2.5

14.3K 718 453
                                    

26.Bölüm

Multi: Deeperise - Raf ft. Jabbar

İnsanlar, duygusal varlıklardır. Size göre en ufak, en saçma şeye bile üzülüp, ağlayabilen varlıklar. Ama bu insan topluluğu arasında şöyle de bir algı vardır. Ağlayan insan, güçsüzdür. Hâlbuki ağlamak rahatlamamızı sağlamaz mı? O zaman neden böyle bir algı var?

Bedeni buz gibi olsa da ruhu cayır cayır yanan bir insanın rahatlaması için ağlaması, güçsüzlük mü oluyordu?

Ağlamak bu insan için merhem olmaz mıydı?

Aslında şöyle de bir hakikat var ki, ağlayan insan kendine değer veren bir insandır. Ağlamayan, her zorluğa göğüs germeye çalışan insan, kendini umursayan birisidir. Ama ağlayan kişi öyle değildir. Ağlayınca rahatlayacağını bilir ve o algıya rağmen, ağlar.

Ben mi?

Ben başta zihnimde o algıyı yaratıp, ardından ağlayan birisiydim. Nedeni ise, yaşadıklarımın ağırlığıydı. Şuan içinde bulunduğum durumda olduğu gibi, tırnaklarımı etime gömmeme rağmen yaşlar yanaklarımdan sicim gibi akıyordu.

"Derinsu! İyi misin?" diyen Berke'nin sesi hâlâ sanki suyun altından geliyormuş gibi boğuk ve kalındı. Sanki bedenim bu evrendeydi fakat ruhum kozmosun ta diğer ucunda gibiydi.

Hissedemiyordum, hiçbir şeyi.

Kendime gelmem gerektiğinin farkındaydım, düşüncelerim hâlâ benimleydi. Ama olmuyordu. Onu o masada gördüğüm saliseden beri, aklımı yitirmiştim sanki. Çıldırmıştım.

Kimseye sesimi duyurmadan, bizatihi bir şekilde haykıra haykıra çıldırmıştım.

Hem haykıra haykıra hem de çıt ses çıkarmadan....

"İ...yiyim." diye sonunda zorlukla cevap verdiğimde, kolunu belime dolayıp kenara çekti ikimizi. Başımı yere eğmiş, malzemesi sadece veca olan gözyaşlarımı boynuma akıtarak, beni yönlendirmesine izin veriyordum.

Nasıl bu hale gelmişti? Nasıl?

Çok iyi hatırlıyorum bir gün ona, senin hayatın 'Lol'den ibaret mi?' diye sormuştum, o ise bıyık altından gülüp 'Aynen' demişti.

O kelime her şeyi özetliyordu aslında.

Berke "Herkes bize bakıyor, sarıl bana." diye fısıldadığında zorbelâ sağ kolumu boynuna doladım. Etraftaki boğuk hava, terlememizi sağlamıştı. İğrenç bir yerdeydik. Bir süre sonra geri çekildiğinde tekrardan Deniz'e bakmaya başladım.

O kadar keyfi yerindeydi ki, gülüşü yüzünden eksik olmuyordu.

Kalbimdeki acı gibi.

"Al, iç şunu." diyerek nereden bulduğunu bilmediğim şişedeki suyu bana uzattı. Zangır zangır titreyen ellerimle şişeyi kavrayamadığım için, Berke içirdi suyu. Kalanını da eline döküp yüzüme sürdüğünde biraz olsun kendime gelmiştim. En azından titremem geçmişti.

"Sakin olman gerek Derinsu, ortada bilmediğin şeyler var." dediğinde bir şey demeden iç çektim. Bilmediğim şeyler yüzünden, acı çekiyordum. Tekrardan bakışlarımı Deniz'e yönelttim. Masadaki kumara öyle bir odaklanmıştı ki, acıyla yutkundum.

Şimdi de kumara mı saplanmıştı? Sonu olmayan diğer bataklığa?

"Kumarı Deniz kaybedecek. Ve kaybettiği an mekânı inletircesine küfürler savuracak, bağıracak işte tam burada devreye sen gireceksin." diye kulağıma eğilmiş fısıldayan Berke'ye hızla döndüğümde kafalarımız çarpışmıştı. Ne demek devreye sen gireceksin?

REİSWhere stories live. Discover now