31 え14

655 49 5
                                    

-Hana! Yavaş- bizi öldürmeye mi çalışıyorsun? Hey! Kenara çek Hana! Hana!
Hana Jiwon'u arka plandan duyuyordu, ne demekti o kadar işkence? O pislikle ne gibi bir ilgisi olabilirdi ki? Kazadan önce, kazadan önce...
Ne yaşamıştı ki bu adamla? Hana farkında olmadan gaza daha çok basıyordu, direksiyonun üzerindeki ellerini daha çok sıktı karşıdan gelen arabanın far ışıkları git gide bulanıklaşıp büyürken son anda elinin üzerinde hissettiği el ile direksiyon sağa kırılmıştı, korna sesleri ile transtan çıkan Hana iki arabanın arasına son anda park ederken az kalsın öndeki araca çarpıyorlardı. Hana ne olduğunu anlamaz bir şekilde etrafa bakınırken, Jiwon onu sarsıyordu
-Hana kendine gel! Hana! İyi misin?!
Hana sadece Jiwon'un yüzüne bakmakla yetiniyordu. Bakışlarındaki soğukluk Jiwon'u korkutmuştu. Ama Hana'yı sarsmayı bıraktı ve kemerini çözdü.
Hana?
-Jiwon...
-Efendim? Ne oldu? Neden kalbini tutuyorsun canın mı yanıyor?
-Evet... Kalbim ağrıyor... Sebebini bilmiyorum... Çok... Çok tuhaf hissediyorum...
-Nasıl tuhaf?
-Bilmiyorum... Şey gibi... Hani... Busan da ki evi geride bırakırken, kalbim acımıştı, ona benzer ama daha ağır bir ağrı var kalbimde...
Jiwon Hana'ya daha da çok yaklaştığı anda çalan telefonu ile geri çekildi arayan numaraya bakmadan telefonu açtı.
-Efendim?... Tabi hemen geliyorum! Tamam! Hana hastaneye gitmemiz gerek. Çabuk!
*
*
*
-...Üzgünüm ama bu kez zor atlattık bir dahaki ne atlatamayacağını söylemek zorundayım, kalbi çok zayıfladı, kanserde vücudunda güç bırakmadı... Üzgünüm... Son bir kaç günü olabilir...
Jiwon duydukları ile dayanacak yer ararken Hana Jiwon'un koluna girmişti. Hana Doktorun uzaklaşmasını izlerken Jiwon yoğun bakım odasının camından büyükannesine bakıyordu.
Jiwon Hana'nın kolundan çıkmadan çatı katına doğru yürümeye başladı. Hana sessizce eşlik ediyordu. Hana kalbindeki o hisle boğuşurken bir de üstüne büyükannenin son günleri olacağını bilmenin ağırlığı çökmüştü. İçinde kırılan bir şeyler, kestiği yerlere sürtüyordu sanki...
Çatı katına çıktıklarında rüzgar ikisine de iyi gelmişti, tırabzanın karşısındaki yarım banklara oturdular.
Jiwon uzun bir süre şehrin ışıklarını izledi ışıklar ara sıra süzülüyordu ama Jiwon hemen gökyüzüne bakarak göz yaşlarını geri yolluyordu.
-Hana.
-Hımm?
-Ne düşünüyorsun?
-Ne hakkında?
-Bugün olanlar hakkında.
-Düşünemiyorum. Anlam veremiyorum, hiçbirine.
-Benim hakkımda ne düşünüyorsun?
-Nasıl toplayacağımı.
-Anlamadım.
-Seni nasıl toplayacağımı...
-Büyükann-
Jiwon yine bakışlarını yukarı kaldırmıştı. Tutmalıydı, konuşmak için göz yaşlarını tutmalıydı... Sırtında hissettiği el ile daha fazla tutamayacağını anladığından Hana'yı kollarının arasına aldı. Son zamanlarda her hastaneye geldiklerinde bir şekilde bu pozisyona geliyorlardı. Saçlarının kokusunu içine çekerek kollarını dahada sıkı sardı. Jiwon büyükannesi karşılığında böyle bir teselli hediyesi için Tanrıya teşekkür etmeli miydi diye düşünüyordu. Hayatında ona bakan, büyüten, hem anne hem baba olan, her şeyi olan büyükannesi karşılığında bunların hepsinin yanında ona iyi bir eş olabilecek bir kız... Aslında Tanrı ona insaflı davranıyordu. Değil mi?
-Jiwon, belki böylesi daha iyi.
-Hı?
-Büyükanne çok- çok acı çekiyor.
Hana'nın sesi titremişti, ama bunu uzun zamandır düşünüyordu. Çok uzun zamandır, büyükannenin acılarının dinmesi için dua ediyordu.
-Biliyorum, ama hala benim... Benim çıkışımı görmedi...
Hana da bunun farkındaydı ama içinden Kwon Jiyong denen herife lanetler okumak dışında bir şey gelmiyordu. Hemde hiçbir şey.
-Bazı şeylerin olması veya olmaması elimizde değildir Jiwon, bende isterdim görmesini... Üzgünüm.
Jiwon kollarını Hana'nın üzerinden çekip, elleri ile gözlerini sildi.
-Elimde kalan tek şey sensin biliyorsun değil mi?
-Ben mi?
-Evet, belki de Tanrı bana yaşamam için sebep veya hediye veriyordur.
-Saçmalıyorsun. Ben olmasam yaşamayacak mısın?
-Bilmiyorum. Annem ve babam gittikten sonra... Yalnız kalmaktan... Kimsesiz kalmaktan her zaman korktum.
-Kimsesiz değilsin, grubun var, büyükannen var, ölmesi onu senden alamaz.
-Neden gidecekmiş gibi konuşuyorsun?
-Ne gitmesi? Nereye gidebilirim ki? Kimim var? Gidebileceğim nerem var? Senin kafanda olsaydım çoktan intihar etmiştim.
-Doğru, ben varım. Benim için kalmalısın. Beni asla bırakmamalısın tamam mı?
Hana içinden bağırarak "Tamam" dese bile bunu Jiwon'a yapamazdı. İleride ne olur bilemiyordu ve bu söz fazla bağlayıcı bir sözdü.
-Çok büyük bir söz bu Jiwon.
-Ne yani gidecek misin?
-Bazen bazı şeylere engel olamayız, bazı şeyleri değiştiremeyiz.
-Kafamı karıştırıyorsun.
-Sana dünyanın gerçeklerinden bahsediyorum.
-Benim istediğim şey, beni bırakmaman. Ama sen bırakacakmış gibi konuşuyorsun!
Jiwon sinirle saçlarını karıştırırken ayağa kalkmıştı. Bunu beklemiyordu. Özellikle bu gün onu öptükten sonra.
-İsteyerek bırakırım demiyorum! Anlıyor musun? Bana bel bağlama! Ne demek yaşama sebebimsin? !
-Neden bel bağlamayayım? Biliyorum işte gideceksin! Annem gibi babam gibi onlar gibi beni bırakıp gideceksin!
-Ne alakası var Jiwon! Aynı şey değil, seni bırakırım demiyorum! Giderim de demiyorum! Yaşamak için bana bel bağlama! Müziğin var, grubun var, hayallerin var... Eğer bir şeylere bel bağlayacaksan bunlara bel bağla! Duydun mu?
-Yanımda kal...
-Bir yere gitmeye niyetim yok. Ama dediğim gi-
-Evlen benimle.
Jiwon ilk defa bunu ciddi bir şekilde soruyordu. Rüzgar yüzündeki saçlarını kaldırınca ağladığını daha çok belli eden gözlerini Hana'ya çevirip cebindeki ellerini dışarı çıkardı nefesini tutmuştu. Ve dudaklarını içerden ısırıyordu. Beklediği cevabın gelmemesinden korkuyordu, nabzının hızlanmasına engel olamıyordu.
Hana lafının yarıda kalmasıyla bakışlarını yerden kaldırıp Jiwon'a dikti bunu ilk defa ciddi soruyordu. Aslında sevgili bile sayılmazlardı, bu gün onu öpmüştü nedenini bilmiyordu. Sadece o an öyle istemişti. Şu ansa bu konuda hissizdi. Pişman değildi ama hissizdi.
-İmkansız. Şirketin izin vermez ve Büyükanne izin vermez, istemiyor, ben kimim bilmiyorum, kim olduğumu bilmiyorum Jiwon! Bunun nasıl bir şey olduğunu biliyor musun? Yarın ne olacağım belli değil, hem sen daha temizsin benim gibi değilsin ve benim... Benim çocuğum bile olmuyor seni bundan mahrum bıraka-

Hana'nın lafı bu kez dudaklarında hissettiği dudaklarla kesilmişti, birde belindeki el vardı. Ve ensesinde ki el vardı. Jiwon'un gözleri kapalıydı. Hana öpücüğe karşılık vermeye ne zaman başlamıştı bilmiyordu. Gözlerinin ne zaman kapandığını da bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. Mesela gözlerini kapattığı anda o herifin bakışlarının gözünün önüne gelmesi gibi saçmaydı. Kalbinin acıması saçmaydı. Şu an o adamı hatırlaması saçmaydı.

Who you? ||GDragon Where stories live. Discover now