58 け 1

426 22 16
                                    

Hana sürücü koltuğuna geçmişti, Kento koltukta yan oturmuş bir şekilde Hana'yı dinliyordu. Bir elinde kahve diğer elinde Hana'nın telefonu vardı. Hana'nın sandığından farklı bir kız olduğunu biliyordu ama bu kadarını beklemiyordu. Karşısındaki kız ona hayat hikayesini anlatırken fazla dürüsttü. Ve büyük bir ihtiyaçla anlatıyordu. Kento bunun ne demek olduğunu herkesten iyi biliyordu, hayatına renk katan insanı kaybettikten sonraki gün işe gitmek zorunda kaldığında anlatamamanın ne kadar büyük bir yük olduğunu anlamıştı. Ruhunun çekildiğinden kimsenin haberinin olmaması gibiydi bu. Ruhun bedenini acı vererek yavaşça terk ediyordu ve bedenin isteklere göre hareket eden bir kuklaya dönüşüyordu Kento'nun son iki yılı böyleydi. En çok o acı çekiyor zannederdi, Hana'yı dinleyene kadar. Elindeki telefonun tekrar titremesi ile mesaja baktı eğer Jiyong, Jiwon, veya Nahyun'sa bakmıyordu. Ama mesaj Hanbin diye birindendi. Hana'nın anlattığı şeyi bölerek.

-Hanbin diye birisi "Jiwon dans ederken burnunu yere çarptı ama hastaneye götüremedik" yazmış.

Kento ani frenle dengesini kaybederken Hana'ya telefonu uzattı. Hana telefondan Jiwon'u arayıp kulağına götürürken yüzü ağlamak üzere gibi görünüyordu. Oysa ki Kento anlattıklarına dayanarak hala Jiyong'dan hoşlandığını düşünmüştü. Aslında Hana Jiyong'dan hoşlanmadığını söylesede ondan bahsederken ses tonunun bile değiştiğini hissediyordu Kento.

-Ahh, bu çocuk beni öldürecek. Hala aynı şeyi yapıyor. Ne zaman bir bok yese aynı numara. Ve ben her defasında kanıyorum.

-Küçük bir çocuk gibi?

Hana arabayı tekrar çalıştırırken Kento'ya döndü

-Sayılır.

-Ve sende onu annesi gibi seviyorsun.

-O benim sevgilim Kento.

-Ama annesi gibi seviyorsun. Sürekli o bensiz yapmaz, onu bırakamam, kim bilir ne hale gelir... Bensiz yemek bile yapmaz diyorsun. Ama seninle yaşıt bir adam o. Sen yokkende yaşıyordu. Sensiz yapabilir. Bu yüzden yanındaysan, ilişkini bir daha düşün bence.

-Evet ama ben yokken büyükanne vardı ve... Bilmiyorum sanki Jiwon hep varmış gibi, hayatımın büyük bir boşluğunu dolduruyor gibi. Onsuz bende yapamam galiba.

-O zaman Nahyun ve Jiyong çıksa güzel olurdu.

-Ne?! Ne alaka şu an? Anadilin farklı diye yanlış mı anlıyorsun? Kız ikimizi de ayakta uyuttu diyorum sana.

-Jiyong'a aşıktı sadece. Bu yüzden yaptı.

-Sahtekar o Kento.

-Tamam işte sana göre Jiyong da iyi bir insan değil birbirlerine iyi olurlar. Yakışırlar.

-Hayır, Jiyong kötü bir insan değil.

-Az önce büyükanne son isteğini göremedi diye ona saydırıyordun?  

-Bilmiyorum... Neden beni köşeye sıkıştırıyorsun?

-Sıkıştırmıyorum. Sadece sonuçta hala hafızan geri gelmedi... Değil mi? Hiç düşündün mü? Ya sadece dinlenip Jiyong'a geri döneceksen? Ya onu hala seviyorsan?

-Ben Jiwon'u seviyorum. Hemde çok. Hatırlasam da bu bir şeyi değiştirmeyecek.

-Bilmiyorum hiç aşık olduğum birini hafızamı kaybettikten sonra görmedim. Değişir mi değişmez mi bilemem. Ama Jiwon'u sanki koruman gerektiği için seviyormuşsun gibi. Ondan bahsederken çocuğundan bahseden bir anne gibi konuşuyorsun.

-Olabilir... Bir anne için çocuğu ne kadar vazgeçilmezse Jiwon'da benim için öyle ayrılsak bile onun etrafında olacağım. Zaten onunla evlenmeyi düşünmüyorum.

Who you? ||GDragon Where stories live. Discover now