35あ14

576 44 13
                                    

-Üzgünüm büyükanne, senin sözünü dinleyemedik, ama bize kızma... Biliyorsun senin de dediğin gibi "Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok..." bu yüzden bize kızmamalısın. Ve senin de bildiğin gibi Jiwon dayanılmaz derecede sevimli... Biliyorum ona yakışmıyorum, o daha masumlarını hak ediyor, anne olabilecek kızları hak ediyor, kim olduğunu bilen kızları hak ediyor... Özür dilerim, sözünü dinlemediğim için...
Hana gözlerindeki yaşları elinin tersi ile silip devam etti.
Beni kabul edip sahip çıktığın için teşekkür ederim. Senin hakkını asla ödeyemem kimsem yokken, kim olduğum belli değilken beni evine aldın. Ve daha bir sürü şey var... Aile olduğumuz için minnettarım. Bana Jiwon'u emanet edecek kadar güvendiğin için minnettarım. Veda etmek istemiyorum...
Hana hıçkırıklarının arasından konuşamayınca bir süre susup tavanı bulanık gözleri ile izledi
Bu bir son değil. Biz yine buluşacağız değil mi?... Benden o kadar çabuk kurtulacağını sanma... Artık cümlelerimi toparlamalıyım değil mi? Büyükanne... Jiwon'a senin kadar iyi bakamam ama onu asla yalnız bırakmayacağım, inan bana senin yerine onu kötü olan her şeyden koruyacağım... Korkmadan endişelenmeden gidip... Bizi, bizi bekleyebilirsin...
Hana oturduğu yerden kalkıp gözyaşlarını sildi ve büyükannenin alnına hafif bir öpücük bıraktı.
Elinin ayağının soğuduğunun farkındaydı. Şimdi çıkmalıydı çünkü yerine Jiwon gelecekti odaya. Ayaktayken tekrar akan gözyaşlarını sildi,
Tekrar tüm yaptıkların için teşekkür ederim. Ve sözünü tutamadığım için özür dilerim ama sanırım... Jiwon'a aşık oldum. Ve o da bana karşı aynı duyguyu besliyorken... Üzgünüm...
Hana başını önüne eğip kapıya yürürken arkadan gelen tiz bip sesi ile arkasını döndü. Nabzını gösteren çizgi düz bir çizgi haline gelmişti. Hana ilk önce olayı idrak edemediğinden hareketsiz kalsa da birkaç saniyede kendini toparlayıp yatağın başındaki tuşlara birkaç kez basıp kapıya koştu.
-Kimse yok mu!? Yardım edin... Kimse yok mu? Doktor?!
Hana koridorda bağırıyordu ama kimse yoktu bir tek Jiwon koşmuştu ama o da direk odaya girmişti, Hana koridorda koşarken ona doğru gelen hemşireler onu umursamadan odaya koştular. Hana onlarla birlikte arkasını döndü lanet olasıca hastane de nasıl doktor olmazdı? Nahyun?... Psikiyatri bölümünde olsa da o da doktordu değil mi? O yardım edebilirdi... Titreyen elleri ile telefonunu çıkarıp zorla Nahyun'un adını bulup aradı. Açmıyordu Hana'nın ağlaması şiddetlenirken
-Lütfen Nahyun lütfen... Aç ne olursun?...
Hana meşgule atılan telefonu tekrar aramak için hazırlanırken odadan çıkan hemşireler ile hareket edemez hale gelmişti bitmiş miydi? Bu kadar kısa mıydı? Büyükanne için... Uğraşmışlar mıydı? Aramasının anlamsız olduğunu düşünerek odaya doğru yavaşça yürümeye başladı... Az önce onu umursamayan hemşirelerin hepsi şimdi ona bakıyordu. Kapının kenarına geldiğinde odaya kapının eşiğinde durdu. Jiwon büyükannenin yanına yatmış bağırarak ağlıyordu. Kapıdan içeri bir adım atıp kapını önüne oturdu. Elinden izlemekten başka hiçbir şey gelmiyordu... Kollarını dizine sarıp kafasını bacaklarına gömerek ağlamaya başladı görmek istediği bir şey değildi... Hıçkırarak ağlıyordu. Ama Jiwon'un sesini hala daha çok duyuyordu bu da ağlamasını şiddetlendiriyordu.
-Özür dilerim... Büyükanne affet... Seni üzdüğüm için özür dilerim... Bir daha kaykaya binmeyeceğim... Yemin ederim... Daha iyi bir insan olacağım... Dükkanına da iyi bakacağım... Özür dilerim... Çıkışımı göremedin... Belki, belkide haklıydın, daha çok ders çalışıp doktor olmalıydım... Hastalığını önceden fark ederdim... Ve... Ve sende, şu an, şu an... Özür dilerim...
Hana son sözlerle titremişti, çıkışını görememişti büyükanne, hava atacaktı mahalledeki kadınlara...
Hana omzunda hissettiği el ile kafasını kaldırdı... Nahyun kafasını kaldırması ile Hana'nın yanına diz çökmüştü kollarını ona doladığında Hana iç çekerek
konuşmaya başladı
-Seni, seni aradım, ama, ama... İşin vardı galiba ve... Açmadın ve büyükanne...
Nahyun kollarındaki bedeni daha sıkı sararken gözyaşlarını tutamadı. İçindeki pişmanlık ateşi tüm vücudunu sarmıştı.
-Üzgünüm... Çok üzgünüm Hana.
~
~
~
~
~
-Hana, artık onu almalılar...
-Biraz daha?
-Hana, o artık morga gitmeli, gereğinden fazla kaldı burada...
-Ama...
-Hana, güçlü olmalısın...
Hana iki saattir oturduğu kapının önünden kalktı yavaş adımlarla ağlamaktan sesi kesilen ama hala bir şeyler mırıldanarak ağlayan Jiwon'un omzuna dokundu
-Jiwon...
Jiwon Hana'ya bile bakmadan büyükanneye biraz daha sokuldu. Bırakmak istemiyordu... Şu an bırakırsa büyükanneyi bir daha göremeyecekti biliyordu.
Jiwon... Hadi bebeğim...
Jiwon daha çok sarılsa da Hana Jiwon'un elini tutarak büyükanneden ayırdı.
-Hana... Hana lütfen, bırakırsam onu benden sonsuza kadar alacaklar...
Hana bu kelimelerle ayakta durmakta zorluk çekse de Jiwon'u kolundan çekerek yataktan biraz daha ayırdı.
Hana lütfen... Almasınlar onu benden
Hana Jiwon'un kolunu kendi omzuna atıp kaldırınca Jiwon direnç gösterse de kalkıyordu.
Hana ne olursun... Almasınlar onu...
Jiwon'u oturduğu koltuktan kaldırdıktan sonra kollarını boynuna dolayıp Jiwon'un yüzünü boynuna gömdü...
Bir saattir kapıda bekleyen görevliler gözlerindeki yaşı silerek odaya girdiler. İşleri alışılacak bir iş değildi. Jiwon içeri giren arabanın sesini duyduğunda Hana'ya daha sıkı sarıldı. Hana büyükannenin yüzünün kapatılışını izlerken daha fazla dayanamayıp gözlerini kapattı. Parmaklarını ucunda arabanın çıkış sesini dinledikten sonra kapanan kapı sesi ile gözlerini açtı. Bitmişti... Bir insanın sevdiklerinden ayrılması bir saniyeydi... Ama sevdiklerinin ondan ayrılması...
Hana boşalan yatağa bakarak hıçkırarak ağlayan Jiwon'a katıldı.
~
~
~
~

Hana arabada bekleyen Jiwon'un boş bakışlarını bir süre izledikten sonra dükkanın önünde bekleyen orta yaşlı teyzeye döndü.
-Kesin olarak satmıyor musunuz kızım?
-Hayır, teyze... Dükkana iyi bakın olur mu?
-Üst katları kiraya vermiyor musunuz peki?
-Hayır teyze... Biz gelip kalırız... Ama belki sonra...
-Sonra? Ee tabi kuzum acınız dinsin biraz...
-O zaman izninizle.
-Bekle kızım...
İçeri girip küçük ahşap bir kutu ile geri döndü.
Bu da rahmetlininmiş. Kilitli o yüzden içinde ne var bilmiyorum. Alın bunu da. Depodaydı.
Hana kutuya uzanırken gözünden akan yaşa engel olamadı. Kutuyu aldıktan sonra kadını başı ile selamladıktan sonra yavaş adımlarla arabanın bagajına doğru yürüdü. Kutuyu bagaja diğer kutuların yanına yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna yerleşti. Kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Jiwon iki haftadır olduğu gibi sessizdi. Hana iç çekerek park ettiği yerden çıktı.
~
~
~
~
~
Hana Jiwon'un üzerini örttükten sonra çantasını ve arabasının anahtarlarını alıp evden çıktı. Telefonunu çıkarıp Hanbin'i aradı.
-Alo Hana? Ne oldu? Jiwon'a bir şey mi oldu?
-Hayır bir şey olamadı... Sadece, Jinhwan veya Chanwoo bize geçebilir mi? Benim biraz işim var çıkmam gerek Jiwon yalnız kalmasın.
-Tabi olur da, sen nere gidiyorsun?
-Ha doğru... Sen nerdesin?
-Ben ajanstayım.
-Kwon Ji Yong ajansta mı?
-Eve- ne yapacaksın?
-20 dakikaya kapıda olurum beni içeri sok.
-Hayır Hana! Ne yapacaksın?
-Hanbin... Bu iş er yada geç olacak uzatma.
-Hana önce biz konuşsaydık?
-Büyükannem öldü Hanbin! Anlıyor musun? O piç yüzünden, Jiwon'un çıkışını yapamadan öldü! Hala bana dur mu diyorsun?
-Hayır Hana ama önce biz konuşalım.
-Ne konuşacağız? Benim bunu yapmamı engelleyecek ne diyebilirsin? Ben cevap vereyim hiçbir şey! O adamın ağzından yediğini burnundan getireceğim! Anladın mı? Ona bu yaptığını ödetmezsem büyükanneye ihanet etmiş olurum! Duydun mu? O yüzden yirmi dakikaya kapının önünde ol!
Hana telefonu kapatırken onu izleyen Nahyun'u yeni fark etmişti. Büyükanne öldükten sonra sadece cenaze töreninde görüşmüşlerdi ve birkaç mesaj dışında pek konuşmamışlardı. Hana onu görmenin rahatlığı ile ona doğru yürürken o donuk bir şekilde Hana'ya bakıyordu. Hana ona sarılırken
-Seni gördüğüme sevindim.
-Bende...
-Ee ne yapıyorsun? Yoğunsun galiba?
-Evet... Uğrayamadım kusura bakma.
-Yok ne kusuru...
-Sen ne yaptın? Jiwon nasıl?
-Kötü. Bende bir şey yapmadım şu an birkaç işim var onu halledip hemen döneceğim.
-Kwon Jiyong ile görüşmeye mi gidiyorsun?
Hana Nahyun'un bakışlarındaki soğukluğa anlam vermeye çalışıyordu.
-Evet.
-Az önce duydum...
-Anladım.
-Sanırım sana bir şey anlatmam gerek.
-Acil mi? İşim vardı da...
-Evet acil... Hatta Kwon Jiyong ile ilgili.
Hana tek kaşını kaldırarak elindeki telefonu cebine soktu.
-Dinliyorum.
-Büyükannenin öldüğü gün... Beni aradığında ben ameliyattaydım... Sonra ameliyattan çıkınca bir Vip hastanın yanına gitmem gerektiğini söylediler. Bende telefonuma bakmadan gittim. Ve orada arkadaşının biriyle Jiwon hakkında konuşuyordu... Onun çıkış yapmasına asla izin vermeyeceğini falan söylüyordu. Diğer arkadaşı kıskanmasından yakındı bir süre. Sonra benim telefonum çalınca ben açtım. O zaman senin çağrını gördüm. Hemşirelere büyükannenle ilgili ne olursa olsun bana haber vermelerini söylemiştim. Açtığımda büyükannenin öldüğünü duyunca... Sonra ben bunu Jiyong'a söyledim belki insan olmayı dener diye... Ama umrunda olmadı Hana... Gram umursamadı. İnanabiliyor musun? Ben hala inanamıyorum. İnsanlar çok acımasız.
Hana dolan gözleri ile Nahyun'u dinliyordu. Nahyun da ki değişikliğin farkındaydı ama üzerinde durmuyordu. Bu düşüneceği son konu bile değildi şu anda. Hana sıktığı yumruklarını tırnakları etine geçince hissetmişti. Nasıl bu kadar gaddar olabiliyorlardı?
-Te- teşekkürler sonra görüşürüz.
Hana hızla arabasına yönelirken içinden o adama bunların hepsini ödeteceğine dair sözler veriyordu kendine. O adamı bu yaptıklarına pişman edecekti.

Hana arabaya doğru giderken Nahyun arkasından duygusuzca baktı. Böyle olması gerekiyordu. Apartmanın girişine yönelirken gülümseyerek görevliye selam verdi.
-Ne güzel bir gün değil mi?

Who you? ||GDragon Where stories live. Discover now