofraya çağırarak bozdu en nihayetinde. Üçümüz oturup yemeğimizi yedik usulca. Sofrayı toplamak üzere mutfağa geldiğim sırada telefonumu açmıştım. Yüzlerce cevapsız çağrı bir çok da mesaj vardı. Onların hepsinin Ali oldugu aşikardı. Ne diyebilirdi acaba bu saatten sonra. Tekrar sofraya gittiğimde telefonumu mutfakta bıraktım. Telefonumun açık olduğu bilgisi ona gitmiş olmalı ki telefonum ısrarla çalmaya başladı. Sıdıka Hanım ile göz göze geldik. Adnan Bey ise:
- Neler olup bittiğini bana da anlatabilir misiniz hanımlar?
İkimiz de susmuştuk.
- Anladım kimse bir şey söylemeyecek o zaman ben sorayım. Ali Bey neredeler?
Mutfağa sofradan bir seyler alıp tekrar gittim. O sırada Sıdıka Hanım usulca bir şeyler anlattı Adnan Beye. Ben anlatamazdım çünkü. Tekrar içeri girdiğimde Adnan Bey ayağa kalkarak:
- Ben o zaman müsadenizi isteyeyim hanımlar. Sizin konuşacaklarınız vardır. Dedi. Kapıya doğru ilerlerken geriye dönüp bana :
- Zeynep Hanım önümüzdeki haftasonu sizin de bildiğiniz gibi dava görülecek. O halde musait olduğunuzda detaylari görüşelim.
- Önümüzdeki hafta mı? Haberim yoktu.
-Nasıl olur? Tebligatı otele göndertmiştim.
- Aah çocuklar o kağıdı ben kendi odama götürmüştüm. Bir türlü fırsatını bulup verememiştim. Kusura bakma Zeynep. Tamamen unutmuşum.
- Olsun önemli değil Sıdıka Hanım. 
Adnan Bey yine bana dönerek:
- O halde bir ara detayları görüşelim.
- Peki Diyebildim.
Süpriz şekilde evlendiğim adamdan boşanacağımı  da süpriz bir şekilde öğrenmiş oldum. Gözlerimden akan yaşlara yine hakim olamadım.  Tam o sırada Sıdıka Hanım tatlı sert bir biçimde: " Sadece bugün Zeynep. Sadece bugün ağlayabilirsin unutma yarın toparlanmış bir sen görmek istiyorum. " Zaman kavramını tamamen yitirmiş bir ben için bu gece ne ara bitecekti bilmiyorum. Belki de bir ömür sürecekti bu gece ve ben bir yerlerde sessizce aklıma her gelişinde ağlayacaktım.

Kaybolan sadece zaman kavramım olmayacak Ali, seni de kaybedeceğim bu gözyaşları içerisinde.

HUYSUZ ADAM #wattysWhere stories live. Discover now