40 え18

607 44 10
                                    

Jiyong onu ağırlamak için aldıkları odada ileri geri yürüyordu. Ara sıra sinirle ellerini saçlarına atıp saçlarını çekiştiriyordu. Bir skandalla daha uğraşacak kadar ne gücü vardı, ne de Bigbang şu an bunu kaldıracak bir durumdaydı. Yg zaten jiyong'a sinirliydi. Kısacası dün gece olanlar sadece söylenti olarak bile çıkmamalıydı.

Jiyong açılan kapıya sinirle dönerek yakmak üzere olduğu sigarasını dudaklarından çekti.
-Kamera görüntülerine ulaşamıyoruz.
-Nasıl?
-Görüntüler yok efendim.
-Ne demek kamera görüntüleri yok?
-Üzgünüm efendim ama siz güvenliğe haber vermeden birkaç dakika önce ana bilgisayara virüs bulaşmış. Elimizde olan bir şey değil üzgünüm.
-Kasten yapılmış.
-Ney kasten yapılmış efendim?
-Bu tesadüf olamaz. Görüntüler kurtarılamaz mı?
-Sanmıyorum efendim. Bu çok görülmeyen bir saldırı şekli, sanki direk usb ile bilgisayara bulaşmış gibi hiçbir şey kırılmadan direk verilerin olduğu belleği sarmış.
-Direk usb ile mi? Belki de gerçekten öyledir?
-Nasıl yani?
-Direk usb takılma şansı yok mu? Yani biri kontrol odasına girmiş olmaz mı?
-Sanmıyorum efendim. Bu pek mümkün değil.
-Siz araştırmaya devam edin. Çıkabilirsiniz.

Jiyong masaya yaslanarak düşünmeye başladı kim olabilirdi? Az önce dudaklarından çektiği sigarayı dudaklarına geri koyarak çakmağını yakarak derince bir nefes çekti...
Kim olabilirdi? Seçenek çoktu aslında Kwon Jiyong'u sevmeyen insanlar tek sıra halinde dizilse üç beş kilometre insan dizilirdi. Ama partiye girebilecek kaç kişi vardı ki?
Jiyong bunu araştırmak için otelden sabah erkenden çıkıp bara gelmişti ama boşa gelmişti. Jiyong sinirli ifadesini bozmadan bardan çıktı. Arabasına binerken Kiko olma ihtimalini düşündü, hayır... O kendini yakacak bir kız değildi. Hele de Jiyong için...

Akşam üzeri lobiye girdiği anda karşısındaki görüntü ile havası değişmişti. Her ne kadar o tarafa bakmak istemese de bakıyordu. Tanrı aşkına Hana karşısında gülümsüyordu. Nasıl ona bakmaya bilirdi ki? Onun gülüşü pervane için ışık gibiydi. Jiyong sıkıntı ile iç çekti çünkü Hana Jiwon denen stajyerin elini tutuyordu, hemde sadece tutmuyordu parmaklarını kenetlemişlerdi. Jiyong dudaklarını ısırdı. Sinirlenmenin bir işe yaramadığını anlamıştı, başka yöne bakarak yürümeye başladı. Tam o sırada aklına gelen şey ile olduğu yerde kaldı. Hana partideydi değil mi? Ve Hana dava ile ilgili her şeyi biliyordu... Kiko'yu, Tanaka'yı... Davayı tekrar açmak için böyle bir şey yapmış olabilir miydi?
Jiyong Hana'nın o gün ki cümlelerini, bakışını, duruşunu hatırlayınca bu fikrini destekledi. Eğer öyle nefret ile bakabiliyorsa bunu da yapabilirdi.

Jiyong bilinçsizce adımlarını o tarafa doğru çevirdi, yanlarına doğru yürürken Hanbin ile göz göze gelmişti. Çocuk gözlerini büyüterek bakakaldığında Jiyong bakışlarını ondan çekti ve onu son anda fark eden Hana'ya döndü, dar kotu bol beyaz sweati, yukarıdan toplanmış saçları ile fazlasıyla masum duruyordu. Bakışları buluştuğunda Hana anlık Jiwon'a bakmıştı. Bunu fark etmek Jiyong'a acı verse de bozuntuya vermedi ve direkt olarak Hana'ya dönerek
-Konuşmamız gerek.
Herkes Jiyong'a bakıyordu. Şaşırmamıştı, muhtemelen hepsinin olaylardan haberleri vardı, ve hepsi Jiyong'dan nefret ediyordu.
-Anlamadım?
-Anlamayacak bir şey yok Hana, konuşmamız gerek.
-Benim seninle konuşacak bir şeyim yok.
Her kelimesi jiyong'un canını yaksa da sert görünüşünü bozmadan devam etti
-Demek öyle... Dün gece partide olanlar hakkında söylemen gereken bir şeyler yok mu?
Ve Jiyong'un beklediği şey olmuştu yanındaki elini tutan sevimsiz adam Hana'ya dönerek sormuştu.
-Ne olayı Hana?
-Bilmiyorum.
Jiyong bir anlık şüphe etse de emin olmak için konuşması gerektiğini biliyordu. Umursamaz gözüktüğünü düşündüğü bir tavırla
-Şuradaki kafeterya da olacağım. Gelmezsen polisi arayıp yaptığın şeyden bahsederim. Tercih senin.

Who you? ||GDragon Where stories live. Discover now