36え16

635 52 18
                                    

Jiyong oturduğu sandalyede bir kez daha dönerek tekrar tüm bakışları üzerinde topladı. Ajansa gelmek hiç istemiyordu ama şu son olaylardan sonra başkan Jiyong'un tarafını bırakmış gibiydi. Öyle bir şeye cesaret edemezdi aslında ama... Bu kez Jiyong susması gerektiğini hissediyordu. Jiyong masanın üzerinde ters duran telefonunu aldı. Nahyun'un attığı mesajları görmezden gelerek galeriye girdi, Hana'nın fotoğraflarına bakmaya başladı. Suratındaki sırıtma giderek büyüyordu. Evet onu bu kadar kolay affetmemeliydi ama hayat kısaydı, Hana'nın mezarına gitmek için hazırlandığı günden sonra böyle düşünüyordu. O günden sonra Hana'yı sadece uzaktan izlemişti; cenazede, bürodan çıkarken, apartmanın girişinde... Jiyong sırıtarak telefona bakarken birden hatırladığı şey ile durdu. Dava dosyaları... Hana cidden kayıp olduğu iki yıl boyunca Jiyong'u mu takip etmişti... Hana böyle bir insan değildi. Jiyong bunu herkesten iyi biliyordu. Jiyong'un bilmediği ama öğrenmek için can attığı bir şeyler dönüyordu... Jiyong telefonu masaya bırakarak ayağa kalktı. İşiyle uğraşan herkes ona dönünce
-Ben sanırım Hana'nın yanı-
Sertçe açılan kapı ile herkes bakışlarını Jiyong'dan çekmiş içeri girene yöneltmişti. Jiyong'un bakışları Hana'yı bulduğunda şaşırsa da sırıtmadan edememişti. Galiba kalp kalbe karşı olayı tam olarak bu oluyordu.
Hana içeri girdikten sonra bakışları ilk Jiyong'u bulmuştu. Sinirden dolan gözlerini umursamadan masada oturan beş adama döndü biraz bekleyip derin bir nefes aldıktan sonra masaya yöneldi. İlk önce derdi ne onu öğrenmeliydi. Kendine ve geçmişine dair, sonra pekala burayı onların başına yıkabilirdi.

Masadaki tüm gözler Hana'nın üzerindeyken Hana derin bir nefes daha aldı. Jiyong bunun ne demek olduğunu herkesten iyi biliyordu. Hana bunu zorlanacağı bir şey başlamadan önce yapardı. Bunu bile özlemişti...

Jiyong Hana'nın bu haline daha fazla dayanamayıp

-Dosyalar ne demek oluyor Hana?

-Benimle saygı ifadesi kullanmadan konuşacağın kadar yakın olduğumuzu sanmıyorum o yüzden Bay Kwon, dikkat ederseniz sevinirim. Ve dosyalar hakkında... Henüz o konuda işlemlere başlamadım, umurunuz da olmasa da bir cenazemiz vardı.

Jiyong karşısında oturan kadının Hana olduğuna inanamıyordu. Sanki başka bir kadın tüm soğuk kanlılığı ile karşısına oturmuş onu bir şeyler için tehdit etmeye hazırlanıyor gibiydi. Veya birazdan zincirleri koparacak aldatılmış bir kadın...

-Hana? Şaka yapıyorsun değil mi? Benden bu kadar nefret etmiş olamazsın! Jiwon'un büyükannesini ben öldürmedim tamam mı? Neden herkes bu konuda üzerime geliyor?

-Sen öldürmemiş olabilirsin. Ama onun bu dünyada görmek istediği son şey Jiwon'un çıkış yapmasıydı. Ama tahmin et bakalım ne oldu? Ego çuvalı bir pislik kendini tatmin ettiği için hayatında ki en önemli insanın hayallerini gerçekleştirdiğini göremeden öldü. Ve sen hiçbir şey yapmadın mı?

-Hana...

-Benim adımı ağzına alman bile o kadar midemi bulandırıyor ki, karşında oturmanın bana verdiği hissi düşün... Henüz ben sakinken, Bay Kwon Jiyong söylesenize bu kadar para, bu kadar fan, bu kadar gösterişli bir hayat... Hepsine sahipken Jiwon'dan ne istiyorsunuz?

Jiyong Hana'nın her cümlesiyle daha çok darmadağın olurken karşısında oturan kadının ona sıcaklık vermekten çok, soğukluğuyla yaktığını hissetti. Karşısındaki Hana olamazdı.

-Benim olan çok değerli bir şeyi aldı.

Hana beklemediği cevap karşısında afallarken, Jiwon'un karşısındaki pislikten ne almış olabileceğini düşünüyordu... Kwon Jiyong gibi birinden hemde...

-Neyinizi aldı?

-Bilmediğinden mi soruyorsun? Yoksa sadece bunu oyuna çevirmek hoşuna mı gidiyor?

Who you? ||GDragon Where stories live. Discover now